Reşit YAMAN
Başıboşluğun önlenmesi ve adaletin sağlanması için elbette bazı yasaklar olacak. Yasaksız bir toplum olamaz ama bu yasaklar toplumun refahı ve huzuru için olmalı. Adaletli olmayan yasaklar ve zorlamalar ise uzun ömürlü olmaz. Çünkü bir süre sonra toplumu patlama noktasına getirmiş olursunuz. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Şimdilerde bile bu tür örnekler yaşanıyor. İşte Irak, Suriye, Libya, Mısır vs. Ayrıca, sadece bir kesimin refahı için bu yasakları koyarsanız o zaman da toplumu bölersiniz. Doğru olan, bir toplumda tüm bireylerin kanun önünde ve hayatın her alanında eşit haklara sahip vatandaş statüsünde olmalarıdır. Çünkü toplumları bir arada tutan hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerdir. Rahat, huzurlu ve özgür vatandaş devletine bağlı daha iyi bir vatandaş olur. Öte yanda vatandaşlar arasında bir kesimi yüceltirseniz öteki kesimlerin aşağılanmasına da yol açmış olursunuz. Bu da vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmanın başlangıcı olur ki bir devlet asla bunu yapmamalı ve her kese eşit mesafede olmalı.
Peki, yasaklarla ve zorbalıklarla bir rejim ayakta tutulabilir mi?
Tutulabilseydi Hitler, Musoloni, Franko ve Saddam... gibileri tutardı.
Değişen dünya şartları değişimi getirip dayatır ve önüne geçemezsiniz. En çok yasak uygulayan faşist, komünist ve teokratik rejimlerin geçmişte başlarına neler geldiğini herkes görüyor. En zalimleri Hitler ve Musolini gibilerdi ve onları da öldürdüler. Yani zorbalıkla hiçbir şeyi yaşatamazsınız. Adil olmak zorundasınız.
Leonardo Da Vinci'nin bu konuda çok güzel bir sözü var. Yanlış hatırlamıyorsam on beşinci yüzyılda söylemiş bu sözü. Diyor ki: KUVVET YASAKTAN VE ZORLAMDAN DOĞAR HÜRRİYETLE ÖLÜR. Mona Lisa'nın ressamı ve ilk kez İstanbul Boğazı üzerinde boğaz köprüsünü düşünen bu ünlü İtalyan düşünür ve filozofu yüz yıllar önce rejimlerin ömürlerinin nasıl yaşatılabileceğini söylediği gibi siz bir şeyi ne kadar çok yasaklarsanız o şey o kadar çok istenir hale gelir. Panzehir özgürlük ve demokrasidir.
Lozan Barış Antlaşmasının 39 maddesinin 4.bendi aynen şöyledir: Bütün Türk vatandaşlarının, gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte, Türkçe'den başka bir dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.
Peki, neden aksi yapıldı ve atılan imzaya sadık kalınmadı?
Akan kardeşkanının yaratıcıları onlar ve kör bir noktaya takılıp kalan vizyonsuz sözde siyasetçiler değil mi?