Alışılmışın dışında bir kişilik; İsmail Beşikçi
Niçin İsmail Beşikçi Vakfı Yönetim Kurulu Üyeleri: 26 Şubat'ta; Diyarbakır'da kurulacak olan İsmail Beşikçi Vakfı'nın toplantısı yapıldı ve toplantıya katılım diğer toplantılardan farklı bir şekildeydi. Farklı çevrelerden, siyasilerden veya siyasi partilerden bir araya gelemezler dediğimiz kişi veya kurum liderleri bu toplantıya katılmıştı. Bu kadar farklı simayı bir araya getiren fikriyat ve hissiyatı merak ettik ve bunu bizzat bu vakfın yönetiminde olanlardan duyalım dedik.
-Şimdi vakfın kuruluş sürecini biraz anlatmanızı istiyorum ve bu vakfa isim olarak da neden yaşayan birinin ismi konuldu?
İbrahim Gürbüz: İsmail Beşikçi çok önemli bir bilim adamı, dünyada eşine az rastlanan bir bilim adamı, bir halkın davasını kendi davası haline getiren bir bilim adamıdır Murat Belge'nin dediği gibi. Akademia cennetinden kovulmuş bir şeytan olarak ifade ediyor Prof. Şükran Özbudun. O sadece bir bilim adamı değil bir inanç adamıdır, şu an çağımızın Sokrates'i, Servetus'u, Don Kişot'u, Ahmedê Xanî'si durumundadır. Onda gerçek anlamda Don Kişot temizliği ve alçak gönüllülüğü mevcuttur.
Kendisini genç yaşlarından bu yana; Kürt ulusunun haklı mücadelesinin yanında hissetmiş, bu sadece bir parti ile sınırlı değildi yani Kürdî ve Kurdistanî olan her yapılanmaya sahip çıkmış ve destek olmuştur. O, biz Kürtlerden daha çok Kürt'ü ve Kürdistan'ı düşlemektedir. Tabii bunu eski dönemlerde yani; kendine solcu diyen çevrelerin bile yarım ağızla da olsa söyleyemediği Kürt ve Kürdistan kelimelerini O, o dönemlerde kullanmıştı. Yirmili yaşlarda başlattığı bu serüven sayesinde şu an ki mevcut ulusal bilincin oluşmasını sağlayan temel yapı taşlarından biri olmuştur. İşte böyle bir bilim adamının adını yaşatmamak biz Kürtler için büyük bir eksiklik olurdu ve kaldı ki bu şahsın adını daha yaşarken vakfa koymuşsak bu da O'nun; yaşayan bir efsane olduğunu gösteriyor.
Sayın Beşikçi'nin altmış yıldır biriktirdiği 20 binin üzerinde kitap ve 5 binden fazla gazetenin yanı sıra diğer dergi ve dokümanların kaybolmasını yani Sayın Beşikçi'nin de dediği gibi; bu kitapları bizler, bizden sonraki nesillere aktarmazsak tarih bizleri affetmeyecektir. İşte bu yüzden yaşayan efsanenin kütüphanesini vakıf haline getirdik yani halka mal ettik.
Ömrünün on yedi yılından fazlasını hapislerde geçirmiştir, geri kalanını ise davalarla boğuşmak ile geçirmiştir. Yani onun tek derdi; devlet ideolojisinin yalan yanlış tutumlarından halkı muaf tutmaktır.
-Zaten hayatı hapislerde geçmiş olan bu zat, bir anısında şunları söylüyor; 'Benim için önemli olan hapiste ya da dışarıda olmak değildir. Önemli olan benim kitaplarımla ve fikirlerimle beraber olmamdır.'
Tabii biz bu tür özellikleri sıradan insanlarda bulamayız, bu da onun dervişler dervişi olduğunu, tek derdinin dediğiniz gibi; kitapları ve fikirleri olduğunu gösteriyor. Kitapları, kendi evlatları gibi görüyor. Duruşu ve cesareti ile devlet ideolojisini, kemalizm ideolojisini yerle bir etmiş br bilim adamı karşı karşıyayız.
Vakfı kurmadan önce Hoca'nın binlerce dokümanını ne yapabiliriz diye düşündük ve karşımızda üç ihtimal vardı; birincisi bir üniversiteye vermek, ikincisi bir belediyeye vermek ve üçüncüsü ise vakıf kurmaktı. Ve bizler üçüncü seçeneği seçtik yani halkımızın gelecekteki bilgi kaynağı olacak olan vakfı kurduk.
-Peki ben şunu merak ediyorum sizler yani birer birey olarak bu zat ile tanışma süreciniz nasıl oldu anlatabilir misiniz?
Ruşen Arslan: İsmail Hoca'yı önce kitapları sayesinde tanıdım sonra 1971'de 12 mart darbesi döneminde tutuklanmıştı o zaman ben de tutuklu kaldım, birlikte hapiste yattık. O dönemde onun avukatlığını yapan bazı avukat arkadaşlarla birlikte avukatlığını yaptım. 13 sene ceza almıştı o iddianame ile. Tanışıklığımız böyle başlar sonra Komal Yayınlarının yayın kurulunda beraber çalıştık. Tabii uzun süren tutuklamalar, sürgünler, mahkemeler ve beni yaklaşık yirmi yıllık sürgün hayatımdan sonra 2004'te tekrar bir araya geldik. İşte onun adına kurulan vakıfta ben de görev aldım ve böylece yetmişlerin başında başlayan tanışıklığımız bugüne kadar devam ediyor.
-Sizin yanılmıyorsam çıkardığınız Rizgarî dergisinde yayın kurulundaki arkadaşınızdı ve yazılar isimsiz çıkıyordu. Hatta derginin ilk iki sayısının yazı işleri müdürü Mehmet Uzun'du değil mi?
Evet. Bizim çıkardığımız derginin yayın kurulunda Beşikçi Hoca ile beraber çalışıyorduk. Tabii çıkardığımız dergide sadece ben ve Beşikçi değildik, Mehmet Uzun, Orhan Kotan, Hatice Yaşar ile beraber daha bir çok arkadaşımız da vardı.
İbrahim Gürbüz: Ben Beşikçi'nin adını üniversite yıllarında duydum. O dönemde dergiler çıkıyordu; Rizgarî, KAWA gibi birçok deri çıkıyordu ve bu dergilerde yazdığı yazılar sayesinde onun düşünce dünyasını tanıdım. Benim okuduğum ilk kitabı Cumhuriyet Halk Fırkası adındaki kitabı idi. Tabii bu kitap ile kemalizm ideolojisini yerle bir etmişti. Daha sonra MKM'lerin kuruluş sürecinde tanışmıştık 91 yılında. Ben o zaman MKM'de başkanlık yapıyordum. Daha sonra biz bir kurucular kurulu kurmuştuk, bunu içinde Beşikçi de vardı. Sonra biz 92 yılında Kürt Enstitüsünü kurduk. Hatta ilk açılış konuşmasını Beşikçi yapmıştı. Birçok Kürt aydını, yazar vardı o açılışta. Böylece beraberliğimiz sürdü. Daha sonra ben 94 yılında düşüncelerimden dolayı davalık oldum ve artık bir firar olmuştum tabii bu arada Beşikçi yine zor olanı seçti firar olmaktansa hapse girmeyi tercih etti. Aramızda bir sekiz yıllık kopukluk yaşandı ve 2004'te tekrar bir araya geldik. İşte böyle süregelen bir dostluk ve siyasi geçmiş ile halen arkadaşlığımız devam ediyor.
İshak Tepe: Bizler evvelinden onun Komal Yayınlarından çıkan kitaplarını alıyorduk, okuyorduk, anlamaya ve yorumlamaya çalışıyorduk. Ben onu şahsen 92'de MKM'ye bir ziyarete gittiğimde: İsmail Beşikçi; Apê Feqi, Musa Anter ve Cemşit Bender ile birlikte idi. Ben onu orada şahsen tanıma fırsatı buldum ve tanıdıkça onu sevmeye başlamıştım. O günden bugüne tanışıklığımız süregeldi. Beni en çok etkileyen şey ise prensiplerine sonuna kadar bağlı, dürüst bir adam olmasıdır. Tabii bu benim vakıfta faal şekilde bulunmamda enerji içeceği etkisi yaptı ve umarım Kürt halkının gelecekteki evlatları bu kitaplardan en iyi şekilde faydalanacaktır.
-Peki ben sizlere şunu da sormak isiyorum; dün(26 Şubat) toplantıda konuşma yapan Baydemir ve Demirbaş sizlere yani vakfa konut sözü verdiler. Bunun sizlerde nasıl etki yaptığından ziyade bu siyasi şahsiyetlerin söz vermesi nasıl bir siyasi anlam içeriyor ?
İbrahim Gürbüz: Biz vakfı kurarken; vakfın büyümesi için elimizden geleni yapacağızdan ziyade vakfın hakkettiği değerine ulaşması için halkla birleşmesi, bütünleşmesi gerektiğini de söyledik. Bu bakımdan; Sayın Belediye başkanlarımız Baydemir ve Demirbaş'ın bizlere her türlü destekte bulunacaklarını söylemeleri bizleri hem gururlandırdı hem de onurlandırdı. Desteklerini bizlerden esirgemedikleri için onlara sonsuz teşekkür etmeyi de borç biliyoruz.
Siyasi anlamda bakarsak; zaten bilim adamlığıyla, sosyolojik değerlendirmeleriyle bilinen, tanınan Sayın Beşikçi'ye sahip çıkmaları gerekiyordu ve bunu da yaptılar. Ve onların desteği; bizim hitap ettiğimiz kitlenin bize olan desteklerinin biraz daha arttıracağını düşünüyoruz.
-Sizlere destek sözü veren, Sur Belediye Başkanı Sayın Demirbaş'ın bir hastalığı var biliyorsunuz ve yurtdışında tedavi görmezse hayati tehlikesi bulunuyor. Yargı kıskacında bulunan, yurtdışına çıkma izni alamayan Demirbaş ve çıkma izni vermeyen yargı ile ilgili sizlerin söylemek istediği bir şeyler var mı?
İshak Tepe: Devlet demokratik olmadığını, anti demokratik olduğunu; zulme dayalı olduğunu gün be gün bize gösteriyor. Yargının bu veya buna benzer insani olmayan kararlar almasını kınıyorum. Ve bu karar hukuki de değildir, adalet içeren bir karar da değildir. İşte bu bize şunu gösteriyor; adil olmayan sistem her zaman zulüm etmeye mahkumdur. Bu tür hareketleri devlet; her zaman kötü olana değil, iyi olana uyguluyor. Ve ben buradan O'na hayırlı şifalar diliyorum umarım yargı da yaptığı hatanın farkına varır ve olması gereken kararı verir. Bu arada; Kürtler nezdinde büyük değeri olan İsmail Beşikçi adına açılan vakfa jestlerinden dolayı Baydemir ve Demirbaş'a bir daha teşekkür ediyoruz. Kendilerine ve Kürt halkına yakışanı yaptılar.
Ruşen Arslan: Ben bir hukukçu olarak şunları söyleyebilirim. Bu kararı veren hakimler, Allah uzun ömürler versin, Demirbaş'a bir şey olursa bunun mesuliyetini kaldıramayacaklardır. Çünkü onun hastalığının büyümesi ve netice itibari ile hayatına mal olması demek; yargının olabilecek her şeyin mesuliyetinin altına girmesi demektir. Ve kaldı ki O bir belediye başkanı yani; yöneticisi olduğu bir kurum var ve sorumlusu olduğu bir kitle var. Ek olarak şunları da belirtmek istiyorum; yargının bu tür zulümleri yapması ya da görmezden gelmesi bırakın kanunen insanlık adına büyük bir suçtur ve Sayın Demirbaş'a hem teşekkür ediyor hem de geçmiş olsun dileklerimizi gönderiyoruz.
KİM KİMDİR?
İbrahim Gürbüz: 1955 yılında Kars Sarıkamış'ta doğdu. Ailesi, henüz beş yaşındayken ekonomik nedenlerle İzmir'e göçtü. İlköğretim ve liseyi İzmir'de bitirdi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Kimya bölümünü bitirdi. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde Kimya öğretmenliği yaptı. Ardından Arkeoloji Müzesi'nde kimya mühendisliği yaptı. 12 Eylül askeri darbe döneminde KAWA davasından beş yıl hapse mahkûm oldu. MKM ve Kürt Enstitüsü'nün kurucuları arasında yer aldı. Kabul edilmeyen Şeyh Sait Vakfı, Kürt Kültür Vakfı ve Mezopotamya Vakfı'nın kurucuları arasında yer aldı. On bir dilde yayın yapan Yaşam Radyosu'nu kurdu ve o radyo da şu an vakıf bünyesinde bulunmaktadır. İsmail Beşikçi Vakfı'nın Başkanlığını yapmaktadır.
Ruşen Arslan: 1944'te Muş'ta doğdu. İlköğretimi ve liseyi Muş'ta yaptı. 1967'de Ankara Hukuk fakültesini bitirdi. Üniversitede Fikir Kulübü'ne başkanlık yaptı. Henüz öğrenci iken Türkiye İşçi Partisi'nde siyasete girdi. Birinci Türkiye İşçi Partisi kapatılınca Muş il başkanı idi. 1971-74 yılları arasında Muş'ta avukatlık yaptı. Rizgarî dergisine sahiplik yaptı ve Komal Yayınevi'nin kurucuları arasında idi. 1979 yılından 1985'e kadar cezaevinde kaldı. Ve çıktıktan sonra yirmi yıla yakın bir süre Avrupa'da sürgünde kaldı. Halen İstanbul'da avukatlık yapıyor ve İsmail Beşikçi Vakfı'nın Başkan Yardımcılığı görevinde bulunuyor.
İshak Tepe: 1941'de Bitlis'de doğdu. İlkokulu köyde okudu ve daha sonra medresede eğitiminde devam etti. Medrese eğitimi bittikten sonra Bitlis Müftülüğü'nde Müftü Yardımcısı olarak göreve başladı. 12 Eylül askeri darbesinden önce sürgün edildi ve istifa etti. Darbe döneminde tutuklandı. Cezaevinden çıktıktan sonra mutahitliğe başladı. 91'de HEP'te, 92'de DEP'de yer aldı ve HADEP'te Parti Meclis Üyeliği yaptı. Doksanlı yılların karanlık döneminde JİTEM tarafından Oğlu kaçırıldı ve öldürüldü. Oğlu kaçırılıp öldürüldükten sonra İstanbul'a göç etmek zorunda kaldı. Şu an İsmail Beşikçi Vakfı'nın Saymanlığını yapmaktadır.
Lezgin GÖZEN - HABER DİYARBAKIR