Dr. Ahmet Akgündüz tarafından ortaya atılan soy ağacı iddiası ile Bediüzzaman Saidê Nursi'nin Kürt değil Hz. Muhammet'in soyundan gelen bir seyit olduğu ifadesine tepki gösterdi.
METİN İNAN / DİHA
ADANA - Dün son kez kapılarını okurlara açan TÜYAP 2013 Adana Kitap Fuarı'nda Kürtlerin muhalif seslerinden biri olan Nûbihar Dergisi de fuardaki yerini aldı. Bir hayli kalabalık olan fuarda Adana Valiliği, Emniyeti ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın stantları arasına sıkıştırılan Nûbihar Dergisi her renkten, görüşten ve partiden okuyucu tabanı ile buluştu. 1992 yılında Ne zalim, ne mazlum be başlığı ile okurlarıyla buluşan dergi, yayın evi olarak bugüne kadar 220'ye yakın Kürtçe eser çıkardı. Nûbihar'ın çalışma alanının dil ve edebiyat ile birlikte dini anlamda bazı eserlerin de Kürtçeye kazandırılması olduğunu vurgulayan Nûbihar Dergisi Yazarı ve Yayın Evi çevirmeni Ekrem Malbat, bunların dışında ise Kürt edebiyatı klasikleri ile ilgili çalışmaları bulunduğunu söyledi. Misyon olarak Bediüzzaman Saidê Nursi'den çok etkilendiklerini dile getiren Malbat, O mesela şöyle bir ifade kullanır. Der ki 'Bir milletin Nabi-hul bekası, yani bir milletin tarih cetveli üzerinde devam etmesi iki şekilde gelişir; biri nisan-ı kavmiye diğeri ise adet-ı milliyedir. Yani biri anadil diğeri ise kültürüdür. Bu nedenle bizim de ana çizgimiz dil ve kültürdür diye konuştu.
600 ila 1000 yılları arasında yazılmış divanları yeniden günümüze kazandırdıklarını, bu şekilde de Kürt dili ve edebiyatının ne kadar güçlü ve eski olduğunu göstermeye çalıştıklarını vurgulayan Malbat, O yüzden şimdiye kadar Kürt edebiyat klasikleri arasında 14 edebiyat klasiği çıkardık. Bunların en bilinenleri Mem û Zin, Ahmedê Xanê, Meleyê Cîzîrê, Baba Tahîrê Uryan, Feqiyê Teyran. Bunlarla edebiyatı ayakta tutmak önemlidir, çünkü dilin asıl iskeletini edebiyat oluşturur dedi. Son 30 yıllık siyasi çalkantılar nedeniyle Kürt halkının arka planda kalan dini inançlarını yeniden var etmeye çalıştıklarını söyleyen Malbat, Aslında Mezopotamya'da hatta Ortadoğu'da medrese kültürü ile Kürtler İslam dinine ve bu coğrafyadaki halklara, Türklere de, Araplara da, Farslara da dini noktada çok büyük katkı sunmuştur" diye konuştu.
'Milletimin şerefini lekedar etmedim'
1890 ila 1920 yılları arasında Saidê Nursi'nin Kürt halkının sosyal ve dini meseleleri ile çok yakından ilgilendiğini, anadil probleminin halledilmesi için dönemin Osmanlı hükümdarı Abdülhamit'in yanına dahi gittiğini belirten Malbat, Kürtlerin cehaletle yok edilmek istendiğini söylüyor. Ve bunun devlet tarafından yapıldığını söylüyor. Kürtlerin yüzlerce yıllık anadilde eğitim sorunu olduğunu söylemiş. Kendi ifadeleri ile de Kürt kimliği, Kürt karakteri ve Kürt dilinin özellikle önemine vurgu yapmış. 1920'lerde Kürtlerin en başında anadilde eğitiminin çok lüzumlu olduğunu söylüyor. Bunun için Kürt coğrafyasında Kürtlerin eğitimcisinin yine Kürtlerden olması gerektiğini, geçiminin de Kürtlere mal edilmesini söylüyor. Tabi bunları o gün söylemek pek de kolay olmadığı için deli diye itham ediliyor. Hatta akıl hastanesine atılıyor. Padişah tarafından kendisine o günkü ismi 'Hediye-i şaane', asıl ismi rüşvet verilerek susturulmak isteniyor. Ama o bunu kabul etmiyor ve şunu söylüyor 'Ey Kürtler. Ben hediye-i şaane denilen maaşı kabul etmedim. Milletimin şerefini lekedar etmedim. Deliliği kabul ettim, ama maaşı kabul etmedim' diyor. İstanbul'da en çetin münazaralar içerisinde kendi kimliğini savunmuş. Mesela 'Ben Kürdüm, Kürdistan'ın yüksek dağlarında büyümüşüm. Beni öyle korkutamazsınız. Biz Kürtler belki aldanırız ama kimseyi aldatmayız. 500 yüz yıldır uykuda bıraktığınız Kürtler artık uyanıyor' gibi ifadeler kullanıyor. Ve çözüm önerilerinde bulunmuş diye konuştu.
'Kürtçe düşünür Türkçe yazarım!'
Bediüzzaman Saidê Nursi'nin o günkü Kürtler ve Kürt kimliği ile ilgili vurgularının yıllarca birçok dini gruplar tarafından üstünün kapatıldığını, orijinal eserlerinden Kürt-Kürdistan kelimelerinin ayıklandığını dile getiren Malbat, bu anlamda yayın evi olarak Saidê Nursi'nin orijinal eserlerini muhafaza edip yeniden topluma kazandırdıklarını söyledi. Saidê Nursî'nin kimlik ve mezhebi ile ilgili polemiklere politik değil yine kendi kullandığı ifade ve yazılı eserlerle cevap verdiklerini aktaran Malbat, özellikle Dr. Ahmet Akgündüz'ün Seyitlik iddiası için Saidê Nursi'nin kendi risalelerinde, Ben ki seyit değilim. Kendimi Seyit bilmiyorum dediğini başka bir yerde ise Bir kişi Seyit olduğu halde 'Seyit değilim' derse ya da Seyit olmadığı halde 'Seyidim' derse her iki yönden de günahkâr olur uyarısında bulunduğunun altını çizdi. Yine mahkemelerde Nursî'ye Seyitliğin dayatıldığını fakat kabul etmediğini yenileyen Malbat, Kendisi Kürt olduğunu belki 50 yerde söylüyor. 'Kendimi Kürt bilirim' diyor. Bu gün yaşayan akrabaları da 'Biz Kürdüz' diyor. Zaten Bediüzzaman'ın kendisi de 25 yaşına kadar Kürtçe konuşur. Türkçe bilmez. Ve şöyle der 'Ben Kürtçe düşünür, Türkçe yazarım. O yüzden ifadelerim eksikte çıkabilir. Konuştuğum dil düşündüğüm dili karşılamıyor.' Türkçe'nin Kürtçeyi karşılamadığını söylüyor. Ve soy olarak da Kürt olduğunu söylüyor dedi.
'Kürdüz, kendimizi Kürt olarak biliriz'
Bir başka örnekte ise Saîdê Nursî'nin 1918 yılı Osmanlı döneminde Dar-ül Hikmet-ül İslamiye yani günümüz Eğitim Bakanlığı'na davet edildiğini ve alim olmasının istendiğini dile getiren Malbat, şöyle konuştu: "Orada öz geçmiş vermesi lazım. Orada da, 'Bilinen meşhur bir nesilim. Ben Seyit değilim. Kendimi Kürt bilirim ve Kürdüm de' diyor. Ama bugün ısrarla bazı kişilerin Bediüzzaman'ın kimliği üzerinden politika üretmesini mantıklı bulmuyorum. Diğer yandan Akgündüz ortaya attığı soy ağacını kimseyle paylaşmıyor. Onun ortaya attığı soy ağacında nereden bakarsanız 70-80 yıllık bir kayıp var. Bu da bir buçuk babaya tekabül ediyor. O nasıl nereye bağlamış bu soy ağacını bilemiyorum. Mümkün değil. Üstat Bediüzzaman'ın kendi akrabaları da 'Biz 4 babaya kadar biliyoruz. Bizim babalarımızı bizden daha iyi nasıl bilirler. Kendimizi Kürt biliriz' diyorlar. Nitekim Bediüzzaman'ın vefatının ardından yine kimliği ile ilgili polemik yaratılmış o dönem Üstat Bediüzzaman'ın kardeşi Abdul Mecit Nursi 'Biz Kürdüz. Kendimizi Kürt olarak biliyoruz' diyerek tartışmaların önünü almıştır. Bugün ne yazık ki Bediüzzaman'ı soy ağacı ile seyitliğe götürenler maalesef onun eserlerini dahi okumuş değiller. Eserleri 54 dünya diline çevrilmiş olan Bediüzzaman Saidê Nursi'yi kendi kimliğinden soyutlamak Mevlana'lara yapılanın aynısıdır. Mistik bir hale getirmeye çalışıyorlar."