SON DAKİKA

Rojava'nın Misafirhanesi: Domis Kampı

Politika kitaplarında bir ülkeye sahip olmayan Dünya üzerindeki en kalabalık etnik grup olan soydaşlarıma dair merak içerisindeydim 27 Eylül, 2013 02:31 Güncelleme: 27 Eylül, 2013 02:31 Rojava'nın Misafirhanesi: Domis Kampı

Sîdar RÊNAS Yazdı

Dayê Welat Şêrîne! (*)

Daha önce hep Avrupa'daki ülkelere tatil amaçlı gitmiş birisi olarak, bu sefer iki komşu ülkede Kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadığı şehirleri ziyaret etmek için yola çıktım. Politika kitaplarında bir ülkeye sahip olmayan Dünya üzerindeki en kalabalık etnik grup olan soydaşlarıma dair merak içerisindeydim. Süleymaniye'de Saddam dönemi savaş suçlarını teşhir etmek amacı ile kurulmuş müzeyi gezerken denk geldiğim yabancı gazeteciler bana Duhok'ta yer alan Domis kampını görmem gerektiğini ve durumu bir şekilde Türkiye'dekilere duyurmam gerektiğini söylediler.

 

Ben de ziyaret etme isteğimi kampın bulunduğu Duhok şehrinde bir TV kanalında çalışan arkadaşıma açtım. Kendisi beraber gidebileceğimizi söyleyince bir anda kampa giriş imkanına sahip oldum. Ertesi gün buluşup valilikten gerekli izinleri aldıktan sonra kampa doğru yola çıktık.


Haber programlarında herkes mülteci kamplarına denk gelmiştir ve buralar savaşın en acı yüzüdür. İki hafta öncesine kadar bir mülteci kampına gideceğim ve orada fotoğraf çekip röportaj yapacağımı söyleselerdi, ben bile inanamazdım. Duhok şehir merkezinden çok da uzakta olmayan bu kampın giriş kapısında bir kontrol noktası ve nöbetçi askerler olduğu halde, yinede kamp tel örgülerle çevrili değildi. Birleşmiş Milletlere (BM) göre mülteci kampı statüsünde olması için etrafının çitle çevrilmesi ve yerleşim merkezinden belli mesafe uzakta olması  gerekmekte.

 

Bu şartı, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Mesut Barzani, “Onlar mülteci değil misafirimizdir, diledikleri kadar kalıp dilediklerinde de ülkelerine dönebilirler.” diyerek red etmiş. Gittiğimde gördüm ki bilindik mülteci kampından farklı bir atmosfer vardı ve prefabrik evlerden orta ölçekli bir şehir kurulmuştu. Suriye'den gelenler geçmişte yaptıkları mesleklerini burada da icra etmeye çalışıyorlardı. Berber,fırın, tamirhane gibi çeşitli dükkanlar kampta yer alıyordu.

 

Kampın basın yayın sorumlusu, Salim Said Tahir Beg'den edindiğim bilgiye göre 2012 yılında kurulan kamp ilk başta 20.000 kişi barındırma planı ile kurulmuş ancak mevcut durumda 60.000 kişi yaşıyormuş. 2013 yılı Nisan ayına kadar günde ortalama 1.000 kişinin geldiği kampa, toplamda 114.000 kişi kayıt yaptırmış. Maddi durumu iyi olup da Duhok'ta ev kiralayanlarla birlikte, şehirde 150.000 civarında Suriyeli mültecinin yaşadığı tahmin ediliyor. Kampta yaşamak isteyenlerden aile formu alınarak 6 aylık ikamet veriliyor ve “misafirler” diledikleri zaman kamptan ayrılabiliyor.

Kamp nüfusu 2013 yılı Ağustos ayı ortasında hızlı bir şekilde artmış. 15 Ağustos 2013 Perşembe günü 7.000 civarında (16 Ağustos 2013 Cuma günü tatil olduğundan kayıt yapılmamış.) 17 Ağustos 2013'te 13.000 civarında, 18 Ağustos 2013'te 5.000 civarında kişi kayıt yaptırmış. Domis kampının KBY'deki en büyük kamp olduğunu, 1.500 dönüm üzerine kurulu olduğu ve bütçesinin %80'inin KBY tarafından karşılandığını öğreniyorum. Ayrıca, aynı yetkili kampın içerisinde yaklaşık 3.500 öğrenciye hizmet veren 3 ayrı okul olduğunu ve yeni 3 ayrı okulun inşa edildiğini ekliyor.

 

Eğitimle birlikte kampta, yol, su, elektirik, kanalizasyon gibi altyapı eksikliklerinin tamamlanması için çalışmaların devam ettiğini belirtiyor. Domis kampı ile birlikte, Duhok'ta 3 kampın bulunduğunu, yakın zamanda 50.000 kişi kapasiteli Belderas kampının açılacağını, sınıra yakın Macid kampının bulunduğunu, Erbil civarında 7 ve Süleymaniye'de 1 tane olmak üzere KBY kontrolünde toplamda 10 kampın olduğunu öğreniyorum. Kamp basın yayın sorumlusu, BM'in diğer kamplara kıyasla KBY'deki kamplara daha az yardım yaptığından yakınıyor. Ayrıca, Türkiye'de yer alan diğer kampları da ziyaret ederek görüş alışverişinde bulunmak istediklerini belirtiyor.


Yetkili ile yaptığımız kısa sohbetten sonra kamp içerisinde dolaşıyoruz, çocuklar kamera görünce “Hello” diyerek bizi selamlıyorlar. Ancak, biz onlara Kürtçe cevap verince önce şaşırıp sonra gönüllü bir şekilde kameralarımıza poz veriyorlar. Kampta dolaşırken Qamişlo'dan gelen bir ailenin evine misafir oluyoruz. Bize hazırladıkları Türk kahvesini içerken sohbet edip ve fotoğraflarını çekiyoruz.

 

Sohbet sırasında arkadaşıma, ev sahibi amcanın “Biz Halepçe katliamında sizin için ağladık.” demesi ve  arkadaşımın da “Biz de şimdi sizler için derin üzüntü duyuyoruz.” diyerek cevap vermesi benim için ziyaretin en duygusal anı oluyor. Acaba 4 ayrı ülkede yaşayan Kürtlerin kaderi hep birbiri için ağlamak mı olacaktı diye düşünüyorum. Bu evden ayrıldıktan sonra kamp sokaklarından dolaşmaya devam ediyoruz. Bu sefer Derik'ten gelen, kampta küçük bir bakkal işleten teyzeye denk geliyoruz. Gelini ve torunu ile otururken biz de sohbetlerine dahil oluyoruz.

 

Daha sonra Afrin'den gelmiş ve Suriye'de Esad rejime karşı protestolar başladıktan sonra kimlik sahibi olabilmiş yaşlı amca ile konuşuyoruz. Konuştuğumuz tüm insanlar, “Kak Mesut”a (Barzani) şükranlarını iletiyorlar ve kamptaki durumlarının iyi olduğunu ve burada memnun olduklarını özellikle vurguluyorlar. Benim de gözlemlerim bu doğrultuda oluyor.

 

Şikayet eden veya mutsuz olan bir kişiye denk gelmiyorum. Koşullar, Suriye'deki savaş koşullarına kıyasla ne kadar iyi olursa olsun, asıl gerçek kampta dolaşırken dinlediğim şarkıda dediği gibi “Dayê welat şirîne!” olmalıydı diye düşünüyorum. Ki ben bu cümleyi yüksek sesle tekrar ederken yanımdan geçen iki genç “Erê welle, welat şirîne!” diyerek görüşlerime katılıyorlar.

 

Bu da benim için ayrı bir unutulmaz an oluyor. Ziyaret bitip de, ben de kendi yaşadığım topraklara dönmeye hazırlanırken kampta yaşayanların bir an önce normal hayatlarına dönmesini dilemekten ve bu ziyareti olabildiğince çok kişiye duyurmaktan başka yapabileceğim birşey gelmiyor...

( Anne vatan şirindir!)

 

Yorum Ekle