Mele konusu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın açıklamasıyla gündeme geldi. “Doğu ve Güneydoğu'da toplumda sözü geçen, saygınlığı olan 'mele'ler sınavda başarılı olmaları kaydıyla, sözleşmeli imam-hatip olarak Diyanet İşleri kadrosuna alınacak” sözleriyle Diyanet'in projesini açıklayan Bozdağ'ın başlattığı tartışma sürüyor. İktidar partisi ve Diyanet İşleri Başkanlığı, Mele Projesi'ni savunurken, muhalefet şiddetle karşı çıkıyor. Cumhuriyet Halk Partisi ile Barış ve Demokrasi Partisi'nın mensupları ise karşı açıklamalarda bulunuyor. Birkaç gündür devam eden tartışmada farklı kesimlerden çeşitli yorumlar geldi, gelmeye de devam ediyor. Ancak bölgede etkinlikleri bulunan meleler (din âlimi-imam) pek konuşmamışlardı. Konu ile ilgili olarak görüştüğümüz meleler ilginç değerlendirmelerde bulundular. Projeye olumlu bakanlar da var aksi görüşte olanlar da... Çok temkinli yaklaşanlar olduğu gibi şiddetle karşı çıkan ve olayı hiç ölçüp biçip tartmadan ret edenler de var.
HALK YARARINA
Bölgedeki medreselerde eğitim veren pek çok mele, projeye sıcak bakıyor. Bunun medreselerde mezun olan ve yıllardır mağdur edilen âlimlere bir saygınlık getireceğini vurguluyorlar. Fakat mahzurlarını da söylemeden edemiyorlar. Bitlis'in Norşin (Güroymak) ilçesinde yıllardır kendi imkânlarıyla talebe yetiştiren Nurettin Mutlu-ki Seyda olarak biliniyor ve saygı görüyor- projeyi olumlu bulanlardan. “Henüz projenin ayrıntılarını bilmiyoruz. Medyadan takip ettiğimiz kadarıyla dini bilgisi fazla, toplum üzerinde tesirli kişiler alınacak. Eğer gerçekten böyle ise gayet güzel ve yararlı bir uygulama” dedi. Mutlu'ya göre şu andaki hükümet genellikle olumlu icraatlara imza attıyor. Mele Projesi de bunlardan biri. Mutlu, “Âlimleri denetim ve kontrol altında tutma” gibi bir amacın güdülmemesi gerektiğini de hatırlatarak şunları söyledi: “Halkımızın yararına olan her girişimi olumlu buluyor ve destekliyorum. Söz konusu düşünce ve fikrin ayrıntıları daha fazla ortaya çıkarsa bizlerde ona göre daha kesin değerlendirmeler yapabiliriz.”
DEVLETTEN MAAŞ ALINMAMALI
Mele Süleyman Kurşun ise Diyanet'in hem bölge hem de Türkiye'nin geneli için daha farklı projeleri gündemleştirmesi gerektiğini söylüyor. Kurşun, projeyi “iyi” ya da “kötü” olarak değerlendirmeyeceğini belirterek farklı noktalara dikkati çekti. Hazreti Peygamberin “Âlimler peygamberlerin temsilcileridir” hadisini hatırlatan Kurşun, “Ben din adamlarının devletten maaş karşılığında görevlerini yerine getirmesini doğru bulmayanlardanım. Zira âlimler tamamıyla tarafsız ve bağımsız olmalıdırlar. Bizim bölgemizde medreselerden mezun olmuş ama ilim anlamında çok yetkin, bilgili ve donanımlı insanlar var. Bunlara saygınlık kazandırılmak isteniyorsa fikri güzel bulurum. Ama bunların saygınlığı doğrulukları ve bağımsız olmalarıyla daha kolay olur. Ülkemizde mezhep çatışmaları yok. Sünni-Şii ya da Hanefi-Şafi arasında gerginlikler bulunmuyor. Müslüman din adamlarına bağımsız özgür bir ortam hazırlanmasını daha doğru buluyorum. Mesela, bu insanlar maaşlarını devletten değil de halkın fitre, zekât, sadaka gibi yardımlarının toplanacağı bir müesseseden alırlarsa daha iyi olmaz mı?”
HEDEF HİZMETSE PROJE FIRSAT
Mele Hüseyin Gündüz de projenin bazı insanlar için fırsat olabileceğini belirtti. Medreselerde birçok insanın dini eğitim aldığını, onları yetiştiren hocalarının verdiği icazetnamesinin resmî bir belge değeri taşımaması nedeniyle pek çoğunun mağdur olduğunu hatırlattı. Buralarda yetişen insanların din konusunda yetkin olduğunu ve farklı çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Gündüz, kendisinin de bir Kürtçe eserler hazırlamaya çalıştığını belirterek şunları söyledi: “Yıllarca mağdur edilen insanlara şimdi bir fırsat verilmesi iyi olur gibi gözüküyor. Bunun avantaj ve dezavantajları söz konusudur. Bir tartışmadır devam ediyor. Bölgede bu farklı algılara yol açıyor. Bir kısmı Kürtleri asimile etme ve aldatma amaçlı olarak gündeme getirildiğini yaymaya başladı bile. Bazıları da bu projeyle din adamlarının denetim ve kontrol altına alınmak istendiğini savunuyor. Tabii biz gerçek amacı bilmiyoruz. Ondan dolayı genel bir değerlendirme yaparsak ne olursa olsun melelerin tarafsız olması gerekiyor. Hiçbir din adamının politize edilmemesi gerekiyor. Çünkü bu olursa, ortadan inandırıcılık kalkar. Farklı reaksiyonlar gelişir. Oysa bir sefer olmak şartıyla 1000 meleyi kadroya almak yerine oradaki insanlara yasal bir statü kazandırılması gerekiyor. Ben bana düşeni yaptım. Medreseden mezun olmama rağmen sınavlara girdim imam oldum ve 18 yıl görev yaptım. Bana göre bölgedeki din adamları hizmete varlar ama siyaset yoklar. Çünkü âlimin politize olması felakettir.”
Medresedeki “seydâ” (hoca) ve 'faki'lerin ihtiyaçları yöre halkı tarafından karşılanıyor. Ayrıca, melelerin yetiştiği medreselerde; Türkçe, Kürtçe ve Arapça üç dilde eğitim veriliyor.
DOĞU VE GÜNEYDOĞU'DA MEDRESE GERÇEĞİ
“Mele tartışmasının” temelinde Medrese gerçeği yatıyor. Zira Kürtçe bir tabir olan ve Türkçe'deki karşılığı “imam” olan bu tabir, medrese geleneğinden kaynaklanıyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da dini eğitim veren birçok medrese bulunmakta. Mele denilen kişiler de bu kurumlardan mezun oluyor.
Medreseler, Devletin on yıllardır yok saymasına rağmen varlıklarını bugüne kadar sürdürdüler. Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman, Bitlis, Van, Muş ve Ağrı'da halihazırda yüzlerce medrese faal durumda. Bazıları resmi olarak Kur'an kursu tabelası altında büyük binalarda, önemli bir kısmı da köy ve mezralarda daha küçük binalarda faaliyetlerini usülünce sürdürüyorlar. Osmanlı zamanında Kürt “mir” ve “bey”leri tarafından finanse edilen bu medreseleri, bulundukları yere göre bugün de ya yörenin varlıklı ailelerinin ya da köylülerin desteği ayakta tutuyor. Her aile, bir ya da birden fazla çocuğun eğitimini üstleniyor. Anadolu'daki geçmişleri Selçuklular'a kadar uzanan medreselerin konumu, bugünkü yüksek öğrenim kurumlarına denkti. İlk Osmanlı medresesi ise, 1330 yılında İznik'te kuruldu. Doğudaki medreselerin tarihi -net olmamakla- birlikte 10. yüzyıla kadar gidiyor. Kurumsallaşmaları 15. yüzyılı buldu. Dönemin en meşhur Kürt medreseleri Medresa Sor (Kırmızı Medrese), Botan, Abdaliye, Süleymaniye ve Mecidiye. Dinin yanı sıra cebir, mantık, astroloji, anatomi, felsefe gibi bilimler de öğretildi, birçok ilim insanı yetiştirildi. Örneğin 18. yüzyılda yaşamış olan Erzurumlu İbrahim Hakkı, Tillo'daki medreselerden mezun olup “Marifetname” gibi önemli bir esere imza attı. Fatih Sultan Mehmet'in hocası Molla Gürani, Kanuni Sultan Süleyman'ın hocası Şehrezorlu Ebussuud Efendi, Yavuz Sultan Selim'in hocası İbnül Kemal, Said Nursi, Şeyh Fethullah El Varkanasi, Şeyh Alaaddin, Şeyh Şefik Arvasi ve ünlü Kürt şairi Cigerxun medrese çıkışlı diğer bazı isimler.
3 Mart 1924'te çıkarılan ve eğitim sisteminde birliği hedefleyen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bir anlamda hem medreseler hem de Kürtçe eğitim yasaklanmış oldu. Kanunla birlikte tüm medreselere baskınlar düzenlendi. Batı ve İç Anadolu gibi devlet otoritesinin fazla olduğu bölgelerde medreselerin kapısına hemen kilit vuruldu. Doğu ve Güneydoğu'nun ücra noktalarındaki medreselerse, genç Cumhuriyet bu bölgelerde hakimiyet sağlayana kadar bir süre daha faaliyetlerine devam etti. Ardından yer altına çekilen medreseler, varlıklarını bugüne kadar bir şekilde sürdürdüler. Bunlar arasında Siirt Tillo, Bitlis Norşin (Güroymak) gibi geçmişte ekol olan medreselerin devamları da var. Bitlis'in Ohin (Koyunlu) ve Hizan, Van'ın Bahçesaray ve Gevaş, Mardin'in Kızıltepe, Ağrı'nın Doğubeyazıt, Elazığ'ın Karakoçan, Adıyaman'ın Menzil ilçelerindeki medreseler, yörede diğer çok bilinenler.
FAKİ-MELE-SEYDA
Melayê Batê'nin Kürtçe Mevlit'i, Ahmed-ı Hani'nin Kürtçe-Arapça sözlüğü “Nûbıhar Bıçuka” ve iman esaslarını anlatan “Eqida İmanı” eserleri, Siirtli Mele Halil'in tasavvuf ahlâkını konu alan “Nehcul Enam”ı bu medreselerin ders kitapları arasında. Eğitim kalitesi ve içerik olarak eskinin fakülte düzeyindeki medreselerinden ziyade bugünün imam hatip liseleri görüntüsündeler. Halk da tıpkı batıdaki insan nasıl çocuğunu 'din eğitimi alsın' saikıyla imam hatiplere gönderiyorsa doğudakiler de çocuklarını buralara sosyal bilimleri öğrensinler diye değil, “mele” olsunlar diye gönderiyor. Burada eğitim gören öğrencilere “Faki” deniliyor. Bölgede resmî olmayan rakamlara göre 5 bini aşkın faki bulunuyor. Bu medreselerde 7 sene nahiv (söz dizimi), sarf, belâgat (söz sanatı), tasavvuf, mantık, kelam, fıkıh, tefsir, hadis, siyer (Hz. Muhammed'in hayatı) gibi dersleri gören talebe mezun oluyor. Eğitim verenlere Seyda deniliyor. Seyda'nın Türkçe'deki karşılığı hoca(öğretim üyesi)'dır. Eğitim sonunda icazet alan öğrenci imamlık görevini yerine getirebiliyor. Ancak icazetname resmî bir nitelik taşımadığı için kamuda görev alamıyorlar. Bunun için de medreselerde eğitim gören çocuklar burada gördükleri eğitimin yanı sıra; dışarıdan önce imam hatip lisesi sonrasında ise ilahiyat fakültesini okuyarak kazandıkları diplomalarla imamlık için müracaat edebiliyor. Bu yönteme başvurmayan binlerce insan var. İşte bunun için etkili, bilgili ve donanımlı kişilerin kadroya alınacağı belirtiliyor. Konu mayınlı. Ama çözüm için hemen her şeyin tartışıldığı bugünlerde, yeni görüşlere kulak vermek faydalı olabilir.
Adem Demir - Türkiye Gazetesi