SON DAKİKA

Tekirdağ'da F tipi Geceyarısı Ekspresi

Tekirdağ Cezaevi'nde görünen o ki uygulamadan kaynaklanan bir problem kangrene dönüşmüş durumda. 24 Nisan, 2013 00:43 Güncelleme: 24 Nisan, 2013 00:43 Tekirdağ'da F tipi Geceyarısı Ekspresi

44964

Tekirdağ Cezaevi'nde bir açlık grevi var. Bugün 31. gününe girdi. Anaakım medyada yine 'kuzuların sessizliği' hâkim. Artık biliyoruz ki böyle durumlarda birisi cesaret edip yazana kadar genelde herkes bu tür olayları görmezden geliyor. Eğer o yazanın başına bir şey gelmezse anaakım medyada yavaş yavaş konuya giriş yapılıyor. Bundan bir süre önce Tekirdağ Cezaevi'ndeki tuhaf uygulamalara dikkat çekmiştim. Hücrede tutulacak kitap sayısının 10 ile belirlenmesi üzerine dünyanın göreceği ilk açlık greviyle karşılaşabileceğimizi belirtmiştim. Ne yazık ki korkulan oldu. Bilmem farkında mısınız, Türkiye'de şu aralar en azından çatışmaların durması nedeniyle ılımlı olarak tanımlayabileceğimiz bir siyasi ortam var. Bir süredir cezaevlerinden açlık grevi haberi gelmiyor. Gerçi Silivri'de yemeklerin hâlâ kötü olduğunu biliyoruz ama en azından suları bir nebze olsun akıyor. Gelin görün ki Tekirdağ Cezaevi'nde huzursuzluk her geçen gün büyüyor.

31. gününe giren açlık grevinin nedenini merak ettim. Bu tutukluların derdi neydi ki durup dururken dönüşümsüz bir açlık grevine başlamışlardı bakayım dedim, karşıma şöyle bir liste çıktı. Gelin isterseniz 'nedenlerin' tek tek üstünden geçelim.

Hapishaneye girişte dayatılan çıplak arama uygulamasına ve fiziki işkencelere son verilmeli. (Biz böyle şeyler sadece Geceyarısı Ekspresi filminde oluyor diye biliyorduk. Diyarbakır Cezaevi'nin kötü anılarında kalmış sanıyorduk ama görülen o ki Tekirdağ'da cezaevi idaresi hapishaneye girişte hâlâ tutuklu ya da mahkûmları çırılçıplak soymayı marifet olarak görüyor. Aferin!)

Tutsaklara yönelik başta fiziki ve psikolojik işkence olmak üzere hakaret ve aşağılayıcı tavır ve uygulamalara son verilmeli. (Diğer cezaevlerinden pek çok şikâyet geliyor ancak kurumsallaşmış bir fiziki işkence ve hakaret sanırım bir tek Tekirdağ'da var.)

Havalandırma hakkı günde yalnızca bir saat ile sınırlandırılan ve hiçbir sosyal faaliyete katılımına izin verilmeyen 'ağırlaştırılmış müebbet' hükümlüsü mahpusların koşulları iyileştirilmeli. (Bizdeki cezaevlerinde ceza içinde ceza kavramının sanırım en nadide örneğiyle karşı karşıyayız. Bir insanı dört duvar arasına atmışsın, o beton duvarlarla kaplı avluya bir saatten fazla çıksalar eminim devletimiz çökmez, vatan bölünmez, ne dersiniz?)

45/1 No'lu 'Sohbet Hakkı' genelgesi tam olarak ve tüm mahpuslara ayrımsız uygulanmalı. (Bunun gibi bazı istekleri görünce inanın insanın yüzü kızarıyor. Bir insanın sohbet hakkının genelgeyle belirlendiği bir ortamda olması bir yana, bir de hâlâ uygulanmıyor olması... İnsan detayına girmeye utanıyor.)

Aramalar amacına uygun yapılmalı, talan etme ve başta elyazması anı, öykü, şiir vb. içerikli olan defterlerimize el koyma uygulamasına son verilmeli. (Elyazması anı, öykü ve şiirlere el konulan bir cezaevi düzenimiz var. Bu devlet hiçbir şeyden korkmadı şiirden korktuğu kadar!)

Keyfi bir biçimde açılan disiplin soruşturmaları ve kesinleşen cezalar iptal edilmeli. (Sanırım burada sihirli kelime 'keyfi'... Ne kadar tanıdık ve bize özgü değil mi?)

Hastane sevklerindeki kelepçeli muayene tedavi dayatmasına son verilmeli. (Gelin gözümüzde canlandıralım. Hastasınız, ayakta duracak haliniz yok, iki yanınızda jandarmalar, ellerinizde kelepçeler, hastalarla kuyruğa girip bekliyorsunuz. Bazı tutukluların sırf bu nedenle bile hastaneye gitmediğini biliyoruz artık.)

Mahpusların hangi hücrede kimlerle kalacağına dair alınan kararlarda kişinin tercihi esas alınmalı, zorla ve yaptırım amaçlı yer değişikliği uygulamalarından vazgeçilmeli. (Diyorum ya, bizde ceza içinde ceza, onun da içinde başka ceza gizleniyor. Üç kişilik bir hücrede kalıyorsunuz ve kiminle kalacağınız da size biçilen bir başka cezanın parçası oluyor. Gel de isyan etme!)

Mahpuslar arası dayanışmaya izin verilmeli, bu kapsamda adımıza kayıtlısu ısıtıcısı, televizyon, buzdolabı gibi eşyaların ihtiyacı olan arkadaşlarımıza verilmesi önündeki engeller kaldırılmalı. (Yani fakirsen cezaevinde de fakir kalmanı istiyorlar. Yardımlaşma, dayanışma kanunen yasaklanıyor. Sınıfsal ayrım dört duvar arasında zorla devam ettiriliyor.)

Açlık grevi için gösterilen gerekçeler bize Tekirdağ Cezaevi'nde olan biteni çok iyi bir şekilde özetliyor. Türkiye'nin diğer cezaevlerinde durum güllük gülistanlık değil; ancak Tekirdağ'da görünen o ki uygulamadan kaynaklanan bir problem kangrene dönüşmüş durumda. İdarecinin inadının bedelini, tutuklu ve mahkûm açlıkla çekiyor. Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin'den, sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bir ricam var. 31 gündür açlık grevine neden olan bu cezaevini gidip yerinde denetlesin. Diğer cezaevlerinde açlık grevine götürecek bir ortam yokken Tekirdağ'da ne olduğunu gözleriyle görsün.

Bir yanda 30 yıllık bir problemi çözerken diğer yanda bu kadar basit insani istekler için yapılan bir açlık grevi; sadece Tekirdağ'daki aç mahkûmlara değil Türkiye'ye yazıktır, ayıptır, günahtır...

 

Yorum Ekle