Kürdistan Günlükleri adını taşıyan son kitabımı şu sözlerle İsmail Beşikçi'ye ithaf etmiştim:
Kürt İdris'in "Hocam,
bizim adımız babaya,
kabadayıya çıkmış
ama asıl kabadayı sizsiniz"
diye hitap ettiği
ve Türkiye'de
resmi ideolojinin, resmi tarihin
yalanlarını deşifre ederken,
ömrünün 30 yılını
mahkemelerde, 17 yılını
hapishanelerde geçiren
İsmail Beşikçi'ye...
İsmail Beşikçi: Üniversite ifade özgürlüğünü hiç savunmadı
Sevgili İsmail Beşikçi bunca yıl devletin zulmüne neden mi uğradı?
Kürt sorunu, Ermeni sorunu gibi tabuları sorguladığı için...
Ben 1961 yılında Mülkiye'ye girdiğim zaman Beşikçi Hoca sosyoloji kürsüsünde asistandı.
Üniversiteyi üniversite yapan ifade özgürlüğüyle tabuların üstüne gitmeye başlamıştı.
Ama bu yüzden hayatının 30 yılı mahkemelerde, 17 yılı demir parmaklık arkasında geçti.
Neredeyse yarım yüzyıl sonra durum yine farklı değil.
Üniversite üniversite olmaktan çıkarılıyor, çünkü ifade özgürlüğü boğuluyor, itirazı olan akademisyenler ihraç ediliyor.
İşinden olan akademisyenlerin kurduğu Ankara Dayanışma Akademisi'nin bu yılki açılış dersini İsmail Beşikçi verdi.
Dersin konusuna gelince:
Bilim Yönetimi, Kürtler,
Ermeniler, Aleviler.
Şu sözler Beşikçi Hoca'nın:
Neredeyse yarım yüzyıl sonra durum farklı değil
25 Temmuz 1970 yılında
Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde asistanken masama bırakılan bir zarfla görevime son verildi.
Bugün o döneme nazaran daha antidemokratik bir dönem.
O dönemde Ankara'da hâkimler var deniyordu.
Şimdi Ankara'da hâkimler de yok.
Ermenilerle ilgili bir şey
söylediğinde soruşturmayla
karşı karşıya kalırsın.
Bilim üretmenin temel koşulu ifade özgürlüğüdür.
Sadece bilimin değil,
demokrasinin de
temel koşuludur bu.
Üniversite ifade özgürlüğünü hiç savunmamıştır. Rektör
adaylarının hiçbirisi "İfade özgürlüğünün savunulması için
çaba göstereceğiz" açıklaması yapmamıştır.
Eğer ifade özgürlüğü siyasal
hayatta kurumsallaşmamışsa akademik özgürlüğün hiçbir
değeri yoktur.
İstediğin kadar profesör ol,
Ermenilerle, Alevilerle, Kürtlerle
ilgili bir şey söylediğinde
soruşturmayla karşı karşıya kalırsın.
Türkiye'de üniversitenin
gelişmesinde, üniversite
özerkliğinin kavranmasında
temel bağlantı Kürt sorunudur.
1961 Anayasası 120'nci
maddesinde "üniversite bilimsel
ve idari özgürlüğe sahiptir" diyor.
1960-1970 arasında Kürdistan'da
bilinç gelişmektedir. Devletin
niyeti Kürt taleplerini karşılama
değildir, bastırmaktır.
12 Mart Muhtırası'nın
verilmesinin temel nedeni de
Kürt sorununu bastırmaktır.
1971 Anayasa değişikliğinde
"Üniversite devletin denetimi ve gözetimi altındadır" diyor, yani
resmi ideolojinin denetimi altındadır.
Bir diğer değişiklik, "devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" kavramı ortaya atılıyor.
Bu da devletin ileri sürdüğü
talepleri kabul etmek değil
bastırmak olarak kurgulanıyor.
1970-1980 arasında Kürtlerde
gelişme yükselerek sürüyor.
1978-79 yıllarında kanatlı
jandarma tatbikatları Kürt
illerinde yapılıyordu.
Bu 12 Eylül darbesine bir hazırlıktır.
Türkiye'deki askeri darbelerin
hepsinin tetikleyicisi Kürt sorunudur.
Bilim hiç bunu açıklamadı.
Hükümetin bozulan kamu
düzenini tesis edememesini
gerekçe gösterdiler.
Öyle değil.
Esas tetikleyen Kürt sorunudur.
1981'de YÖK geldi ve özerkliği
tümüyle ortadan kaldırdı.
Eğer gerçek anlamda
üniversite olsaydı, darbe
olmazdı, YÖK de olmazdı.
Türkiye'de yargının ve
üniversitenin bir konuda
çok sıkı işbirliği var.
Siz Kürtlerle ilgili bir açıklama yaptığınızda idari ve cezai yaptırımlarla karşılaşıyordunuz.
Kürtlerden dolayı bir yazı ve
kitap kaleme alındığında
soruşturma açılıyordu.
O davada yargı onu bilirkişi denen kuruma gönderiyordu. Bilirkişi de üniversitelerin bölümlerinde
çalışan hocalardı.
Bilirkişiye diyor ki:
"Siz bu yazıyı okuyun, bir suç var mı
tespit edip rapor yazın davayı yürütelim".
Bu bilirkişi, içinde suç var mı
yok mu diye okuyor. Mahkeme de bu rapora göre karar veriyor.
Bir profesör bir yazıyı istediği
kadar eleştirebilir ama bir
yazıyı, kitabı içinde suç var mı
yok mu diye okuyorsa burada
bilimin kırıntısı bile yoktur.
1950 ve 60'lı yıllarda bu
bilirkişiler çok kurumsaldı. Bilimi ortadan kaldıran bir süreçti.
Düşüncede suç arayarak bilim olur mu?
Kürtler konusunda, Ermeniler konusunda
bir şey söyleyebiliyor musun?
Türkiye'deki büyük burjuvazinin zenginliğinin kaynağı Rum ve Ermeni mallarıdır.
Üniversiteden hocalar ekonomi
kitapları yazıları yazıyor.
O yazılarda Osmanlı ekonomi
düzenini, o bitince Cumhuriyet
dönemini anlatıyor.
Ermeni ve Rumlardan kalan
mallar ne oldu?
Böyle bir soru yok.
Halbuki bu olması gerekir.
Sen akademik özgürlüğe sahipsin
ama bunları inceleyemiyorsun.
İsmail Beşikçi Hoca haklı.
İfade özgürlüğü olmadan ne üniversite olur, ne de demokrasi.