*Ahmet Altan
Aşkta da, kumarda da, siyasette de rest çekmek, her şeyimi ortaya koyuyorum ya hepsini kazanırım ya her şeyi kaybederim demek her zaman çok tehlikelidir.
Kazanıp kaybetmekten daha önemlisi, rest çektiğinde kazansan da kaybetsen de oyun biter.
Herkes için masadan kalkma zamanı gelir.
Hayatın pek tadı kalmaz.
Tayyip Erdoğan, bu Cuma günü ilk duruşmaları yapılacak olan Can Dündar'ı ve Erdem Gül'ü yeniden hapse attırabilmek için anlaşılamaz bir pervasızlıkla anayasaya, yasalara, hukuka, düzene, Türkiye'ye ve dünyaya rest çekti.
Doğu'sunun tanklarla toplarla kasabaların yıkılışına tanık olduğu, Batı'sının terör saldırılarıyla kıpkızıl kan kestiği, korkudan maçların bile yapılamadığı bir ülkenin cumhurbaşkanı, bu korkunç kaos ortamında anayasaya uymayacağını açıkladığı gibi anayasanın açık hükümlerini hiçe sayarak bir de süren bir davaya müdahale edip mahkemeye Anayasa Mahkemesi'nin kararına uymama talimatı vermeye kalkıştı.
Bu konuda attığı her adım, söylediği her söz suç.
O kadar inatla suç işliyor, iki gazetecinin hapse atılması için bütün varlığını öylesine gözükaralıkla ortaya koyuyor ki insan neden bir cumhurbaşkanı iki gazeteciyi hapse attırabilmek için bütün varlığını masaya sürüyor diye sormadan edemiyor.
Neden Erdoğan için Can Dündar'la Erdem Gül'ü hapse attırmak böylesine bir hayat memat meselesi?
Neden Dündar'la Gül hapse atılsın diye anayasal düzeni yok etmeyi göze alıyor?
Neden Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı tehdit ediyor?
Neden Erdoğan'a bağlı bütün gazeteler Anayasa Mahkemesi Başkanı'na karşı rezilce bir karalama kampanyası sürdürüyor?
Dündar'la Gül, bir cumhurbaşkanının böylesine panikleyip bütün soğukkanlılığını kaybetmesine yol açacak ne yaptı?
Bir haber yayınladılar.
Neydi haber?
Türkiye'den kimliği bilinmeyen yabancı güçlere kamyonlarla silah gönderilirken bu kamyonlar yakalanmıştı İktidar önce bunun insani malzeme olduğunu söylemişti, sonra arka arkaya çelişkili açıklamalar yapmıştı.
Dündar'la Gül de bu kamyonların içindeki silahların resimlerini yayınlamışlardı
Erdoğan bu konuyu böylesine gündemde tuttuğuna göre ilk duruşmanın yaklaştığı şu günlerde olayın girdisini çıktısını bir daha gözden geçirmek herkesin görevi artık.
Yabancı bir güce silah gönderildiğine dair Milli Güvenlik Kurulu'nun bir bilgisi yok MGK, bizim bu konuyla ilgili bilgimiz yok diye mahkemeye resmî yazı gönderdi.
Bu silahlardan parlamentonun haberi yok.
Bu silahlarla ilgili bir hükümet kararı yok.
Bu silahlarla ilgili ordunun bilgisi yok.
Bu silahların gönderileceği konusunda, silahların yakalandığı bölgenin MİT başkanının haberi yok.
Peki devletin hiçbir organının haberi olmadan bu silahları göndermeye kim karar vermiş?
Dönemin başbakanı.
Şimdinin cumurbaşkanı.
İstihbarat başkanına emir vermiş, ikisi, kendilerine bağlı birkaç kişiyle birlikte yabancı bir güce herkesten gizli olarak silah göndermişler.
Yakalanmışlar.
Cumhuriyet Gazetesi, bu silahların resimlerini bulup yayınlamış.
Bu resimleri bulup da yayınlamayacak yeryüzünde tek bir gazeteci yoktur Bunları bulup da yayınlamıyorsa gazeteci olamaz
Dündar'la Gül, gazeteciliğin gereğini bire bir yapmışlardır.
Suçlanmaları değil alkışlanmaları gerekir.
Erdoğan, bu iki gazetecinin casusluk yaptığını, casusluk suçundan yargılanıp hapsedilmelerini istiyor.
Casusluk lafını neden bu işin içine soktular bilmiyorum ama kendileri için çok tehlikeli bir iş yapıyorlar.
Bir haberi gazetede basmak, gazeteciliğin gereğini yapmak casuslukla ilişkilendirilmesi mümkün olmayan bir eylemdir.
Ama devletin bütün organlarından habersiz olarak yabancı bir güçle silah ticaretine girişmek casusluk tanımına çok daha uygun düşebilir.
Bir başbakan, kimseye haber vermeden, kendi keyfince yabancı bir güce silah gönderemez.
Yabancı bir güçle kimseye haber vermeden kendi başına ilişki kuramaz.
Bunlar ciddi suçlardır.
Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı tehdit ederken, ben cumhurbaşkanıyım, beni vatana ihanetten başka bir suçla yargılayamazlar derken bir konuyu görmezden geliyor.
Cumhurbaşkanı olmak bir adamın eskiden işlediği bütün suçların ototmatikman affa girmesi demek değildir Cumhurbaşkanı olmadan önce işlenen bütün suçlar, cumhurbaşkanlığı bitince yargının önüne çıkar.
Aslında bu gerçeğin farkında olan Erdoğan'ın medyası, Erdoğan'ın geçici bir süreliğine cumhurbaşkanlığına seçilmiş bir siyasetçi değil de ömür boyu Türkiye'nin halifeliğine getirilmiş biri gibi değerlendirilmesi için çabalıyor.
Onlara göre Erdoğan hukukun da, anayasanın, yasanın da üstünde Ömür boyu da öyle kalacak.
O ne yaparsa doğru.
Onu eleştiren herkes suçlu.
Onların bu yoldaki propagandaları gerçeği değiştirmiyor.
Erdoğan geçici bir süreliğine cumhurbaşkanlığına seçilmiş bir adam, yasaların üstünde değil, eğer işlemiş olduğu suçlar varsa bunlardan yargılanacak.
Sanırım, bütün propagandaya, bağırışa çağırışa rağmen Erdoğan da gerçeği görüyor, o yüzden böyle Anayasa'yı çiğnemeye göze alan bir panikle gazetecilerin üstüne saldırıyor, eski suçların yayınlanmasını önlemeye uğraşıyor ve kendisini yasaların üstünde bir konuma oturtacak bir başkanlık sisteminin şemsiyesinin altına saklanmak için çabalıyor.
Dündar'la Gül'ü hapsettirirse herkesi susturabileceğini, korkutabileceğini, bir şiddet rüzgârı estirebileceğini hayal ediyor.
Öyle olmuyor.
Dündar'la Gül'ün üstüne gittikçe, silahlar meselesi daha büyüyor, sadece Türkiye'nin değil dünyanın da gündemine giriyor.
Bunun uluslararası bir suç olup olmadığı da tartışılmaya başlıyor.
Erdoğan'ın başbakanlığı döneminden birikmiş çok dosya var. Roboski, Gezi'deki cinayetler, 17-25 Aralık, yabancılara gönderilen silahlar...
Gazetecileri hapsetmek, gazetelere el koymak, büyük bir şiddet fırtınası estirmek, havuz medyası ile bütün bu suçların aslında olmadığını, paralel denilen bir gücün bütün bu suçları uydurduğunu iddia etmek gerçekleri değiştirmiyor.
Dosyalar orada duruyor.
Bu silahlı kamyonlar meselesinde soğukkanlılığını kaybeden Erdoğan anayasal düzene rest çekti.
Onun çektiği restle oyun bitti aslında.
Çok da uzun sürmeyecek bir zaman sonra Anayasa'ya uymayacağını açıklayan Erdoğan mı yoksa Türkiye mi kaybetti hep birlikte göreceğiz.
Birinden biri kaybedecek.
İkisinin birden kazanma ihtimali yok.
Ben hukukun ve Türkiye'nin kazanacağına inanıyorum, şiddet kullanarak hukuku yenmek ve iktidarını bu şiddetin üzerinde sürdürmek mümkün değildir çünkü.
Napolyon'un da dediği gibi, kılıçla herşeyi yapabilirsiniz ama üstüne oturamazsınız.