MERHABA değerli Yüksekova Haber okurları, bugünden itibaren yuksekovahaber.com'da bana ayrılan bu köşede Irak’ın Federal Kürdistan Bölgesi gündeminin önemli meselelerini, güncel olaylarını sizin için değerlendirip, röportajlarla zenginleştireceğim. Umarım bu vesile ile düşünce ve duygu dünyanıza katkıda bulunabilirim.
Mustafa Barzani, öyle bir liderdir ki bir insan onun yaşamını ve mücadelesini bildiği ölçüde sever. Her ne kadar mazlum Kürt halkı için ömrünü savaşarak geçirmiş olsa da en büyük özlemi ve mücadelesi barış masasında sorunların çözülmesi idi.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu yazı dizisinin amacı Kürt Ulusal Lideri Mela Mistefa Barzani’nin rahmete kavuştuğu 1 Mart gününü yâd etmektir.
Nitekim 1974 yılında şunu der: “Allah şahittir savaşı sevmiyorum. Çünkü savaş bir sorunu halletmenin en kötü yoludur. Ancak Devlet sistemi bize başka bir yol bırakmadı. Onların bize getirdiği öneri onların faydasına Kerkük ve başka bölgelerden Kürtlerin çıkmasıdır. Bu ise imkânsızdır. Bu uğurda herşeye hazırız, hepimizin öldürülmesine karar verilirse de. Çünkü ben, Kürtlerin kabrime gelip tükürerek “Niçin Kerkük’ü sattın” demelerinden korkuyorum (…)”.
Kürt ulusal lideri Mela Mustafa Barzani’yi iyi anlamak kesinlikle ailesini de tanımayı gerektirir. Onun için ailesini tanımakla yola koyulmak en karlısı.
Barzani’ler aslen Barzan’lı olmayıp onlar için kullanılan Barzani ismi de onların o köyden olmaları ile ilgili değildir. Duhok şehrinin ilerisinde Amidiye isimli bir yer var. İşte oralılar aslen. Dedeleri Şeyh Muhammed ise bütün İslami Kürt medreselerindeki müfredat gereği verilen fıkıh, grammer (Kürtçe, Arapça, Farsça), Tarih, Matematik, Astroloji, Felsefe gibi 12 ilmi alanda eğitim aldıktan sonra Barzan köyüne gider. Gidiş sebebi de şudur: O dönem Hindistan’dan ta İstanbul’a kadar İslam dünyasının dini lideri olan ve özellikle bütün Sünni Mezheplerce ortak lider olarak kabul edilen, Osmanlı devleti içinde de en az sultan kadar ağırlığı olan Mevlana Halid vardı. Kendisi Süleymaniye Kürdü olup Mevlana Halidi Bagdadi olarak da bilinir Türkiye’de. İslam toplumlarının lideri Mevlana Xalid, Mustafa Barzani’nin dedesini kendi halifesi olara seçer, yani kendinden sonraki İslam toplumlarının lideri olarak kabul eder. Dedesi Şeyh Muhammed ise Barzan’a giderek orayı dini merkez olarak seçer. Her taraftan insanlar ilim öğrenmek için Barzan’a akın ediyordu.
Şeyh Muhammed, mazlumların ve düşkünlerin dostu olmakla meşhur bir âlimdir. Kendisine haksızlık yapılan insanlar ona sığınıyordu. Bu yüzden bölgedeki bazı zalim siyasi liderler ile aşiret reisleri onu Osmanlı Devletine yalan yanlış bilgilerle şikâyet ederler. Said-i Kurdi’yle aynı kaderi paylaşmak sureti ile tutuklanıp Bitlis cezaevine gönderilen Şeyh Muhammed 1 yıl sonra Barzan’a geri döner ve orada vefat eder. Geride bıraktığı çocuklarından 2’si; Ahmed (Şeyh Ahmed Barzani) ve Mustafa (Mela Mistefa Barzani), Kürt tarihinin de başrol oynayacaklardır.
Kürdistan’da zulüm ve baskıların artması, Osmanlı’nın bölge valisinin zorbalık sınırlarını aşması sebebi ile ailenin büyüğü Şeyh Abdulselam, 8 ayrı Kürt aşiretini 1903’te toplar. Günümüzde akraba veya coğrafik olarak sanılan bu aşiretler aslında farklı idiler. Toplantı yeri Barzan köyü olarak seçilir. Orada devrimci birlik kurulur, kararlar alınır. Bu devrimci kararlara bağlılığını ilan eden birliğe “Barzani” denir.
Barzani aşiret isminden öte devrimci duruş sergileyen halkın birliğine verilen isimdir.
Peki devrimci birlik hangi simge ile temsil edilecek?
Eğer binlerce yıllık Kürt tarihine hâkim olsaydınız bunun cevabını vermeniz zor olmayacaktı. Çünkü 4600 yıl önce Kürtlerin ataları olan Gutiler, kölelik sistemine karşı Mezopotamya’yı özgürleştirmek için halk devrimini gerçekleştirmiş, askerler savaşta karışmasın diye saçlarını kırmızıya boyamışlardı. O dönemlerde Sümerliler de siyaha boyardı ki bu yüzden Sümerlilere “karabaş” anlamındaki isim takıldı. Kürtlerin de atası olan Gutilerden günümüze gelen uzun tarihi süreçte kırmızı başlık veya kemer, devrimin, mücadelenin, özgürlüğün sembolü olmuştu. İşte Barzani’lerin kırmızı başlığı buradan gelir. Ben de bu düşünce üzere şaşika sor (kırmızı başlık) kullanmayı severim.
Devrimci birliğin 1903’te aldığı kararlar bunlardı:
1-) Özel mülkiyet kaldırıldı. Kürdistan toprakları Kürdistan’da yaşayan Kürt, Ermeni, Arap, Keldani, Asur, Türkmen… Yani her kese eşit şekilde dağıtılacak. Kimsenin öbüründen fazlası veya azı olmayacak.
2-) Özellikle ziraat için verimli topraklar işin ehli olan ailelerin kontrolünde olacak.
3-) Kadın hakları güvenceye alınacak, kadına baskı yapılması, başlık parası, zorla evlilikler… Yasak. Kadının özgürlüğüne yönelik adımlar atılacak.
4-) Her Müslüman köyünde bir cami yapılacak. Camiler sadece namaz kılma yeri olmayacak. Toplumun sorunları burada tartışılacak, karara verilecek, danışma merkezi olarak iş görecek, barış için faaliyet gösteren bir merkez olacak. Yani Peygamber (s) dönemindeki gibi bir işlevi olacak camilerin.
5-) Her köyde sorunları çözmede otorite olan bir konsey de kurulacak.
6-) Her aşiretin disiplinli silahlı gücü ve komutanları olacak. Askeri eğitim verilecek.
Dikkatinizi çekmek isterim. Bu kararlar 1903 yılında yani 109 yıl önce alındı ve uygulamaya konuldu. Halen en ileri olduğunu bildiğimiz halklar için hayal olan kararlar.
Barzani birliğinin lideri Şeyh Abdulselam, tüm Kürdistan coğrafyası ile ilişki kurar. İstanbul, Sivas, Dêrsim, Wan, Amed’den tutun ta Îran Kûrdistanına kadarki coğrafyalarda bütün Kürdistanlı lider ve partilerle iletişime geçer.
İşte Şeyh Abdulselam’ın attığı bu adım Kürt ulusallaşmasının, Kürdistanlı halkların birleşmesine yönelik bir tohumu idi.
Her bölgenin istişaresi ile aldığı bu kararlardan bir rapor hazırlar ve Osmanlı devletine sunar. Sadece Osmanlı değil bütün Kürdistan parçaları ve dahi İstanbul’daki liderler de aynı rapor yollanır.
Bu raporda Osmanlı yönetiminden şu isteklerde bulunulur:
1-) Kürtçe, Kürdistan’da resmi dil olmalıdır.
2-) Kürtçe eğitim dili olmalıdır.
3-) Kürdistan’da çalışan memurlara Kürtçe bilme mecburiyeti olmalıdır.
4-) İstanbul için reva görülen adalet, Kürdistan için de reva görülmelidir.
5-) Vergiler eskisi gibi hafifletilmeli. Kürdistanlılardan alınan vergiler Kürdistan için okul, yol ve onarım için harcanmalıdır.
Evet, 1907 yılında Osmanlıdan istenen haklar bunlardı. Peki, 105 yıl sonra biz bu taleplerin veya inancın neresindeyiz. Acaba ilerliyor muyuz yoksa geriliyor muyuz? Eğer bugün koskoca 105 yıl sonra Türkiye’nin bir devlet bakanının kalkıp da “Kürtçe medeniyet dili değildir onun için eğitim dili olamaz, yeterli değildir” demesine mahal veriyorsak kendimizi sorgulamalıyız.
Osmanlı bu isteklere karşı nasıl bir tavır alacağını, arka planını bölge valisine soracak o zalim vali de yalan yanlış bilgiler verecek, yönetimi Kürdistan üzerine sevk etmeye yönlendirecektir. Ki Osmanlı ordusu direk Barzan’a askeri sefer düzenler. Kürdistanlılar ile Osmanlı ordusu arasındaki savaş 2 ay devam eder.
Daha fazla direnemeyip geri çekilen Barzani devrimcileri kimlere, nereye sığınacak? Kuzey Kürdistan’da bir şehre sığınacaklar ki o şehir halen aynı rolü oynuyor özgürlük mücadelesinde. Kuzey Kürdistan’ın birinci kalesi konumunda olan bir şehir… O şehir halkı Barzani’leri bir sene Osmanlıya karşı kendi bölgesinde koruyacak, yaralıları tedavi edecek, silah ve mühimmat toplayacak, askeri eğitimlerine katkıda bulunacak, ardından beraberce Osmanlı ordusunun üzerine gidip darmadağın edecekler, geniş Devrimci Barzan Birliğinin coğrafyasını özgürleştirecekler. Hatta Musul halklarına zulüm yaptığı için oranın valisine karşı da askeri sefer düzenleyecekler. Özellikle merakınızı gidermek için yazı dizisinin devamını beklemenizi öneriyoruz.
(Devam edecek.)Yüksekova haber