Veysel Çamlıbel yazıyor...
Türkiye yerel seçimlere gidiyor. Seçim ise hasat zamanıdır. Sandıklar kurulacak, harman yele verilecek, kimin kaç çuval ekin kaldırdığı belli olacaktır. Siyaset şan şöhret işidir, hasadı kaldırmaya debdebeyle, burnu havada, yüzde kibirle varılır. Zira güç mücadelesidir siyaset. Vatandaş dediklerimiz, onlarda da kaç yılda bir insan yerine konulmuş olmanın keyfiyle işlerini güçlerini bırakır, sandık başına koşarlar.
Allah imandan kurandan mahrum etmesin, dini bütün bir başbakanımız var. Sayın Erdoğan seçimin eşiğinde planladığı '' demokrasi paketini '' nihayet açıkladı. Bu ülkede 50 bin insan yitirilmemiş, analar ağlamamış, ocaklar sönmemiş gibi bir paket açtı. Başbakan, paketin içinden çıkanları da zorunlu bir hak hukuk vereceğini teslim etmek değil, verebileceğini fitre zekat örneği dağıttı merhametli bir padişah edasıyla
En temel, en pazarlıksız teslim edilmesi gereken insani hakları bir merhamet, bir lütuf sorunu olabilir mi değerli okuyucu? Elbette olmaz. Türkiye, şu ya da bu nedenle değil, yirmi milyon bir Kürt halkının hak hukuk mücadelesinin sonucunda vardı şu ballandırılarak anlatılan demokrasi denilen eşiğe. Yeni bir anayasa ihtiyacı da böyle geldi gündeme.
Demokrasi paketi denilen şey de, Kürt halkının özgürlük, eşitlik, adalet için nice fedakarlıklarla yaptığı mücadelenin sonucunda gelebildi bu güne. Kısacası, Türkiye hilesiz hurdasız, gerçek bir demokrasiyi konuşmuş, tartışmış olmayı Kürt halkına borçludur. Kürtler eşit kimlikli bir halk statüsüne yükselmeden, tüm ötelenen kimlikler baskıdan kurtulmadıkça demokrasi gelmez bu ülkeye. Dünya alem bunu görüyor, bunun farkında.
Sayın başbakan seçim eşiğinde ince ayar bir hesapla kendi müşterilerine hitap etti. İnkardan gelinenlerin, ötelenmişlerin ağzına ise bir parmak bal sürdü. Kürt halkını kandırılabilir, oyalayabilir gördüğünü tekrarladı. Başbakan, yerel seçimlerde, peşi sıra gelenlerde beni güçlendirin; merhametli, dini bütün adamım ben, bilesiniz ki böyle bahşişlerle kalmam, arkası gelecek, sabırlı olun diyor.
Allah var, gerçeği de peşinen söylemek lazım. Tayyip Bey muhalefetin kurusıkı senyörlerine göre zemzemle yıkanmış sayılır. Onlar hiç çekilir cinsinden değil, onlar kökten inkarcı, redçi. Muhalefetin duruşu muhalefet filan değil, bağcıyı döğmek. CHP köprülerin altından akan suyu hala görmüyor, kendisini hala devletin darı ambarında sanıyor. Bahçeli kendi sesiyle hemhal, '' aslı yok yaylasında kırk bin koyunum var benim '' anlayışında.
BDP'ne gelince; onun sırtında taşınır gibi olmayan ağır bir yük duruyor. Diğer yandan da eli güçlü, arkasında çok şeyini vermiş, ektiğini bir türlü biçememiş, buna rağmen umudunu koruyan koskoca bir halk var. BDP kadroları bu imkanlarını, iyi, yerli yerinde, isabetli bir şekilde kullanabilecekler mi? BDP bu günden tezi yok kollar sıvanmalı, yerelde güçlenmeli, bilgi ve tecrübelerine dayanarak yaşadığı köyü, ilçeyi, ili yönetmeye sağlıklı kadrolarla talip olmalıdır.
Bir söz de elbette BDP karşıtlarına gerekli, yerli yersiz muhalefet yapanlara Bahane, mazeret kabul edilir bir şey değil; siyaset toplumla birlikte kendini yönetme, iş başarma sanatı, siyaset şu bu mazereti ileri sürüp yakınma meydanı değil. Halkınız burada, ahvali meydanda, varsa bir yapacağın durma yap. Her kesin, ama herkesin yapacağı bir şey vardır.
AKP sorunların çözümünde şimdilik tek siyasal partner, diğer yanda da çetin bir siyasi rakip Din iman kardeşliği elindeki en büyük kandırma, uyutma aracı. Başbakanın, milliyetini, kimliğini unutacak kadar dine bağlı Kürtlere bir de din dersi vermeye kalkması ise kabul edilir, hazmedilir şey değil.
Dünya kurulalı beri hak sahibi olanlar, özgürlüğü, eşitliği, adaleti kucağında bulmamış. İnsanlar, haklarını ısrarla, fiilen kullanarak hak hukuk sahibi olmuş Yaşamın realitesi bu
Fitre zekat yerine verilen demokrasi bahşişi karın doyurmaz. Bunu ne Allah kabul eder, ne de Muhammet
'' Hak verilmez, alınır '' sözünü söyleyenler hiç de boşuna söylememişler
Hak hukukun teslimi bizzat ve ancak halkın mücadelesi ile gerçekleşebilir.