MUSTAFA ÖZER
Fikir ve düşüncelerimizi, düşünceleriyle mahkûm edemedikleri için ellerimize kelepçe vurulmasına onay verdiler ama beynimizi, demokrasiye olan sevdamızı, insanlara olan tutkumuzu mahkûm edemediler.
Düşüncelerimiz, dünya görüşlerimiz, fikirlerimiz çok aykırı, çok uç ve ötesinde tahammül edilemez de olabilir. Ancak bunların doğruluğu ya da yanlışlığı ellere kelepçe vurularak değil, tartışılarak anlaşılabilir. Biz sizin gibi ya da siz bizim gibi düşünmek zorunda değilsiniz. Bizi sizin gibi düşünmeye zorlamamalısınız.
Nasıl ki tek çiçekli bir bahçe, tek sazlı bir orkestra olamazsa, Türkiye insanının da tek tip düşünmesi beklenmemelidir. Nasıl ki bir bahçede allı, morlu, yeşilli ve sarılı çiçekler aynı renk ve özellikleriyle hep bir arada, usta bir bahçıvan gözetiminde yaşayabiliyorlarsa, Türk ve Kürt haklıda kendi özgün kimlik ve kültürünü geliştirerek, bir arada yaşama şansına sahiptir. Nasıl ki bir orkestra da onlara farklı ses ve saz, usta bir şef yönetiminde yönetilebiliyor, o halde Türk ve Kürt halkları da çok renkli ve çok sesli yaşama hakkına sahiptirler, başarabilirler.
Barış ve demokrasi mücadelesinde, siteme de, minnete de yer olmadığının bilincine varacak kadar siyasal talihsizlikler ve tarihsel deneyimlerle yoğrulduğumuza inanıyoruz. Yaşamımız boyunca tanığı ve mağduru olduğumuz acılar, minnetsiz ve sitemsiz ayakta kalmanın ve dik durabilmenin öğreticisi oldu olmaya da devam ediyor.
Bugün sanık sandalyesindeyiz! Çünkü biz, Türkiye'nin demokrasi maratonundaki koşusuna ivme kazandırmak istedik. Nefret, öfke ve kin perdesini aralayarak, kardeşçe yaşamaya aday halkların dili olmak, sessizliğe gömülmüş, karanlıklarda bırakılmış bir halk gözleriyle görmek, yüreğiyle hissetmek istedik. Her şeyden önemlisi biz halkların kardeşliğine, farklı dillerde söylenen türkülerin ahengine, renklerin uyumlu damsına ve birlikteliğin kutsallığına inanıyoruz. Demokrasi, barış, özgürlük ve hukuk mücadelesini sanık sandalyesinde de, olduğunu düşündüğümüz siyasal ve toplumsal alanlarda yürütmenin bir erdem olduğunu özellikle vurgulamak isteriz.
Türkiye'nin sosyolojik gerçeklerini yok sayarak sorunları çözemeyiz. Türkiye'de siyasetin belirleyenleri kendi bulunmak istedikleri noktada görmezsek ve yok sayarsak ya da dışlarsak siyaseten yürümeyiz.
Bugün Ortadoğu'da da, Kürdüstan'da da, Türkiye'de değişimin lokomotifi Kürtlerdir. Kürtler kendi aydınlanma sürecini başlatmış durumda, bunu Türkiye aydınlanmasına dönüştürmek istiyorlar. Bunun önünü açacak olanda hükümettir.
Türk halkı şunu bilmeli, Kürt halkı her tarihi dönemeçte Türklerin yanında olmuştur. Anadolu'nun kapıları Kürtlerle Türklerin birlikte mücadelesiyle açılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerle Türklerin birlikte mücadelesiyle kurulmuştur. Türkiye AB süreci yine Kürtlerle Türklerin ortak dayanışmasıyla olmuştur. O halde biz genç Cumhuriyet'in eksik kalan demokratik ayağını da yine Kürt ve Türk halkının dayanışmasıyla yeni bir çıkışa, yeni bir hamleye dönüştürebiliriz.
Anayasal yargısal değişim acilen olmalı. Çünkü bizim beslendiğimiz toplumsal kökler değişime hazır. Bir Kürt modernitesi doğmuş, Kürt aydınlanması doğmuş. Halk biji Apo, biji PKK diye slogan attığında yüz binlerce, milyonlarca insan Türkiye'nin bütünlüğüne evet vaadinde bulunmuş oluyor. O bir sözleşmedir. Eğer onun stratejisine önem vermemiş olsaydı o sloganı atmazdı. Bu sevindirici gelişmeyi,görmek, duymak, hissetmek lazım.
Sayın Abdullah Öcalan'ın ne söylediği önemli. Eğer bazı doğruları söylüyorsa günün koşullarına uygunsa bundan esin almamak mı gerekiyor? Mesela ben barışçıl mücadeleyi önemsiyorum diyor, biz Sayın Öcalan söylediği için hayır reddediyoruz mu diyelim? Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tartışmayalım diyor, bu yanlış bir şey mi diyelim? Biz artık bazı şeyleri yerli yerine oturtmak zorundayız. Eğer biz Kürt siyasetinde ya da demokratik siyaset hayatında aktörlük yapanların misyonlarını çok cesurca ve özgürce belirlemezsek Türkiye'de barışı ve demokrasiyi gerçekleştiremeyiz.
Karşılıklı güven ortamı yaratılarak Kürt dili, kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı ve diğer demokratik hak ve özgürlüklerini kullanımı, geliştirilmesi, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor.
Şunu da asla unutmamalıyız. PKK bir sonuçtur. Nedenler ortadan kaldırılmadıkça, sonuçla baş etmenin imkânsızlığını on yıllardır acı deneyimlerle yaşadık.
Düşünce suçları olağanlaşıyor, tabular yıkılıyor. Değişen-dönüşen çağdaş dünya farklı etkilere farklı sistemlerden bakıyor ve farklı sonuçlar çıkarıyor. Demokratik değişim süreci kendi iç dinamiklerini yaratıyor. Beklenen düzeyde olmasa da Türkiye'de değişime dair umut verici gelişmeler var. Türkiye artık dinamik kimliklerle gelişmenin, onlarla büyümenin istikrarını yakalamalıdır. Doğru çözümler, etkinlik, verimlilik ve saygınlığı artırıyor. Oysaki yanlış önermelerden, korku ve saplantılardan doğru sonuçlar çıkmıyor. Bu kapsamda bize benzemeyenler, kendine benzetemeyenler, kendi sistematiğinde farklı dizgeler oluşturup kendini yalnız kalmanın çatışmasını yaşasalar bile biz farlı dizgelerden birlikte yaşamayı sentezliyor ve istiyoruz. Dünya çok hızlı dönüyor, yeni dünyada yer almak gerekiyor.
Hayatın olduğu her alanda değişim kendini dayatıyor. Değişime direnenler ya aşılıyor ya da yenini dışında kalıyor. Ama değişim durmuyor. Siyaset, siyasetin dili, ruhu, amaçları değişiyor. Tabular, önyargılar, korkular kırılıyor. Şiddet, zor, nefret, kin, intikam yerini uzlaşı, hoşgörü, karşılıklı anlayış, tolerans ve barışa terk ediyor. Değişimin merkezine insan ve hakları taht kuruyor.
20.yy. bakış açısıyla 21.yy. çözüm projelerini üretemeyiz. Geçen yüzyılda dil + etnisite devlet demekti. Şimdi öyle değil. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını Kürtlerin Türklerle birlikte yaşamaktan yana kullanmış oldukları şeklinde düşünmek gerekiyor. Burada göz ardı edilen Cumhuriyetin asli unsuru olduğu halde tarihsel belgelere geçen bir halkın bu tanımlamasının Anayasa'da yer almamış olmasıdır.
Yeni bir toplumsal sözleşmenin temeli Türkiye ulusu üzerine oturmalı ve Türkiyelik tanımı altında farklı etnisiteler de zenginliktir şiarıyla kendini ifade edebilmelidir. Türkiyeli bir Türk ,Laz, Çerkez, Türkiyeli bir Kürt.
Türkiye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyan, üniter yapısını bozmayacak ama dil, kültür ve kimlik haklarını garanti altına alan bir Türkiye ulusu formülünün Kürt sorununun çözümünde çok önemli avantaj sağlar. Türkiye'nin bayrağında ne kadar Türk kanı varsa o kadar Kürt kanı vardır.
Demokratikleşmeye geçiş süreçlerinde aslında düşüncelerinden dolayı statü konun iç düşman olarak ilan ettiği aydınlar, sanatçılar, öğrenciler, avukatlar ya da siyasetçiler, düşünceleri dışında yaratılan yapay kanıtlar ve nedenlerle yargılanıp mahkûm edilmişlerdir. Düşünce ve siyasal duruşlara, tarihin her döneminde komplolar giydirilmiştir.
Ve mektupla Sayın Öcalan şunu ilan etti:Birlikte özgürleşeceğiz. Silahlı siyasetten silahsız siyasete geçiyoruz. Bu yeni bir durum ve silahlı güçlerin dışarı çıkmasına başlanacağı duyuruldu.
Peki devlet, AKP hükümeti güzel sözler dışında gerekli pratik adımları ne zaman atacak?
Bizim on bin siyasetçi silahsız insanımız tutuklu iken hangi siyasetle çözeceksiniz?