SON DAKİKA

Neşet Ertaş'ın Kürtçeden alınan türküleri

Neşet Ertaş'ın Kürtçeden alınan türküleri 25 Nisan, 2015 05:35 Güncelleme: 25 Nisan, 2015 05:35 Neşet Ertaş'ın Kürtçeden alınan türküleri

Sedat Ulugana, Neşat Ertaş'ın Kürt sanatçı Cemil Horo'nun derlediği Türküleri kaynak göstermeden söylediğini yazmış. Bashaberde yer alan yazıya karşılık Hüriyet gazetesinden Akif Beki konuyu ele almış. Kürt kültürünün yağmalanmasının örnekleri saymakla bitmiyor.

İbrahim Tatlıses'in Kürd sanatçı Hasan Zîrek'in , “Aman Doxtor” , “Yallah Şofêr” adlı stranlarını kendisine mal ettiği gibi, saz üstadı Neşet Ertaş da, Kürd halkının mirası olan anonim ya da şahsi eserleri gasp etmekle kalmayıp bir de Türkçeye çevirip bu dile mal etti.

Neşet Ertaş ile Cemil Horo'nun‚ intihalli' dostluğu!

Sedat Ulugana

Bilindiği gibi cumhuriyetin kuruluşunun ardından oluşturulan birçok grubun yaptığı alan çalışmalarında başta Kürdler olmak üzere, birçok etnik gruba ait şarkı, destan, söylence, masal, hikaye ve anlatı Türkçeleştirilmiş, dahası orijininin unutturulmasına dair yoğunca çaba harcanmıştı. Hala Türkçe olarak bilinen, dillere pelesenk olmuş yüzlerce anonim Kürd ezgisi de bu özel politikadan fazlasıyla nasibini almıştı. Onlarca Türk ya da Kürd müzisyenin adeta talan ettiği bu alanda 'Bozkırın tezenesi' olarak bilinen Neşet Ertaş'ın izlerine rastlanması ise iç burkan bir duruma sahip. Ertaş'ın Cemil Horo'ya ait çalışmayı Türkçeleştirmesine dair örnek, durumun geneli açısından son derece önemli.

Kürt sanataçı Cemil Horo, 1934 yılında Rojava'nın Afrin bölgesinin Serîncek köyünde doğar. Çocukluğundan beri Kürdçe şarkılar besteleyip söylemeye başlar. Aynı zamanda Çolaqa köyünde bir imamın yanında medrese de Kuran öğrenimine başlar. 10 yaşındayken Kuran hocası Evdê Eşê ondan ezbere bir sure okumasını ister ama Horo, Filistin Ulusal Kurtuluş Ordusu'nun marşını okur. Böylece yolunu seçen Horo, gençliğinde Suriye Kürdistan Demokrat Partisi'ne (S-KDP) katılır ve aktif bir üyesi olarak çalışmalar yapar. Bunun için defalarca Suriye rejimi tarafından tutuklanır ve işkence görür. Defalarca Suriye'den kaçmak zorunda kalır. Hem Efrin bölgesinin Türkiye'ye coğrafi olarak yakın olması hem de sınırların her iki tarafındaki halkın canlı akrabalık ilişkilerinden dolayı Horo'nun bu kaçışları, daha çok Türkiye'ye olur. Bütün bu hengameli ve zor zamanlarda müzikle olan bağını koparmaz. Bir dönem Rojava'nın Serêkaniyê şehrine taşınır ve orada bir kahvehane işletir. Bu günlerde Henên adında 3 yaşındaki oğlu karanlık güçler tarafından kaçırılır ve hunharca katledilir. Rojava halkına göre, oğlunun Suriye rejimi tarafından katledildiği, bununla Cemil Horo'nun siyasi çalışmalarını ve şarkılarındaki Kürdistani temaları ve söylemleri engelleyebilmenin amaçlandığı, haliyle bu ölümle Horo'ya gözdağı verildiği kanaati mevcuttur.

1960'lı yıllara gelindiğinde, anadili Kürdçe dışında iki dil daha bilen (Arapça, Türkçe) Horo'nun şöhreti Suriye sınırlarını aşar, özellikle Türkiye ve Güney Kürdistan'da yayılır. 1963'te tekrar Suriye rejiminin baskılarına maruz Kalan Cemil Horo, yine Türkiye'ye kaçar ve burada Kürd sanatçı Eyşe Şan ve Kemal Ürgün'ü tanır.  Arif Sağ gibi saz ustalarıyla aynı koro ve sahnelerde bulunur. Nuri Sesigüzel ile bir konserde yumruklaşmaya varan kavgadan sonra Türkiye'yi terk etmek zorunda kalır. Bilindiği kadarıyla kavganın nedeni Cemil Horo'nun Kürd yurtseveri olmasıydı. Cemil Horo'nun bu yönü, Türk müzisyenlerin aksine, Kürd orjinli Nuri Sesigüzel'in tepkisini çekmiştir. Belli bir süre Güney Kürdistan'da yaşayan Horo tekrar Türkiye'ye döner. Türkiye'de yaşadığı sürece “Abdul Qehreman” ismini kullanır. Bir gün Eyşe Şan ile bir düğünde sahne alan Horo, Şeyh Said'e dair bir stran söyler. Bunun üzerine polis tarafından gözaltına alınır ve işkence görür. Suriye'de rejimin değişmesiyle birlikte, tekrar Efrin'e gider. Bu günlerde Halep'te Memê Alan isimli bir taş plak çıkarır. Kederli ve yoksul bir ömrün sonunda 1989 yılında yaşamını yitirir.

1970'lerin başında, yine Türkiye'dedir Horo. Türkiye'ye bu gelişinde Şakiro gibi Kürd dengbêjlerin yanı sıra ünlü saz sanatçısı Neşet Ertaş gibi Türkmen orjinli, Abdal geleneğinin temsilcisi olan müzisyenlerle de tanışır. Bu yazımızın asıl konusu olan “ikilinin birbiriyle olan teması ve Neşat Ertaş'ın Cemil Horo'un Kürtçe beste ve şarkılarını izinli-izinsiz alıp kendisine mal etmesi ve hiçbir şekilde ismini zikretmemesi” böylece gerçekleşir.  Cemil Horo, 1980 yılında doldurmuş olduğu kasetinde bu konuya değiniyor:

“Bizden isteniyor ki bazışarkılarıTürkiye'deki Kürdlere özellikle de büyük sanatçıNeşet Ertaşbizden bazışarkılar istiyor. (..) Biz de bazıKürdçe şarkılar söyleyeceğiz, Neşet'e ve Türkiye'deki Kürdlerde yadigar kalsın.(..)  Suriye'deki Kürd sanatçılar olarak, Türkiye'deki Kürd halkınıselamlıyoruz, Neşet Ertaş'ıselamlıyorum, gözlerini öpüyor, teşekkür ediyorum. Benden şarkılar istedi, ben de yazıp (söyleyip) gönderiyorum ona. Umuyorum ki, benim ona yaptığım gibi o da bana yapar ve şarkılar gönderir.“

Kasetin devamında, şarkı aralarında Horo, defalarca Neşet Ertaş'a nispet yapıp atıfta bulunuyor. Bu kasetin özel olarak Neşet Ertaş için doldurulduğu böylece anlaşılıyor. Ama Neşet Ertaş'ın hiç bir eserinde, ya da eserinin künyesinde Cemil Horo'ya dair bir ize rastlamıyoruz. İkilinin müzik tarzlarının son derece birbirine benzediği de gözlerden kaçmıyor. Neşet Ertaş'ın Cemil Horo'dan yaptığı intihal ise meraklı müzikologların dikkatli incelemeleri sonucu tespit edilebiliyor.

Cemil Horo, Neşet Ertaş'ın tek intihali değildi, bir de 1960'lı yıllarda Gürcistan Kürdlerinden Ristemê Îsko, Gürcistan Devlet Televizyonu'nun, Gürcistan'daki Kürd topluluğunu, Sovyetlere tanıtmak için yaptığı programda “Min Te dîtibû”  (Seni Görmüştüm) adlı Kürdçe bir şarkı söyler. Aynı şarkının ezgisini ve bazı bölümlerini tahrip edilmiş şekilde 1970'li yıllarda “Gönül Dağı” olarak seslendirdiğini görüyoruz Ertaş'ın.  Bu Kürdçe şarkının, Sovyetlerde 1970 yılında düzenlenen Sovyetler Birliği Müzik Festivali'ne katılan Cem Karaca tarafından Türkiye'ye getirildiğini düşünüyorum. Neşet Ertaş'ın Cem Karaca'nın Anadolu'dan derlediği türküleri alıp okuduğu biliniyor.  Velhasıl, İbrahim Tatlıses'in Kürd sanatçı Hasan Zîrek'in , “Aman Doxtor” , “Yallah Şofêr” adlı stranlarını kendisine mal ettiği gibi, saz üstadı Neşet Ertaş da, Kürd halkının mirası olan anonim ya da şahsi eserleri gasp etmekle kalmayıp bir de Türkçeye çevirip bu dile mal etti. Kültür erozyonu, belek yitimi, özünden kopma, asimilasyon gibi ağır süreçlere maruz kalan Kürd dilini tahrip etme yarışında, resmi devletten geri kalmadı…

Neşet Ertaş 1938 yılında Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesinde (Kırtıllar Köyü) doğdu. Çiçekdağı Türkmenlerle meskûn bir bölge olmasının yanı sıra, önemli oranda Kürd nüfusunu da barındırır. Haliyle Kürdlere dair tanışıklığı çocukluk yıllarında başlar Neşet Ertaş'ın. Babası Muharrem Ertaş ve yörenin önemli aşıklarından olan Hacı Taşan, Çekiç Ali'nin yolunda giden Ertaş, ömrünün sonuna kadar saz sanatçılığını sürdürdü. Öyle ki Türkiye'de “Abdallık Geleneğinin son temsilcisi” olarak adlandırıldı. Onlarca ödülün sahibi Neşet Ertaş, uzun yıllar Almanya'da yaşadıktan sonra 2012 yılında Türkiye'de yaşamını yitirmişti.

bashaber

Neşat Ertaş intihalci miydi?

Akif Beki-Hürriyet

TÜRKÇENİN en özgün ozanlarından Neşet Usta, kaynak göstermeksizin Kürtçeden türkü aparmış olabilir mi, doğru mudur? İnanmak istemedim ama görmezden de gelemeyeceğim bir yerde, ciddi bir haftalık gazetede çıktı. Yayının adı BasHaber/BasNuçe, Türkçe ve Kürtçe olarak iki dilde basılıyor. Nisandaki ilk sayısındaydı, "Neşet Ertaş'ın Cemil Horo ile intihal dostluğu" başlıklı tam sayfa bir yazı okudum. Sedat Ulugana imzasını taşıyor. İntihal, sert bir suçlama. Ağır konuştuğuna bakmayın, Neşet Usta'nın Horo'ya şarkılar sipariş ettiğine getiriyor son tahlilde. Yoksa eserini habersizce aşırdığına veya rızası olmadan arakladığına değil. Bir tür ödünç alıp üstüne yatmakla, vefasızlık etmek ve emeğine konmakla suçluyor.

* * *

Horo, Suriye Kürtlerinden, Rojavalı bir dengbej. 1970'lerde Türkiye'ye kaçmış. Nuri Sesigüzel'le sahne almış, Ayşe Şan ve Arif Sağ'la yolu kesişmiş. Büyük halk ozanı rahmetli Neşet Ertaş'la da o döneme dayanıyor tanışıklığı. Çileli ömrü 1989'da Afrin'de sona erdiğinde gözü arkada gitmiş. Çünkü 1980'de doldurduğu bir kasette döne döne Neşet Ertaş'a selamlar yolluyor, isteği üzerine ona çok şarkılar yazıp gönderdiğini anlatıyor, sesini duyurabilmek için bir umut çırpınıp duruyormuş. Fakat heyhat!... Neşet Usta hiçbir zaman ona referans vermemiş, hiçbir eserinde söz yazarı ya da besteci olarak adını belirtmemiş. Efsane 'Gönül Dağı' parçası da bir Kürt bestesinden çalıntıymış. Başka bir Kürt ozanından yalnız, Risteme İsko adında bir Kafkas Kürt'ünden. Orijinal adı 'Min te ditibu' imiş yani 'Seni görmüştüm'. Müziğini ve sözlerini biraz değiştirerek kendine mal etmiş Neşet Usta. Ancak, şu haliyle çalıntıdan çok uyarlama ahlakı eleştirisine konu olabilir bu iddia da.

* * *

'Meşhur Türk ozanı, isim yapamamış Kürt ozanından şarkılar, türküler yürüttü' iddiası epeyce sansasyonel. Peyami Safa ile Necip Fazıl arasındaki intihal sürtüşmesine benziyor bir yönüyle. Gürültü koparmaya da aday... Peyami Safa'nın 'Bir Tereddütün Romanı' kitabında geçen 'kaldırım çocukları' pasajı, 'Kaldırımlar' şiirinden mi alınmaydı? Kendisinden esinlendiğini söylermiş Necip Fazıl. Peyami Safa ise aksine 'Kaldırımlar'daki iç duyuşu kendisinin Necip Fazıl'a ilham ettiğini savunurmuş. Selim İleri, sonuçsuz kalan bu tartışmaya da yer veriyor yeni kitabı 'Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu'nda... İlham mı, intihal mi? Ulugana'nın iddialarını, bir etkilenme ve esinlenme tartışmasına sığdırmak zor. Fakat 'Çaldı kendine mal etti, Neşet Usta'yı Neşet Usta yapan türküler aslında başkasının' demek, hem çok abartılı hem de müstesna bir sanatçının nefesine, duyarlılığına ve hatırasına haksızlık gibi geliyor bana. İddia mı, iftira mı? Son kararı ehline, halk müziğimizin üstadı Bayram Bilge Tokel'e havale ediyorum.

 

Yorum Ekle