SON DAKİKA

TÜRİYE BARIŞ MECLİSİ'NİN ANAYASA ÖNERİLERİ (2)

17 Ocak, 2012 07:44 Güncelleme: 17 Ocak, 2012 07:44 TÜRİYE BARIŞ MECLİSİ'NİN ANAYASA ÖNERİLERİ (2)

Cumhuriyetin kuruluşundan neredeyse doksan, 12 Eylül askeri darbesinden otuz iki yıl sonra,   parlamento eliyle yeni bir anayasa yapmaya girişilmesini önemsediğimizin bilinmesini isteriz.  Ülkeler ve yurttaşlar böylesine büyük bir imkânla sık sık karşılaşmazlar. Bu açıdan bu kıymetli girişimin titizlikle değerlendirilmesini ve küçük siyasal hesaplara heba edilmemesini temenni ediyoruz.

 

12 Eylül askeri yönetimi tarafından hazırlan anayasanın siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel kural ve kurullarının korunduğu koşullarda yeni anayasa tartışılıyor. Meclis eliyle anayasanın bugüne kadar 17 kez değiştirilmesi, ruhunun ve felsefesinin değişmesine yol açmadı. Bunun yol açtığı büyük problemler dikkate alınmadan ve yaratacağı olumsuzlukları minimize edecek önlemler geliştirmeden, kelimenin gerçek anlamıyla demokratik, sivil ve katılımcı bir anayasa yapılması mucizevî bir başarı olacak. Kısacası bugün yeni ve demokratik bir anayasanın yapılmasının siyasal koşulları yoktur.

 

Her hafta siyasi partilerin Meclis gruplarında yapılan konuşmalar yakından izlendiğinde bu görülecektir. Siyasete egemen olan nefret söylemi anayasa yapımını her gün daha fazla imkânsızlaştırıyor. Bu tablo toplumda anayasanın yapılacağına ilişkin umutları tüketiyor, güvensizliği güçlendiriyor. Meclis, öncelikle toplumsal sorunların çözümünde anahtar rol oynayabilecek bir anayasa yapımı için siyasal ortamı tesis etmek göreviyle karşı karşıyadır.

 

Bu açıdan anayasaya ilişkin önerilerimize geçmeden önce bu konuya ilişkin görüş, değerlendirme ve önerilerimizi ifade etmek istiyoruz.

Asgari siyasi koşullar yaratılmalı

Bugünkü Meclis, dünyada örneği bulunmayan ve temsilde adalet ilkesini yok eden yüzde on seçim barajıyla,  demokratik olmayan seçim ve siyasi partiler yasasıyla yapılan seçimle oluştu. Bu durum göz ardı edilemez. Ek olarak 12 Haziran seçimlerinde seçilmiş 9 milletvekilinin, yargı eliyle milletvekili görevini yapmalarının engellenmiş olunması Meclis'te ciddi bir temsil sorunu yaratmıştır.

Bu sorunun aşılmasında komisyonun çalışmalarının tek başına yeterli olmayacağı bir gerçektir. Ancak Meclis temsil sorunu ve temsilde adaletsizliğe yol açan bu sorunu  çözecek bir formül üretmelidir. Anayasanın yapım sürecine uluslararası deneyimleri de dikkate alarak toplumsal katılımı yasal güvence altına almalıdır. “Biz yaparız” olur zihniyetiyle yapılacak anayasanın, özünde 12 Eylül anayasasından bir farkı olmayacaktır. Unutulmamalı ki, 12 Eylülcülerde üniversitelerden görüş aldı. Sorun, bu görüşlerin hangi mekanizmayla alındığı ve hangi mekanizmayla, nasıl anayasa metnine yansıtılacağıdır. Anayasanın meşruiyetinin güçlü kılınması için, anayasa hazırlık sürecine toplumun çeşitli örgütleri aracılığıyla aktif katılımı sağlanmalıdır. Bu nedenlerle hazırlık çalışmalarının kurumsal bir kimliğe kavuşturulması zaruridir.

 

12 Eylül referandumunda da birçok kurumdan görüş alındı. Ancak hepimizin bildiği gibi, izlenen yöntem büyük bir sorunlar yumağına yol açtı.

 

 

Son dönemdeki tutuklamalar, Türkiye'de özgür tartışma ortamının tam olarak olmadığını gösteriyor. Seçilmişlerin tutuklu olması, Meclis'te ve Yargıtay'da bekleyen dosyalar, devam eden davalar, mevcut yasaların ve uygulamaların anayasa yapım sürecini ne derece tehdit ettiğini gösteriyor.

 

Bu ortamın, anayasanın yapım sürecini belirlememesi  için ceza yasalarında acilen değişiklikler yapılmalıdır. Bunun zaman geçirilmeden yapılması anayasa yapımın sağlıklı ve güven verici bir şekilde sürdürülebilmesi için de zorunludur.

 

Yeni bir anayasa hazırlığı yapan TBMM'nin hızla: Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesi ve aynı yasanın özel soruşturma usulleri ile özel yetkiyi düzenleyen 100. 139. 174. 250. 251. ve 252.  maddeleri.  Terörle Mücadele Yasasının doğrudan ifade özgürlüğü alanıyla ilgili 1, 5, 6 ve 7. maddeleri ile savunma hakkını kısıtlayan 10. maddesi. Türk Ceza Kanununun her eylemi ve fikri suç saymaya olanak tanıyan, kapsama alanı uygulamada istenildiği kadar genişletilebilen 220/6–8 ve 314 ve 315. maddeleri değiştirilmelidir. Meclis bir an önce  Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerini  kaldırmalıdır.

 

Yasalarda değişiklik yapılırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları göz önünde bulundurulmalı, yaşanan sorunların kaynağı saptanarak, bir daha bu tür sorunlara yol açmayacak bir açıklıkla ve kesinlikle değişiklik yapılmalıdır. Düşünce, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü evrensel normlara uygun hale getirilmelidir.

Demokrasilerin niteliğini belirleyen en temel unsurlardan biri de toplumsal katılımcılığın varlığı/düzeyidir. Mevcut yasalar varken, ancak anayasa 12 Eylül rejiminin koyduğu kurallar ve sınırda katılımcı yapılabilinir.  Anayasa yapılırken kendini farklı olarak görenlerin talepleri karşılanmalıdır. Devlet eşitliği ve özgürlüğü sağlayacak önlemleri almakla ve geliştirmekle yükümlü kılınmalıdır.

 

Anayasanın katılımcı ve demokratik bir anlayışla hazırlanması kadar toplumsal desteğini önemli ölçüde etkileyecek olan Meclis'te oylamanın nasıl yapılacağıdır. Yapılan çalışmanın var olan anayasada kapsamlı bir değişiklikle sınırlı olamayacağı düşünüldüğünde yeni anayasanın Mecliste kabulüne ilişkin yeni bir usul geliştirilmelidir.

 

Ölümler durdurulmalıdır

Diğer yandan her gün birkaç gencin cenazesi kaldırıldığı, çatışmanın, şiddetin hüküm sürdüğü bir dönemde, demokratik bir anayasa yapmış bir ülke örneği dünyada yok. İnsanların  “bugün sıra kimde” sorusunu sorar hale geldiği koşullarda “demokratik anayasa nasıl yapılabilir” sorusu, anlamsız bir soru oluyor.  Çünkü bu gidişle sokakta siyasi iktidara muhalif kimse kalmayacak. İnsanlar sokakta selam verecek Kürt ve muhalif arar durumda kalacak.

 

Gençlerin öldüğü, askeri ve siyasi operasyonun sürdüğü ve nefret söyleminin siyasete egemen olduğu ortamda barışın anayasası yapılamaz. Bu Meclis'te bulunan dört siyasi parti bir araya gelmeli, hızla ölümlerin, çatışmanın, askeri ve siyasi operasyonların önüne geçecek önlemler almalıdır.

 

 

Barış ve çözüm için anayasanın olmazsa olmazları

Yeni anayasa çalışmasından bir sonuç elde etmek için  önce Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi ve ideolojisi  sorgulanmalıdır.  Bu bakımdan anayasa militarist, milliyetçi ve güvenlik rejimi zihniyetlerinden arındırılarak, bireysel ve topluluk haklarının, özgürlüklerinin geliştirilmesi temelinde hazırlanmalıdır. Yeni anayasa insan merkezli olmalıdır. Anayasa, her şeye  kamu otoritesinin sağlanması, korunması ve güçlendirilmesi ekseninde değil, düşünceyi, ifade etmeyi ve örgütlenme özgürlüğünü  teminat altına alma ekseninde  hazırlanmalıdır.

Türkiye Barış Meclisi, Kürt meselesinin, demokratik, eşit yurttaşlık temelinde ve anayasal zeminde çözüme kavuşturulmasının sıfır kilometre bir anayasa ile mümkün olacağını düşünüyor.

 

Hiç kuşkusuz yeni anayasa yapımında 12 Eylül anayasasıyla birlikte gündemimizden hiç düşmeyen ve son yıllarda daha çok tartışılan devlet organları arasında güç dağılımı konusu dikkatle ele alınmalıdır. Yargı, yasama ve yürütme üçlüsü arasındaki güç dengesinin, yürütmeye aşırı derecede kaymış olmasının yarattığı bir dizi problem son günlerimizi fazlasıyla meşgul etmektedir. Bu anlamda devlet organları arasında güçler ayrılığı genel prensibini hayata geçirecek düzenlemeye ihtiyaç vardır.  Yine egemenlik hakkının devletin hangi organlar eliyle yürütüleceğine ilişkin süren vesayet rejimi tartışmalarının ve gerçekliğinin yarattığı sorunları, bertaraf edecek bir anayasanın yapılması toplumun büyük bir beklentisidir.  Bu anlamda  Milli Güvenlik Kurulu (MGK)   kaldırılmalıdır. Ülke güvenliği, militarist ve yayılmacı bir anlayışla değil, dostluk ve barış anlayışı temelinde yeni de yapılandırılmalıdır.

 

Yeni anayasanın kırmızı çizgisi evrensel hukuk ve normlar olmalıdır. Türkiye insanı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ifade edilen hiçbir siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel haktan, hiçbir gerekçe veya bahaneyle mahrum edilmemelidir.

 

 

Vatandaşlık tanımı ve ayrımcılık

Anayasanın başlangıç ilkeleri ve “değiştirilmesi dahi önerilemez” maddeleri de yeniden yazılmalıdır. Özellikle vatandaşlık tanımı mutlaka değiştirilmelidir. Anayasa'da vatandaşlık, etnik kökeni, dinsel ve mezhepsel inançları, cinsiyeti, cinsel yönelimi, siyasal görüşleri nedeniyle ya da başkaca bir nedenden dolayı ayrımcılığa uğramaksızın eşit hak ve sorumluluklar ile donatılacağı biçimde yeniden tanımlanmalıdır. Anayasada, bunlara ilişkin  imalara ve çağrışımlara yer vermemelidir. Türklük vurgusu yerine Türkiye vatandaşlığı ve ulusal vurgu yerine ortak insani değerler öne çıkarılmalıdır. Anayasada, bireyleri ve toplulukları koruyacak bir biçimde her türden ayrımcılık kesin bir dile yasaklanmalıdır. Dünyada yoğun bir biçimde tartışılan nefret suçları kategorisi de benzer bir biçimde anayasada geliştirilmelidir.

 

Ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar tüm eşitlik, özgürlük, demokrasi ve adalet eksikliklerinden ve sonuçlarından doğrudan etkilenmektedir.

Erkek egemen sistemin yarattığı sorunların çözümü için, gerekli değişim, dönüşüm mekanizmalarını kurmalı, bunların tartışılmasının ve çözüm yollarının açılmasını sağlayan bir anayasa olmalı.

 

Toplumun farklı kesimlerinden kadınlar arasında fırsat eşitsizliğinin de giderilmesine yönelik düzenleme yapılmalıdır.

 

Anayasada, kadınların toplumsal yaşamda eşit bir biçimde yer almalarını sağlamak amacıyla pozitif ayrımcılık ilkesi anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Kadınlara yönelik haklar genel ahlaka uygunluk gibi gerekçelerle sınırlandırılmamalıdır.

 

Anayasa siyasal, sosyal eşitlik ilkesiyle hazırlanmalıdır

Yeni anayasa vatandaşlar arasında eşitliği tam ve kesin bir biçimde sağlayacak tarzda hazırlanmalıdır. İnsanların, toplulukların hakları, onlara sunulacak birer lütuf olarak değil, insanca yaşamalarının gereği en tabi hakları olarak yaklaşılmalıdır. Hak ve özgürlüklerin bütünlüğü prensibi zedelenmemelidir. Bir öncelik sıralaması yapılmamalıdır.

 

Yurttaşların temel hak ve özgürlükler, sosyal adaletin tesisi yönünde, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını, doğal, kültürel, çevre ve varlıkların korunması anayasada güvence altına alınmalıdır. Özellikle dünyayı sarıp sarmalamaya başlayan doğanın ve kaynakların talanı ekseninde gelişen yeni ekonomik sistem bunu her zamankinden daha bir hayati kılmaktadır.

 

Bölgesel yönetim tercih edilmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti, her şeyi Ankara'dan planlayan, çözen ve yöneten anlayışıyla kuruldu. Bu bürokratik merkezi yönetim anlayışı her türden gelişmenin önünde engel teşkil ettiği gerçeği artık görmezden gelinemez.  Kürt sorununun çözümü, bölgeler arası eşitsizliğin, kültürel değişimin ve zenginliklerin aktarılması,  demokrasinin yerleşmesi, yerelleşmesi ve güçlenmesi bölgesel, yerel yönetim modeline geçişi gerekli kılmaktadır. Bu temelde  halkın karar süreçlerine katılımı ve kendi kendini yönetmesi anlayışı güçlendirilmeli; yerinden denetim imkânları geliştirilmelidir. Yerel ve bölgesel yönetim sistemiyle, kültürel farklılıkların özgürce geliştirilebilmesine imkân tanıyacak demokratik özerklik önerisi  değerlendirilmelidir.

Bölgesel ve yerel yönetim modeli,  kamusal hizmetlerin çok dilli olarak sunulmasının, din ve inançlar üzerindeki her türden devlet tasarrufunun kaldırılmasının pratiğe geçirilmesinde kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır. Bu anlamda çok dilli, çok kültürlü ve çok dinli toplum yapısına uygun bir düzenlemeye gidilmelidir. Resmi dil Türkçenin yanı sıra, bölgesel dillerin kamusaldan alanda kullanılması anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.

Geçmişle yüzleşme

Barışın kalıcı olarak tesisi ancak gerçeklerin açığa çıkarılmasıyla mümkündür.  Türkiye tarihinde bir dolu aydınlanmamış olaylar, katliamlar, cinayetler, suikastlar, sabotajlar, faili meçhuller ve kayıplar var. Bu olayların  faillerinin açığa çıkarılması ve mağdurlarının, mağduriyetlerini gidermek  devletin asli görevlerinden olmalıdır . Bu görevin üstesinden gelmek için öncelikle anayasal çerçevede gerçeklerle yüzleşme komisyonu kurulmalıdır. Tarihimizdeki insanlık suçlarıyla yüzleşme gereği, yeni anayasanın bu olayların bir kez daha gerçekleşmesine izin vermeyecek biçimde hazırlanması için zorunludur. Bu yaklaşım sonucu yeni anayasada İşkence ve insanlık suçu kapsamına giren suçlarda zamanaşımı olmamalıdır.

Özet olarak, yeni anayasa, kamu otoritesini Türkiye cumhuriyeti yurttaşları karşısında korumak için değil,   farklı etnik kökenlerden, dinsel inançlardan, cinsiyetten, cinsel yönelime sahip, siyasal görüşten birey ve toplulukların evrensel hak ve özgürlüklerini kullanmalarını;  yönetime etkin katılımlarını ve kendi kendilerini yönetmelerini sağlamalıdır. Bu amaçla hareket edildiğinde başta Kürt sorunu olmak üzere var olan sorunların çözüm zemini  inşa edilebilir. Bu doğal olarak aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasındaki sosyal ve siyasal eşitsizliği giderecek, 12 Eylül sistemi yerine, yeni bir sistem kurulabilir.

Başka bir ifadeyle anayasa, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi temel insan hakları sözleşmelerine aykırı hiçbir unsur içermediği;  askeri vesayet dâhil tüm vesayet kurumlarının etkinliğine son verdiği; aşırı merkeziyetçi idari yapılanma yerine,  yerinden yönetimi esas alan, hesap verebilir bir idari yapı oluşturduğu;  ayrımcılığın her türüne karşı etkin tutum aldığı; ifade,  örgütlenme özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını güvence altına aldığı;  güçler ayrılığı ilişkisini kamu yararına geliştirdiği;  din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına alındığı ölçüde yeni olabilir.

Bu başarılabilindiği ölçüde toplumun bütün kesimlerine dar gelen bugünkü “anayasa elbisesi” yerine, daha uygun bir elbise ortaya çıkacaktır.

Türkiye Barış Meclisi Adına

Hakan Tahmaz

Ayşe Aydoğan

Sezai Temelli

 

www.turkieyebarismeclisi.org

[email protected]

Tel: 0 312 425 65 60

0 212 249 26 54

Yorum Ekle