Mustafa ÖZER
Suriye'deki karışıklık Mart 2011'den beri devam etmekte, binlerce ölü ve yaralıdan sonra, Suriye Güvenlik Konseyinden üç üst düzey yetkilinin ölümü ile sonuçlanan 19 Temmuz 2012 intihar saldırısından sonra yeni bir sürece girildi.
Arkasında Birleşmiş Milletler, NATO, Amerika ve Avrupa olduğu halde ve hemen her gün gerçekleştirilen konferans, toplantı ve diplomasi faaliyetleri neden sonuçsuz kalıyor. Savaş, akan kan neden durmuyor?
Şunu düşünmeden, sormadan geçemiyoruz. Acaba bu güçler mi savaşın bitmesini barış ve huzurun gelmesini istemiyorlar?
Suriye Ulusal Konseyi diye adlandırılan muhalefet, Suriyeli halklar içinden değil, Amerika ve Avrupa'da yaşayan Suriyelilerden oluşturulmuş kişilerdir. O halde rahatlıkla şunu diyebiliriz, bu savaş Amerika tarafından kontrollü bir şekilde yürütülüyor, Politikası gereği sonlandırmıyor.
Yaşanacak kontrolsüz bir savaş bu güçlerin işine gelmez ama Türkiye'nin işine gelir. Çünkü Suriye'de kontrolsüz bir savaş başlarsa; o süreçte Amerika ve İsrail'in, Türkiye'ye ihtiyaçları kat be kat artar. Türkiye'de kendisini pahallıya pazarlamaya başlar ve Kürtlere karşı büyük tavizler koparmaya çalışır.
Türkiye'nin hesabı bu olduğundan savaşın derinleşmesini, karışıklığın büyümesini istiyor. Bu nedenle de muhalefeti destekliyor. İstanbul'da toplantılar organize ediyor.
Kürtler çok dikkatli olmalı, doğru ve demokratik bir duruş sergilemeliler. Tarihlerinde geçmişte yaşanmış olaylar gibi, kendilerine düşmanca yaklaşım içinde olanların ekmeğine yağ sürmemeliler. Suriye'de yaşayan Kürtler, savaşan güçlerin yanında yer almamalılar. Savaşanlardan olmamalılar.
Kürtler insanlık tarihinin savaş karşıtı kültüründen gelmektedirler. Zaten sadece kendilerine karşı olabilecek saldırılara, tecavüzlere karşı, kendilerini koruma amaçlı olağan ve meşru savaşma dışında savaşı ve şiddeti tercih etmezler.
Bunu da Suriye'de ispatladılar. Suriye'de yaşanan iç savaşta hiç kimse Kürt güçleri tarafından öldürülmedi. İnsanlar öldürülmeden, kan dökülmeden bölgelerinin yönetimini tek tek ele geçirdiler. Şimdiye kadar ele geçirilen şehirler kansız ve savaşsız kurtarıldılar.
Sömürgeci baskıcı güçlere demokratik bir şekilde şunu söylemekteler Ülkemizden çıkın, kendi ülkemizde bizi yönetme, bize yöneticilik yapma hakkınız yok, bu ülke bizim, biz kendimizi yöneteceğiz.
İşgalcilere düşen özür dilemek, kendi ülkelerine gitmek... Demokraside, dinde, insanlıkta böyle ister, toplum doğası da
Nasıl ki herkes kendi evini yönetiyorsa.
Kürtler şehirlerini tek tek özgürleştiriyorlar, ama çok dikkat edilmeli, sadece özgürleştirmek yetmez, aynı zamanda korumak ve demokratik bir şekilde yönetmek önemli.
Yöneticiler köy ve şehir meclisleri zafer sarhoşluğuna düşmemeliler, iktidar ve nimetlerine göz koyarak görevlerini ihmal etmemeliler.
1514 Çaldıran savaşından bu yana böyle kazançlı bir durum Kürtlerin ayağına gelmemiştir. Kürt partileri ulusal strateji ile ortak hareket etmezlerse Ortadoğu'nun zenginlikleri için savaşan güçler, Kürtleri ve coğrafyalarını yine sömürge düzeyinde tutacaklardır.
Bu nedenle Kürt halkı tüm Kürt parti, kurum ve önderlerinin birliğini zorunlu kılmaya çalışmalıdır.
Suriye'deki Kürtler, tarihte nasıl ki Bedirhanilere, Zilan ve Ağrı isyanlarına ve diğer önderlere ev sahipliği yapmışlarsa, bugün diğer üç parçadaki Kürtlerde aynı şekilde Suriye Kürtlerine, Batı Kürdistan'a yardımı boyunlarının borcu olarak bilmeliler.
Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Batı Kürdistan'da bir çok şehir Kürtlerin yönetimindedir artık. Doğrusu bu büyük bir hayaldi, gerçek oldu. İşte bu tarihi ve kutsal süreç ortak akıl ve strateji ile sürdürülmezse hayal kırıklıkları yaşanabilir.
İran'da kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin başına gelenleri unutmamalıyız. Üstelik o zaman bir Kürt Devleti kurulmuştu, ama 6 ay yaşayabildi!
Gerçi Temmuz 2012 Hewler anlaşması ile Kürtler Ulusal birliği sağladılar. Kürtlerin bu kutsal beraberliklerine Hewler anlaşmasını selamlıyoruz.
Bir tv kanalı izliyorduk.
Moderatör konuğuna söylüyor, peki ne kadar ahlaki, vicdani? Bir tek kurşun sıkmadan, kan dökmeden, hiç savaşmadan şehirlerin yönetimini ele geçirmek? Şaşırması doğaldı. Çünkü ataları geçtikleri yerlerde adeta omuz üstünde baş bırakmayarak, talan ederek, yağmalayarak, yakarak,öldürerek, göçe zorlayarak yönetimleri ele geçirmişlerdi.
Başka bir programda Kuzey Suriye diyor sunucu. Konuğu şaşkın bir tavırla Kuzey Suriye mi? Yeni bir kavram daha mı? Diye soruyor.
Sunucu maalesef öyle anlamında kafa sallayarak ve gülerek tekrarlıyor Evet Kuzey Suriye
Hatırlarsınız Irak'taki Kürtlerde yönetimlerini oluşturduklarında benzer kavram türetilmişti Kuzey Irak diye.
Aslında Kuzey Suriye değil, Suriye Özerk Kürdistan Bölgesi tıpkı Kuzey Irak değil de Irak Federal Kürdistan Bölgesi olduğu gibi.
Her ne kadar demokratik, barışçıl düşünce ve eylemlerimiz karşılığı bize kelepçe ve tutukluluk reva görüldüyse de biz yine de bu halkı bu ülkeyi sevmeye devam edeceğiz.
Bilindiği gibi Türkiye'de de farklı halklar ve inançlar yaşamaktadırlar. Umut ediyor ve temenni ediyoruz ki bu zenginlik demokrasi ile taçlandırılır. Ortak ve eşit bir yaşam dünya devletlerine, toplumlarına örnek teşkil eder. Türk devleti Kürtlerle tekrar oturur, kaldığı yerden müzakerelere tekrar devam eder. Doğal ve meşru taleplerini kabul eder. Henüz ok yaydan çıkmamışken!...