Tekin Fıraz KESKİN
Başlamaya yüz tutmuş düşünceler ve duygular sözcük halinde dışarıya yansıtılınca devrimden daha öteye yol alabilmektedir. Bu yolda her şeye rağmen son derece gerekli bir dil düzeni gerekeceğini de bilmek lazım. Eğer zannedildiği şekilde bir kuralla uymazsa tabi yansıtılan bir düşüncenin anlatma düzeyi de nasıl anlam kazanacağını belirginlik kazanır. Kapitali okumak kapitalist uygulamanın olmayacağını, aşk şiiri yazmak da aşık olmak anlamına gelmeyeceğini bilmek gibi bir düzen kurarsak sözcükler ile daha anlaşılır bir düzenin parçası oluruz. O zaman sözcükte duygunun önemi çok değerlidir ve duygunun, düşüncenin değeri de sözcükte yansıtılması ile daha da önemli hale gelmiştir.
Yemeğe oturuş sistemi gelmeye başlarken insanlarda tabi buna hazırlayan bir sürü olgu vardır. Kaşığın hangi ele gelişi gibi, nasıl oturuluşu gibi nezaket temeli hareketler o olguyu hazırlamıştır. Anaerkil dönemden ataerkilliğe geçerken kadının vücudu anaerkilde önemli halde kılıp anaerkilliği sürdürmüştür ve ataerkil bir düzenin engelleyicisi olmuştur. Ataerkillik de geçiş sürecinin başlangıcı olması için kadının üstündeki üstün özellik olan doğumu kıskanarak daha öne geçme politiğini oluşturmuş ve geçiş için ataerkilliğe temel hazırlamıştır. Ataerkillik de erkeğin bedensel gücü bu politik eserdir. Anaerkillik kadının üstün özelliği olan doğumdan dolayı erkeği alta iterken sebebin doğum, ataerkilliğinde üste geçerken kıskanma üzerine kurulu düzenin güç simgesi ile birleşmesi sonucu değişim göstermesi bir değişimin bir olguya ait olması gerektiğini göstermiştir. Her şeyin düzeni ve sebebini tetikleyen bir düşünceden ibaret olduğunu söyleyebiliriz ve bir olgu üzerine kurulu geçişler olması gerektiğini göstermiştir. İfade ediliş biçimi olarak nasıl bir olgu ve araç halinde sunulması gerek insanlar bilmesi yada bilmemesi doğaldır. Devlet gibi düşünebiliriz. Eğer sözcüklerde kendini nasıl anlatman gerektiğini bilirsen o zaman düşünebilme özelliği bir düşünce uygulama tarzına dönmüş olur. Devlet yasalar üzerinde kurulu bir organdır ve bu organda baş etmek için uyulması gereken düzenler oluşturması gerekir yoksa devlet olma özelliği olmaz o organda. O organın organ olma özelliği kendini anlatma, yani devletin düşünüş tarzını yansıtacak olgular oluşturma biçimini tam başarabildiği süreç sonucunda devlet olma özelliği kazanmış bulunmaktadır. Sözlerin ağızdan çıkmadan düşünme sonucunda oluşturulması gerektiğini beyin karar verirken, o karar sonucunda çıkan sözler sözcük halini alış olmakta ve bir değer kazanma safına geçmeyi başarabilmektedir. Böylece değere bir metelik kazandırmaktadır. Her sözcüğün katığı anlam verilen mesajı iyi içermesinden gelebildiğini anlamak için hangi duyguyu anlattığına da bakmak gerekir. Her şey haliyle anlam kazanıyor ve kazanması için betimsel bir anlam yüklü olması gerekir. Çocuk iken bir daire çizer o daire etrafında dolaşırdık büyüklere göre anlamsız ama bizim için anlam dolu ve o oyundan zevk almak bizim için her şey idi. Bu bizim hayatımızın eğlence tarafıdır. Büyüklerimiz tarafında bunların anlamı yoktu. Mahallede top peşinde koşarken yırtığımız ayakkabılardan dolayı laf işitirken yediğimiz iki tokadı unuturduk ama kazanıp ya da kaybettiğimiz maçları unutmazdık. Anlam yüklüydü çünkü bizim için kaybetmek ya da kazanmak. Bunları dille getirmek son derece zordu bizim için, bazen anlatmak istersin en yalansız sözcüklerinle, bazen de anlarsın ki anlatsan karşıdaki kişi anlayamaz seni bu yüzden anlatmak istemezsin haliyle. Ağzında çıkan sözcükler seni anlatmaya ve anlamlandırmaya başarabildiği kadarı ile sen anlam yüklü olursun. Sözcükler düşünceden kopmadan dışarı fırladığında bir anlamsız olması imkânsız olabilmektedir ta ki sözcük düzenini oluşturduklarında. Dildeki düzen bu sözcükleri bir anlam halinde ağzında dışarı çıkartıp bazen bir empati, bazen bir demagoji halini alabilmektedir. Dilde üretilen sözcükler aracılığı ile zenginleşmektedir. Bunu ne şekilde kurarsan yani sözcükleri ne şekilde üretirsen o şekilde zenginlik kazanır tıpkı bir doğa gibi. Doğa bir düzen içinde ve o ekolojik düzende devam eder. Yılan beslendiği hayvanı yemesi ile yaşarken, hayatını devam etmesi gerekirken, yılanın beslendiği hayvan başka hayvanı yiyerek yaşaması gerekir. Bu düzendir, bu olmazsa her zaman bir eksiklik olur. Sözcüklerde aynı bu şekilde bir düzen içindedirler.