Bizim çok genç ama çok tecrübeli avukatımız Veysel Ok'la birlikte sık sık Çağlayan Adliyesi'ne gitmeye başladık.
Ben herhalde üç yüzden fazla sorgudan geçtim bugüne dek.
Gördüğüm en güzel adliye binası bu.
Gerçi yerel mahkemelerle adaleti insanların ayağına götürmek yerine onlara epey zorluklar çıkartarak insanları adaletin ayağına getiriyor ama gene de binayı çok güzel yapmışlar.
Eskiden Genelkurmay'ın ihbarıyla generallere hakaret etmek suçundan ifade verip yargılanırdım, şimdilerde ise Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nin ihbarıyla cumhurbaşkanına hakaretten ifade veriyorum.
Eskiden generaller her eleştiriyi hakaret kabul ederlerdi, şimdi bu ne işe yaradığını tam anlayamadığım Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği her eleştiriyi hakarettir diye şikâyet ediyor.
Cumhurbaşkanı her kızdığına alçak, hain, kudurmuş, terörist diye bol kepçe hakaret ediyor ama cumurbaşkanına sen anayasayı çiğneme demek hakaret oluyor.
Eski Müslümanlarla ilgili bir hikâye anlatılırdı ben çocukken.
Doğru olup olmadığını bilmiyordum
Ama iktidardaki Müslüman denilen bu adamları ve adalet anlayışlarını görünce doğru olabileceğini düşündüm, bugün böyle Müslümanlar olduğuna göre eskiden de neden olmasın?
İslam'ın güzel, mertliğe uygun bir kuralı varmış, o kurala göre, savaşta esir aldığın kâfiri öyle keyfince öldüremiyorsun.
Ona bir hamle imkânı vereceksin.
Hamle et ya kâfir diyeceksin.
O hamle edecek, sen ondan sonra öldüreceksin.
Fakat, şimdilerde torunlarının adalet anlayışına şahit olduğumuz bazı Müslümanlar, İslam'ın bu kuralından hoşlanmamışlar; zira esir aldığın adama silahını yeniden vereceksin, mertçe bir daha çarpışacaksın, kendi hayatını bir daha tehlikeye atacaksın.
Bundan hoşlanmıyorlar ama kurala da karşı gelemiyorlar.
Bir yöntem bulmuşlar.
Esirin ellerini arkasından bağlıyorlar, karşısına geçip hamle et ya kâfir diyorlar ve kılıcı karnına sokuyorlar.
Böylece güya İslam'ın kuralına uymuş oluyorlar.
Her hakaret suçlamasıyla mahkemeye gittiğimde, her hakaret suçlamasıyla yargılanan gazeteciyi ve bilim insanını gördüğümde aynı hikâye geliyor aklıma.
Hamle et ya kâfir.
Cumhurbaşkanı'nın kendi ülkesinin gazetecilerine ve bilimcilerine ağız dolusu hakaret etmesi serbest ama gazetecilerin, anayasaya uymayan ve siyasetin göbeğine oturan Cumhurbaşkanı'nı eleştirmeleri ya da uyarmaları yasak.
Bu nasıl hukuksa, Cumhurbaşkanı'nın her suçu işlemesi serbest
Gazetecilerin bunlarla ilişkili her eleştirisi yasak.
Gazetecilerin ellerini arkasından bağlayıp hamle et ya kâfir deyip davayı karnına sokuyorlar.
Eşit şartlar söz konusu değil.
Senin ellerin bağlı
Karşındaki de kurallara uymuyor.
Cumhurbaşkanı alçaklar diye bağırıyor.
İpek medyasına el koyuyorlar.
Cumhurbaşkanı kudurmuşlar diye bağırıyor.
Zaman'ı kayyıma veriyorlar.
Cumhurbaşkanı teröristler diye bağırıyor.
Akademisyenler işten kovuluyor.
Cumhurbaşkanı hainler diye bağırıyor.
Gazetecileri hapse atıyorlar.
Cumhurbaşkanı'na her şey serbest, ülkenin düşünen, karşı çıkan insanlarına her şey yasak.
Üstelik bir de iktidarın adamları her şey hukuki diye açıklama yapıp hepimizle alay ediyorlar.
Esirin ellerini bağlayıp hamle et ya kâfir diyerek kılıcı karnına sokan da öyle diyordu zaten, her şey kurallarına uygun.
Kurallara uyduğunu söyleyen o hilekârların yeni torunlarına bir hatırlatayım.
İslamın ve adaletin kuralı öyle değil.
Size önce 'hamle et ya kâfir' de diye verilmiyor emir, karşındakinin ellerini bağlamadan, eşit şartlarda mertçe savaş deniyor.
Ama sizin Müslümanlığınız da adaletiniz de o emre uymaya yetmiyor.
Sizinki hamle et ya kâfir Müslümanlığı.
Ellerimizi arkadan bağlayıp, karnımıza kılıcı sokmak.
Sizi de anlıyorum.
Siz nasıl gazetecilerin karşısına geçip eşit şartlarda tartışacaksınız, eşit şartlarda konuşacaksınız, hukuk karşısında eşit olacaksınız.
Bu kadar suç işlediniz, bu kadar suç işliyorsunuz, anayasaya, yasalara uymuyorsunuz, devleti dibine kadar soyuyorsunuz, insanları sokaklarda vuruyorsunuz, işyerlerine el koyuyorsunuz.
Eşit şartlarda neyi, nasıl savunacaksınız?
Sizin adaletiniz hamle et ya kâfir adaleti.
Biz sizi gene de yeneceğiz.
İstediğiniz kadar ellerimizi bağlayın sizin kılıcınız bizim zırhımızı kesmez.
Sizin hiç bilmediğiniz o zırha haklılık deniyor, ne demek olduğunu merak ediyorsanız bir sözlüğe bakın.
Böyle bir şey de varmış demek diye çok şaşacaksınız.