SON DAKİKA

Özgür basının meşalesi hala yanıyor

02 Aralık, 2012 06:38 Güncelleme: 02 Aralık, 2012 06:38 Özgür basının meşalesi hala yanıyor

1990 yılında haftalık olarak çıkan Yeni Ülke ile başlayan ve 1992'de günlük olarak çıkan Özgür Gündem gazetesi ile başlayan özgür basın serüveni tüm baskı, sindirme, katletme ve bombalama politikalarına rağmen büyüyerek bugünlere geldi. Yayın hayatına başladığı yıllarda özellikle JİTEM ve özel kuvvetler eliyle bölgede estirilen terörü sayfalarına taşıyan gazete, bu çevrelerin hedefi oldu, onlarca muhabiri ve dağıtımcısı katledildi. 1994 yılına gelindiğinde özgür basın geleneğini devralan Özgür Ülke gazetesinin İstanbul Kadırga'daki merkez binası, Cağaloğlu'ndaki bürosu ile Ankara'daki bürosu 3 Aralık gecesi eş zamanlı olarak bombalandı. Bombalama sonucu en büyük hasar gazetenin merkezinde oluşurken gazetenin ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız patlama sonucu yaşamını yitirdi. Çok sayıda gazete çalışanı yaralanırken, gazete binası kullanılamaz hale geldi. Özgür basın çalışanları, bombalamanın ardından durmayarak sonraki gün çıkacak gazete için kolları sıvadı. Özgür basına büro ve araçlarını açarak destek sunan sosyalist basının desteği ile Özgür Ülke sonraki gün 4 sayfalık da olsa "Bu ateş sizi de yakar!" manşeti ile okuyucuya ulaştı.

Bombalamanın devlet eli ile yapıldığı belgelendi

Bombalamanın üzerinden henüz 15 gün geçmişti ki, Özgür Ülke gazetesi dönemin Başbakan'ı Tansu Çiller imzalı "Gizli" ibareli bir belgeyi sayfalarına taşıyarak, saldırı kararının gazetenin bombalanmasından 3 gün önce yapılan MGK toplantısında alındığını ortaya koydu. MGK'de imzalanan belgede Özgür Ülke'nin adı verilerek "Bölücü ve yıkıcı faaliyetlere destek verecek şekilde yayın yapan yayın organlarının faaliyetleri son günlerde devletin bekası ve manevi değerlerine açıkça saldırı şeklini almıştır. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik bu önemli tehdidin bertaraf edilmesi maksadıyla Adalet Bakanlığı'nca bu kadar suç duyurusu olmasına rağmen hukuken etkili bir şey yapılamamasının nedenlerinin belirlenerek, giderici önlemlerin alınması gerekmektedir" ifadelerine yer verildiği ortaya çıktı. Ancak belgenin altında imzası bulunan Tansu Çiller, 7 Kasım 2012'de TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu tarafından dinlendiği zaman, BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in bombalamanın belgesini göstermesi üzerine, "duygulanmış" ve gözyaşları içinde "Benim böyle bir şey yapacağımı nasıl düşünebilirsiniz? Ben bir anayım(!)'' demişti. Gazetenin o dönem Yayın Koordinatörlüğü'nü yapan BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak ile Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlenen Özgür Gündem gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, bombalama olayını ve özgür basının o günden bugüne geldiği aşamayı anlattı.

'Misyonumuz kirli savaş gerçeğini yazmaktı'

Özgür basının 90'larda çok önemli ve tarihsel bir rol oynadığını anlatarak söze başlayan ve kendisi de o dönem gazetede çalışan Gültan Kışanak, Kürt halkına dönük köy yakmaların, katletmelerin, işkencelerden geçirmelerin ve koruculaştırmaların yoğun olarak yaşandığı günlerde özgür basının günlük rutin haberlerin dışında aynı zamanda kirli savaş gerçeğini birebir kamuoyuna yansıtmak gibi bir misyon üstlendiğini belirtti. "Gerçekler karanlıkta kalmayacak" sloganı ile yayına başladıklarını dile getiren Kışanak şöyle devam etti: "Büyük bir fedakarlıkla çalışmalarımızı yürütüyorduk. Topyekun savaş konseptinin özgür basın çalışanlarına yönelik de katliamları oldu. Musa Anter, Hüseyin Deniz, Hafız Akdemir, Yahya Orhan, Orhan Karaağar gibi birçok arkadaşımız katledildi. Tarihsel olarak bir halkın sesi, dili, gözü kulağı olan bir çalışma olmasına rağmen aynı zamanda kendisi de namlunun ucundaydı. Böylesine zor bir görevdi."

Kışanak: Bir haber için ölümü göze almıştık

Gazete çalışanlarının tamamında, büyük bir şevk, direnç ve fedakarlıkla gazeteciliği yürüten bir ruh hali olduğuna vurgu yapan Kışanak, başka türlü dönemin üstesinden gelinemeyeceğine dikkat çekti. "Arkadaşlarımız devrimci duruşun içinde olmasalardı o yıllarda gazetecilik yapmak mümkün olmazdı" diyen Kışanak, bir gerçeğe ulaşmak ve haberini yaparak yürütülen kirli savaşın yüzünü teşhir etmek için ölümü göze aldıklarını söyledi. Gazetenin bombalanmasından önce zaten baskıların dayanılmaz bir hal aldığını ifade eden Kışanak, her gün bürolarının basıldığı, arkadaşlarının cezaevlerine konulduğu ve sansür uygulamalarının had safhaya ulaştığını belirtti. Kışanak, "Özgür Ülke'yi boğmaya çalışan bir süreç vardı" dedi ve ekledi: "O süreçte biz bugün görevimizi yapalım, yarın hayat ne gösterirse onun gereğini yarın yaparız diyerek gazetecilik yaptık. Yani her akşam eve giderken sabah yine gazeteye gelebilecek miyiz, sağ gelecek miyiz gibi şeyleri düşünerek eve gidiyorduk."

'Halkın soluksuz bırakılmasına izin vermedik'

Gazetenin bombalandığı gece hemen Kadırga'daki gazete merkezine koştuklarını anlatan Kışanak, gazeteye vardıklarında alevler içinde bir binayla karşılaştığını söyledi. 20 kadar arkadaşının ölümden kıl payı kurtulduğunu söyleyen Kışanak, şöyle devam etti: "Böylesi bir ortamda yaralı arkadaşlarımızı hastanelere kaldırdık. Ersin arkadaşımız yaşamını yitirdi. Bir taraftan arkadaşlarımızla ilgilenirken bir taraftan da gazeteyi mutlaka çıkarmamız gerektiğini konuşuyorduk. Sabah 09.00'da var olan arkadaşlarla bir araya gelerek gazeteyi çıkarmaya koyulduk. Çünkü onların yapmak istediği gazeteyi susturmak, gerçeklerin yazılmasını önlemek, halkı soluksuz bırakmaktı. Buna izin veremezdik. Bilgisayarlarımız, daktilolarımız, fotoğraf makinalarımız yoktu; ama yüreğimiz vardı, bunu yapabilirdik. O gün devrimci, sol, sosyalist basın tüm imkanlarını seferber etti. Alınteri, Atılım, Newroz, Özgür Halk dergilerinin imkanlarını kullandık ve gazeteyi ertesi gün çıkardık."

'Çiller'in sahte gözyaşları bu vebali ortadan kaldırmaz'

Bombalama emrinin Tansu Çiller'in emri ile verildiğini ele geçirdikleri bir belge ile ıspatladıklarını anımsatan Kışanak, "Bu şu demekti; topyekun savaş konsepti, Kürt halkına özgürlük isteyenlere katliamı reva görecek kadar, bir gazete binasını bombalayacak kadar pervasızdı. Bizler de bu halkın mücadelesini kamuoyuna taşımak, gerçekleri yazmak konusunda onlardan daha fazla kararlı ve azimliydik" dedi. Bombalama emrini veren dönemin Başbakan'ı Çiller'e, Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda yer alan BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder aracılığı ile o belgeyi sorduğunu söyleyen Kışanak, "Kendisi ağlayarak 'ben bir anneyim böyle şeyler yapmam' dedi. Ama belgesi kanıtları ortadaydı. Yani o sahte gözyaşları bu vebali ortadan kaldırmaz" diye konuştu.

'Özgür basınla gurur duyuyoruz'

Özgür basının geldiği aşamayı da değerlendiren Kışanak, "Bugün özgür basın geleneği çok daha güçlenerek yayınına her alanda devam ediyor. Çok daha güçlü bir şekilde bu halkın sesi, kulağı olmaya devam ediyor. Demek ki o günlerin direnişi tarihe çok şey yazmış, o günlerin direnişi arkada çok büyük bir miras bırakmış. Bugün özgür basının çalışmasıyla gurur duyuyoruz" diye belirtti.

Aykol: Galiba bizi susturdular dedim ama yine de çıktık

O dönem gazetenin Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüten ve özgür basının ilk günlerinden bugüne kadar içinde yer alan Özgür Gündem gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Aykol, yaklaşık 20 yıllık özgür basın çalışmasında çok nadir olarak kırılmalar yaşadığını söyleyerek bunlardan en önemlisinin Özgür Ülke'nin bombalanması olduğunu söyledi. O güne kadar özellikle 1992 ve 1993 yıllarında onlarca muhabirin, yazarın ve dağıtımcının katledildiğini, gözaltı ve tutuklamaların olduğunu hatırlatan Aykol, patlamanın olduğu sabah harabe halindeki gazete binasını gördüğü vakit, "Tamam galiba bu sefer bizi susturdular" dediğini aktardı. Patlamada o dönem bin bir emekle edinen ve çok maliyetli olan cihazların kullanılamaz hale geldiğini belirten Aykol, "O zamana kadar her şeye göğüs germiş bir Genel Yayın Yönetmeni olmama rağmen gazetenin artık çıkarılamayacağı psikolojisine girdim. Ama ertesi gün gazetemizi çıkardık" diye konuştu.

'Çiller'in verdiği bombalama emrini hatırlamaması ikiyüzlülük'

Patlamanın eş zamanlı olarak gazeteye ait 3 büroda olmasından dolayı saldırıda devletin parmağı olduğunu hemen anladıklarını belirten Aykol, daha sonra gazetelerinde yayınladıkları MGK belgesi ile de bunu kanıtladıklarını anımsattı. Tansu Çiller'in altında imzası bulunan bombalama kararını hatırlamamasını "Tam bir ikiyüzlülük" olarak değerlendiren Aykol, altında imzası olan bir belgeyi hatırlamamasının inandırıcı olmadığını kaydetti. Gelinen noktada gazetelerinin her türlü saldırıyı gördüğünü ifade eden Aykol, böylesi saldırıların Kürt halkını yıldıramayacağını herkese gösterdiklerine vurgu yaptı. Aykol, bugün Kürt halkına karşı önlemler almayı düşünenlere ise şunları söyledi: "Bugün Kürtlere her türlü baskıyı yapan, temsilcilerini Meclis'ten atmayı düşünen Başbakanlar var. Biz bunların başarıya ulaşamayacağını 94'te gösterdik. Kendilerine tavsiye etmiyoruz."

'O dönem ile bugün arasında fiiliyatta fark yok'

O dönem özellikle bölgeden yaptıkları haberlerin sadece Türkiye'nin değil Avrupa'nın da gündemine oturduğuna işaret eden Aykol, bundan dolayı hedef olduklarını dile getirdi. Hükümetlerin hiçbir dönem yayınlarından memnun olmadığını söyleyen Aykol, katledilen onca arkadaşlarına, bombalanan bürolarına rağmen gazetelerini çıkarmaya devam ettikleri için 1994'te bombalanarak hepten yok edilmeye çalışıldıklarını söyledi. Şu an gelinen nokta ile o günlerde yaşananları kıyaslayan Aykol, "O günlerde arkadaşlarımız gözaltına alındı, öldürüldü, kimi sürgüne gitmek zorunda kaldı. Son yıllarda en son Adana'da bir dağıtımcı arkadaşımız öldürüldü, o anlamda arkadaşlarımız artık öldürülmüyor. Çok mu rahatız, değiliz. Şu an 100'e yakın arkadaşımız içerde. Aralarında dağıtımcı, ajans ve gazete çalışanı tutuklu arkadaşımız var. Yani, ileri demokraside miyiz, çok mu rahatız, öyle değil. Arkadaşlarımız fiilen yayın dışında bırakılıyor. Yani fiiliyatta hiçbir farkı yok" diye belirtti. DİHA

Yorum Ekle