Herhangi bir tehlike anında, durumla ilgi bilgiler önce korku merkezine ulaşır. Bunun için karşılaşılan tehlike karşısında korkmamız doğal bir davranıştı. Yani tehlike karşısında korkmamız normal, korkmamamız anormaldir. O zaman yapılması gereken şey, doğamızda var olan korkuyu kontrol altına almaktır. İşkence esnasındaki korkuyu kontrol altına almanın yolu, konuya gerekli önemi vermek, inanç, kararlılık, işkenceye hazırlıklı olmak ve bu konuda kendini programlamaktır.
Bu konuyu, yıllarca önce gördüğüm ve hala belleğime kazınmış bir filmi anlatarak açıklamak istiyorum.
Bu film, Nazi işgaline uğramış Fransa''''da direnişçilerle Gestapo arsındaki mücadeleyi aratıyordu. Bir Fransız kasabasında, özel Fransız yemekleri yapan lokantanın sahibi, filmin baş aktörüydü. Hem aşçı hem de lokanta sahibi olan bu kişi sıradan, apolitik bir Fransız vatandaşıydı. Ne Alman işgal, ne de Fransız direnişçileri umurumda değildi. Onun dünyası, lokantası ve orada pişirdiği özel Fransız yemekleriyle sınırlıydı.
Filmdeki Gestapo şefi ise midesine düşkün o lokantada pişirilen Fransız yemelerinin müptelası olmuş bir Alman''''dı. Bir gün lokanta sahibi bu önemli müşterisine özel soslu bıldırcın kızartması hazırladı. Yemeği çok beğenen Gestapo şefi, bu yemeğin sosunun formülünü aşçıdan istedi. Bu adam, sosun formülünü Gestapo şefine vermeyi reddetti. "kusura bakmayın efendim. Bu çok özel bir Fransız sosudur. Ben bu formülü bir Alman''''a veremem." Deyince lokantacı, kendisini Gestapo merkezinde buldu. Sosun formülünü söylemesi için, işkence yapılmaya başlandı. Birçok direnişçi Fransız''''ın çözüldüğü Gestapo işkence hanesinde, yapılan tüm işkencelere rağmen bu sıradan Fransız aşçı, sosun formülünü vermemek için akıl almaz işkencelere inatla direniyordu. Çünkü ona göre Fransızlara ait bu sosun formülü ulusal bir değerdi ve bu yüzden hiçbir yabancı kimseye verilemezdi.
Bu film, işkenceye direnmenin bir inançla ilintili olduğunu gösteriyor. Herhangi bir konuya duyulan derin istek ve verilen değerin insanı ne kadar direngen kıldığını altı yıllık Diyarbakır cezaevi serüvenin de yaşayarak öğrendim. Bir kayanın veya demir''''in dayanamayacağı şiddete insanların dayanabileceğine bizzat şahit oldum. İşkencenin boyutu herke için farklıda olsa, yaşayanlar bu söylediklerime hak verirler zannediyorum.
Yine bir gün işkenceciler diskoda bir adama, somut bir suçlama yöneltmeden sürekli, "söyle ulan senin suçun ne?" diye soruyorlardı. Oda sürekli, "vallahi benim bir suçum yok" diye cevap veriyordu. Sorgucular "ulan suçun yoksa burada ne işin var?" dediklerinde, o da, "beni ne için getirdiler bilmiyorum." Diye cevap veriyordu. Bir gün maruz kaldığı işkenceden buna gelmiş olmalı ki "durun söyleyeceğim." Dedi ve sorgucular işkenceye ara verip konuşmasını beklemeye başladılar. Adam, "size bir hikâye anlatacağım." Deyince, küfredip yeniden işkenceye başladılar. Adam boyuna, "durun anlatacağım." Diyordu. İşkencecilerden biri arkadaşlarına, "yahu durun hele bir anlatsın. Bakalım ne söyleyecek." Dedi. Adama, "peki anlat bakalım" dediler. Adam başladı anlatmaya: "Bir sene kış uzun sürmüştü. Açlıktan ölmek üzere olan bir tilki, bir eşek, bir kurt ve bir aslan aynı mağaraya sığınmışlar." Deyince, işkencecilerden birisi, "ulan bu herif bizimle dalga geçiyor. Bana bak hayvan oğlu hayvan, çabuk suçunu söyle." Deyip yeniden işkenceye başladı. Adam yeniden, "durun ki söyleyeyim." Dedi. Yine işkencecilerden birisi, "yahu arkadaşlar, durun hele adam bir konuşsun, bakalım ne diyor." Deyince, işkence yeniden durdu ve adam hikâyesine devam etti. "bir gün, iki gün yiyecek bir şey bulamamışlar. Kurnaz tilki, aslana yanaşmış, ''''sayın kralım eğer bana izin verirseniz karnınızı doyuracak bir kurban bulabilirim.'''' Demiş. Aslan ''''nasıl bulacaksın?'''' diye sorunca tilki ''''siz o işi bana bırakın. Sizden tek istediğim şey beni hâkim seçmeniz. Gerisi kolay.'''' Demiş. Yine işkencecilerden biri, "yahu bu adam bizi oyalıyor bizimle kafa buluyor görmüyor musunuz?" deyip işkenceye devam edince adam yine, "vallahi suçumu söyleyeceğim az bekleyin." Dedi ve işkenceye bir kere daha ara verdiler. Adam hikayesine devam etti.
"Tilki ortaya çıkıp ''''arkadaşlar, bu gidişle hepimiz öleceğiz ama benim aklıma bir çare geliyor.'''' Herkes çareyi söylemesini istemiş. Tilki, ''''gelin bir mahkeme kuralım. Suçu an büyük olanı yiyelim. Suçlu gider ama hiç olmazsa diğerleri kurtulur.'''' Demiş: herkes öneriyi kabul edince aslan tilkiye, ''''sen hâkim ol.'''' Diye emir vermiş." Sorguculardan biri, "vay oruspu çocuğu bize laf dokunduruyor. Yani biz tilki miyiz ulan?" deyince, diğerleri "yahu sabret bakalım sonu neye bağlanacak." Deyim adamın devam etmesini istediler.
Tilki hemen yüksek bir yere çıkmış ve aslana geç karşıma, ''''söyle bakalım senin suçun ne?'''' diye sorunca, aslan anlatmaya başlamış. ''''ben karnımı doyurmak için birçok hayvanı parçaladım. Sürülere dalıp koyun kaçırdım, köylülerin malına zarar verdim. Kısacası saldırdım, parçaladım, öldürdüm.'''' Deyince, tilki kararını bildirmiş. ''''elbette ki yapacaksın bu senin hakkın, çünkü sen ormanların kralısın. Suçun yok beraat ettin.'''' Demiş. Kurda dönüp ''''senin suçun ne söyle bakalım?'''' demiş. Kurt başlamış anlatmaya ''''vallahi ben kümeslere girip kaz, tavuk, hindi çaldım. Köylüleri zahirelerini talan ettim. Birkaç insanı parçalayıp yedim.'''' Tilki kararını açıklamış ''''elbette ki yapacaksın demiş bu çok normal çünkü sen kurtsun suçun yok, beraat ettin.''''
Ve dönüp eşeğe sormuş, ''''söyle bakalım senin suçun ne?'''' Eşek, ''''vallahi ben hayatımda hiç kimseye kötülük etmedim. Hiçbir suçumda yok.'''' Demiş. Tilki kızmış ve bağırmış. ''''ne demek suçun yok. Senin mutlak bir suçun vardır. Çabuk söyle.'''' Tam bu arada işkencecilerden birinin, kızgın bir sesle, arkadaşlar bu adam resmen bize taş atıyor. Bu herif bizi oyalıyor. Demesine rağmen diğerleri, ''''sabret azıcık hele hikâyesini bir bitirsin. Sonra icabına bakarız.’ E! Hele devam et.
"Tilki, ''''senin mutlak bir suçun vardır.'''' Dedikçe, eşek yemin billâh ederek ''''suçum yok demiş. Ama tilkinin ısrarı üzerine eşek, ''''yalnız.'''' Demiş, ''''bir kere, efendim beni bağa götürmüştü…'''' tilki heyecanla ''''ha şöyle imana gel de suçunu itiraf et.'''' Demiş. Eşek devam etmiş. ''''sahibim beni yere yıkıp üzerime kaldıramayacağım kadar ağır bir yük koydu. Ayağa kalkarken sendeledim ve bir üzüm salkımını istemeyerek ezdim.'''' Deyince tilki hışımla ayağa kalkmış, ''''ulan, ne demek istemeyerek yaptım! Sen o salkım üzümün değerini bilmiyor musun? O salkım üzüm şurup olup bir hastayı iyi edecekti. Şarap olup beylerin, ağaların meclisine neşe katacaktı. Sen buna mani oldun ve büyük bir suç işledin, suçlusun idamına karar verilmiştir, demiş. Kurt ve aslan saldırıp eşeği yemişler. İşte benim durumumda bu eşeğin durumuna benziyor. E! Belki bende istemeyerek eşek gibi bir üzüm salkımı ezmiş olabilirim. Ama inanın başka bir suçum yok" diyerek hikâyesini bitirdi. O işkence ortamında, içine bulunulan adaletsiz durumu bu denli anlamlı bir hikâyeyle dile getiren bu insanı da hep merak etmişimdir.
DEVAMI HAFTAYA...