SON DAKİKA

Putin 'Kırım Rusya'dır' dediğinde şaşırmayın

Batı, Avrupa Birliği ve NATO üyeliğinden sorumsuzca bahsederek Ukrayna ile ilişkileri kötü yönetti ve sonunda Moskova'ya tosladı. 04 Mart, 2014 05:09 Güncelleme: 04 Mart, 2014 05:09 Putin 'Kırım Rusya'dır' dediğinde şaşırmayın

Ukrayna ile ilgili Batı basınında çıkan yorumların çoğu, ülkenin tarihi ve siyasetine dair affedilemez cehalet, tüm sorunların suçunu Vladimir Putin'e yıkmak için aşırı telaş ve çözümü sağlayacak Batı etkisi göstermenin pratik yollarını önermede tümden beceriksizlik sergiliyor. Öyleyse kısa bir tarih dersiyle başlayalım. 1000 yıl önce Kiev, 'Rus' denen ve Batı'da İngiltere'ye kadar uzanan bağlantıları bulunan Ortodoks Hıristiyan bir devletin başkentiydi. Ama 13'üncü yüzyılda Tatarlar Rus'u yıktı, sadece kuzeyde birkaç beylik bıraktı, Moskova adında ormanların derinliğinde ücra bir kasaba da bunlar arasındaydı.


Slavca 'sınır toprakları' anlamına gelen Ukrayna için, bugün bildiğimiz haline gelene dek, Tatarlar, Polonyalılar, Litvanyalılar, Ruslar, Türkler, İsveçliler ve Kazaklar sürekli olarak savaştı. 17. yüzyılda Kiev dahil büyük bir bölümü Rusya'ya katıldı. Sonraki yüzyılda batıdaki Galiçya, Avusturyalılara geçti ama 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Polonya tarafından alındı; Ukrayna'nın geri kalanı ise Sovyetler Birliği'ne dahil oldu. Churchill, Roosevelt ve Stalin, Galiçya ile başkenti Lviv'i 1945'te Ukrayna'ya verdi. Tabii tüm bu değişiklikler bol kanlı çatışmalar eşliğinde gerçekleşti.


Ukrayna'nın Kırım Yarımadası farklı ama bir o kadar çalkantılı yol izledi. Güçlü ve saldırgan Tatar devletinin tahtıyken, 18. yüzyılda Ruslar tarafından fethedilip ilhak edildi. Stalin 1944'te Tatar nüfusu topraklarından sürerken bunu Almanlarla işbirliği yapmalarıyla gerekçelendirdi. Daha sonra Tatarların geri dönmelerine izin çıktı. Kırım, Kruşçev tarafından Ukrayna'ya hediye olarak verilmesiyle ancak 1954'te Ukrayna'nın parçası haline geldi.


Ukrayna, Sovyetler Birliği'nin 1991'de dağılmasıyla ortaçağdan beri ilk kez bağımsız ülke konumuna kavuştu. Başarı için gereken şartların çoğunu karşılayabilecek durumdaydı: Her ne kadar ekonomisi Sovyet mirasıyla sakatlanmış olsa da eğitimli nüfusu, dış dünya ile iyi ilişkileri, hatırı sayılı bir sanayii vardı. Ama muğlak bir milliyet hissiyatıyla hâlâ bölünmüş haldeydi. Bugün ülke nüfusunun yüzde 77'si Ukraynalı. Ama yüzde 17'si Rus, nüfusun üçte biri Rusça konuşuyor ve bu insanların çoğunun Rusya ile güçlü aile bağları var. Kesinkes Batı'ya bakanlar sadece Galiçya'daki Ukraynalılar.


Bu arada Rusya'daki Rusların çoğu, Ukrayna'ya, uygarlıklarının beşiği olduğundan, güçlü duygular besliyor. En açık fikirliler bile Ukrayna'nın kaybını bir uzuvlarının kesilmesi gibi hissediyor.


Başta işler iyi gidiyordu. Rusya ile Ukrayna, Rus Karadeniz Filosu'nun Kırım'da kalması için sağduyulu bir anlaşma yaptı. Ukraynalılar, iyi hesaplanmış ödünler vererek, Kırım'daki Rus nüfusun anavatanlarıyla daha yakın bağlar içinde olma taleplerini teskin etti. Ama Ukraynalıların ülkenin yeni liderlerinden yana şansları yoktu, çoğu beceriksiz ya da daha kötüsüydü.

 

Ekonomiyi modernleştirmeyi başaramadılar, yolsuzluk kontrolden çıktı. Sonra 2000'de Putin geldi, Rusya'nın komşuları üzerindeki nüfuzunu güçlendirmeyi kafaya koymuştu. Batı da Rus hassasiyetlerine aldırmadan, Ukrayna'yı kendi yörüngesine çekmeye yönelik yanlış hesaplanmış girişimlerine başladı.
Putin, ister açık ister gizli, çok çabalamasına karşın, Ukrayna'yı kendi arzusuna göre şekillendirmeyi başaramadı. Kuklası Yanukoviç'i 2004'te devlet başkanı seçtirdikten sonra, dökülen milyonlarca dolarlık Batı parasının desteğiyle 'turuncu devrim' tarafından devrilmesine tanıklık etti.

 

Bunun sonucunda ortaya çıkan 'demokratik' liderlerin beceriksiz oldukları kadar yolsuz da oldukları anlaşıldı. Yanukoviç 2010'da demokratik seçimlerle yeniden başkanlığa geldi ama kendinden öncekilerden bile daha beceriksiz ve yolsuz olduğu ortaya çıktı. Dünyanın gözleri önüne modern ve güçlü bir Rusya sergilemek amacıyla düzenlenen Soçi Kış Olimpiyatları devam ederken, zorla iktidardan gönderilmesi, Putin açısından aşağılanma ve çevirdiği entrikaların hesapta olmayan bir sonucu oldu. O artık intikam isteyen kindar bir adamdı.


Putin cin gibi bir siyasetçi olmasına rağmen soğukkanlı hesap kabiliyetini kaybetmiş gibi gözüküyor. Kırım'da güç kullanma tehdidi ya da niyeti, ne kendisinin ne de başkalarının sonuçlarını öngöremeyeceği şekilde riskleri yükseltebilir. Tabii Batı'nın verecek münasip bir karşılık bulamayacağına inanıyor olabilir ve muhtemelen bunda yanılmıyor.
Batı'nın Ukrayna politikasının iki elverişsiz parçası var. İlki saygın ama tümüyle retorik: Ukrayna'nın kendi geleceğine kendi karar verme hakkı vardır ve Rusya'nın buna karışabileceği yönünde hak iddiası meşru değildir. İkincisi eski moda bir jeopolitik parça: Ukrayna NATO ve AB bünyesine alınırsa, Rusya bir daha asla emperyal tehdit oluşturamaz. Sorumsuzluk noktasına gelip dayanan bu politika pratikte işe yaramaz. Zira dört unsuru görmezden geliyor: NATO ve AB üyeleri daha fazla genişleme hevesini kaybetti.

 

Ukraynalıların çoğu AB üyesi olmaktan mutluluk duyacak olsalar da NATO'ya girmek istemiyor. Net çoğunluk Rusya ile aranın bozulmamasını istiyor.
Hepsinin üzerinde, Batı'nın iradesini dayatacak enstrümanları yok. Rusya ile güç kullanarak çatışmaya girmeye yanaşmıyor. Hem ekonomik hem siyasi yaptırımlar uygulayabilir ama bu, kararlı Rusya'yı Ukrayna'ya karışmaktan vazgeçirmeye yetmez.
Batı için bunların alternatifi, Ruslarla ve Ukrayna adına otorite sahibi her kimse onunla konuşmaktır. Bugüne dek Amerikalılar kulislerde etkin olamadı, Britanyalılar dış politika yapmayı toptan bırakmış gibi görünüyor, harekete geçme kapasitesi gösterenler sadece Almanlar, Polonyalılar ve Fransızlar oldu.


Nihai anlaşmanın, şüphe yok ki, hem Batı'nın NATO'nun Ukrayna'yı üye almaya çalışmayacağı hem de Rusya'nın Ukrayna'nın içişlerine karışmayacağı garantilerini ve Ruslarla Batı'nın felaket haldeki Ukrayna ekonomisini birlikte ayağa kaldırmasına yönelik düzenlemeleri içermesi gerekir. Ukrayna'yı kurtarmak için 35 milyar dolarlık muazzam rakamlar telaffuz ediliyor. Bu paranın doğru harcanmasını sağlamak daha da zorlu bir görev olacak.


Bunların hepsinin gerçekleşebilmesi için tüm tarafların tükürdüklerini yalaması lazım. Böylece Batı, demokrasiyle ilgili hoş ve boş sözlerden icraata geçebildiğini gösterir. Ama bunlar başarılması çok zor işler. Üstelik muhtemelen geç kalındı. Lakin alternatifleri çok daha kötü sonuçlar vermeye mahkûm.
(Britanya'nın 1988-92'deki Moskova Büyükelçisi. Son kitabının adı 'Afgantsy: 1979-89'da Afganistan'da Ruslar')

Yorum Ekle