VAN - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Diyarbakır Newroz'undaki mesajının ardından 8 Mayıs'ta çözüm için çekilmeye başlayan PKK'lilere karşı herhangi bir provakasyonun yaşanmaması ve başlatılan sürecin sağlıklı sürdürülebilmesi için DÖKH ve BDP Kadın Meclisi öncülüğünde kurulan "çözüm çadırlarında" nöbetler devam ediyor.
Serhat bölgesinde çeşitli etkinliklerle kurulan çözüm çadırlarında nöbetler devam ederken, Van'ın Çatak (Şax) ilçesinin Kato Dağı eteklerindeki Herema Berbuke Yaylası'nda kurulan çözüm çadırının ziyaretçileri ise, 1997 yılında Berbuke Karakolu'nun dayatmaları sonucunda köylerini boşaltan yurttaşlardan oluşuyor.
1997 yılında PKK'lilerin alan hakimiyeti sonucu boşaltılan Berbuke Karakolu'nun kalıntıları üzerine kurulan "çözüm çadırında" nöbet tutan yurttaşlar, 1990'lı yıllarda Berbuke Karakolu tarafından koruculuk sisteminin dayatılması sonucu köylerini boşalttıklarını, kimisinin işkenceler karşısında köyünü terk ettiğini, kimisinin ise gidecek başka bir yeri olmadığı için köyünü terk etmeyip, korucu olmayı kabul ettiklerini ifade etti.
'Başka seçenek bırakmadıkları için gençlerimiz dağa gitti'
Gidecek başka bir yeri olmadığı, köyünü bırakmak istemediği için korucu olmayı kabul ettiğini söyleyen Çatak ilçesine bağlı Kıyıcak ( Şamanis) köyü sakini Haci Tomak (65), 1990 yılında PKK'ye yardım ettikleri bahanesiyle köylerinin devlet tarafından boşaltılmak istendiğini; ancak korucu oldukları taktirde köylerini yakmayacaklarını ve kendilerine belirledikleri sınırların dışına çıkmama kaydıyla köyde kalabileceklerini söyledi. Tomak, "Bizler işkence olmasın, köylerimiz boşaltılmasın diye korucu olmayı kabul ettik. Ancak aynı işkencelere maruz kaldık" dedi.
Tomak, çözüm çadırının kurulduğu yerin eskiden Berbuke Karakolu sınırları olduğunu belirterek, "Gece gündüz köyün içindeydiler. O yıllarda askeriyenin zorbalığından kaynaklı birçok genç katılım yapmıştı. Başka seçenek bırakmadıkları için gençlerimiz dağa gitti. Askeriye HPG saflarına katılanlara ulaşamadığı için köylülere saldırmaya başladılar. Bizler askeriyenin korkusundan köyün dışına çıkamıyorduk. Yaylalarımız vardı, tek geçimimiz koyunlarımızdı. Ancak askeriyenin korkusundan yaylalara götüremiyorduk. Gece yarıları evlere baskın yaparlardı. Kadın çocuk, genç yaşlı demeden herkese işkence uygularlardı. Bizler ya köyümüzü boşaltacaktık ya da korucu olacaktık, gidecek bir yerimiz olmadığı için koruculuğu kabul ettik" diye konuştu.
'İşkencelerin sona ereceğini düşündük ama
'
Kendilerinin korucu olduktan sonra devlet baskısının biteceğini sandıklarını belirten Tomak, korucu olduktan sonra baskının azalmadığını, aksine daha çok baskı yapıldığını dile getirdi. Tomak, "Bizler koruculuğu kabul ettikten sonra işkencelerin sona ereceğini düşündük; ama öyle olmadı. Gece gündüz nöbetteydik" diye belirtti. Yıllar sonra koruculuk yaptıkları topraklarda bu defa çözümü aramanın büyük bir mutluluk olduğunu belirten Tomak, "Şimdi dağlarımız yine bizim ve özgürce kendi topraklarımızda dolaşabiliyoruz, gerillalara bir şey olmasın diye nöbetteyiz. Yıllarca savaşıldı. Umut ediyoruz, yıllardır yürütülen bu mücadele barışla son bulur" diye konuştu.
Xumari (Dalbeste) köyü sakini olduğunu ve yine aynı nedenden kaynaklı köylerinin yakıldığını belirten Ali Kalkan adlı yurttaş, "1989 yılında kardeşkanı dökmeyi reddettiğimiz için bizim köyümüz yakıldı" dedi. Kalkan, köyleri boşaltıldıktan sonra Türkiye'nin çeşitli metropollerine göç etmek zorunda kaldıklarını, ellerinde avuçlarında hiçbir şey olmadığı için yoksullukla savaştıklarını ve bunun için büyük bir mağduriyet yaşadıklarını dile getirdi.
'Kendi çocuğumu öldürmeyi reddetiğim için'
Kendi çocuğunun da HPG'ye katıldığını ve buraya çocuğunu görebilme ihtimaliyle geldiğini söyleyen Kalkan, "Devlet tarafından kendi çocuğumu öldürmeyi ret ettiğim için karşılaşmadığımız işkence kalmadı. Köyümüz boşaltılmadan önce huzurlu bir yaşamımız vardı. Benim kızım zulmü kabul etmediği için tek çözümü dağa gitmekte buldu. Kendimizi geçindirecek kadar tarlamız, koyunlarımız, toprağımız vardı; ama hepsini yaktılar. Köye belli giriş çıkış saatleri belirlenmişti. Yaylaya çıkmak yasaktı. Kimlik kontrolü vardı. Gece yarısı köye baskın düzenlediler çocuk, kadın, genç demeden herkese işkence yaptılar. Maruz kaldığımız hakaretleri işkencelerin hesabı sorulmadan barışın olması mümkün değil. Devlet geçmişiyle yüzleşmeli" diye konuştu.
"Çözüm çadırı"nda gün boyu halay çekilirken yaşları 5 ile 7 arasında değişen çocuklar biraraya gelerek "Ey Raqip" marşını okuyarak, nöbet tutan yurttaşlara güzel anlar yaşatıyor.
DİHA