M.E. BOZARSLAN’IN “Kurd Dili” üstüne yazdıkları bazı Internet sitelerinde yayınlandıktan sonra konuya katkı sunmak amacıyla -kısaca- Kurd dili ve tarihçesi üstüne yazmak istedim.
Türk siyasetçi Bülent Arınc’ın Kurdçe ile ilgili talihsiz konuşmasından sonra pek çok yazı yazılmıştı, Kurdçe medeniyet dili mi, değil mi, diye…
Bizde, “Devé dırvevinı xare” diye bir söz vardır, sözlük anlamı; “Yalancının ağzı eğridir...” Bu bir Kurd atasözüdür ve bu söz Türk siyasetçi ve sözde bilim adamlarının Kurd sorunu karşısında içinde bulundukları sendromik durumu açıklamaya yeter, sanırım.
Irak, İran, Suriye, Lübnan, Mısır, Ermenistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Afganistan, Gürcistan, Kazakistan, Rusya ve Anadolu’da konuşulan bir dil ve 40 milyon civarındaki nüfusuyla bir halk tüm baskı ve soykırımlara rağmen hala ayakta kalıyorsa eğer, bunun bir sebebi vardır. Bu da bu halkı var eden dil ve kültür öğeleridir. Bu ögeler bir günde oluşmadığına göre, tarihin derinliklerine inip sebebi hikmetini görmek gerek.
Tarih kitapları bize Mezopotamya’yı dünya medeniyetinin beşiği olarak tanıttı. Medeniyetin itici gücü yerleşik yaşam (şehircilik), dil ve kültürdür. Sözlük anlamı “ şehir” olan medeniyet, Arapça’ya Arami dilinden geçmiştir. Demek ki medeniyet kelimesinin orta Asya ile bir ilgisi bulunmamaktadır.
Mezopotamya Kurd, Asurî, Kildanı ve Aramilerin ortaklaşa yaşamından boy vermiş zengin bir yaşam ve bu yaşamın yarattığı bir dünya medeniyetidir. Çin, Mısır ve Mayalar’dan çok önce burada insanlık yerleşik hayata adım attı ve kültürün gelişimi burada boy verdi. Antik dünyanın dikkatini çeken bu coğrafya -ne yazık ki- istilacı kavimler tarafından yok edilmeye çalışıldı, ama tüm baskı ve soykırımlara rağmen Kurdler tarih sahnesinden inmediler. Bunun sebebi hikmeti şehircilik, tarım, okuma-yazma, matematik ve bunun gibi ilkleri dünyaya kazandıran Someri, Elam, Kassi, Goti, Haldi ve Médi gibi Ari kavimlerin zengin kültür mirasıdır. Peki, bu zengin kültür mirasının ayakta kalan temsilcilerini değersiz göstermenin nedeni nedir? Sanırım korku olsa gerek! Aksi takdirde Mezopotamya dillerinden birinin medeniyet dili olmadığını söylemek mantığa sığar mı? Sığmaz elbette, aksi takdirde egemen zihniyet Türkî olmayan ve Osmanlının edebiyat, müzik ve devlet lügatinde yer alan Kurdi zenginliği Farsçaya mal etmezdi. Aksi takdirde Kurdi realite kendini dayatınca, durumu kurtarmak için, değersizleştirme politikası yürütmeye çalışmazdı. Ancak Takke düştü kel göründü misali, Kurd ve Kurdistan’ın değerleri üstüne örtülen zulüm perdesi her geçen gün biraz daha aralanmakta ve aralandıkça da emanet coğrafyada devam eden göçmen iktidarı sarsılmaktadır.
“Altının kıymetini sarraf bilir “. Bir dilin kıymetini de ancak kullananlar bilir.
Dil bilimcilere göre, diller zaman içinde sosyal çevre, coğrafik alan ve halk hareketlerine bağlı olarak değişim göstermektedir.
Yine dil bilimci ve tarihçilere göre, Mezopotamya’daki topluluklar Ari dilini konuşuyordu. Fakat bazı araştırmacılar konuşulan dilin Ari dilinin hangi kolu olduğu konusunda net bir bilgi olmadığını söylemektedirler. Öyle olsa bile dünya medeniyetine öncülük yapan Mezopotamya dillerinin medeniyet yarışmasında diğer kavimlerden ileride oldukları tartışma götürmez bir gerçektir.
Rus tarihçi Halfin:” Dünyada masal ve hikâyeleri en çok olan halk Kurdlerdir…” diyerek Kurd kültürüne ve diline haklı bir övgüde bulunmaktadır.
Dr. Izady ise, hazırladığı Kurdçe sözlüğün önsözünde:” Başkaları dilini kendi yapmış, ama Kurdçeyi Allah yaratmıştır…” diyerek Mezopotamya kültür mirasını göklere çıkarmıştır.
Dr. Speizer, Zagros manzumesini oluşturan dört grubun Subaro, Goti, Kassi, Médi ve Lolo toplulukları ile Ararat Kurdler’inin her birinin kendine özgü bir dili olduğunu, bunların ayrı gibi görünmelerine, ya da farklı kelimeler barındırmalarına rağmen dildeki temellerinin aynı olduğunu söylemektedir. Médi/Med dilinin Mekri (Makri) Kurdçesi olduğu ve Avesta’nın da Mekri Kürtçesiyle yazıldığı yine tarihçiler arasında kabul görmektedir. Bu teori Hevart ve Darmis tarafından da desteklenmiştir. İran İzlenimleri” kitabının yazarı Darmis : “Medeler’in dili Avesta diliydi, Avesta dilinin Med dili olduğu, Pers’lerin Med İmparatorluğunu ele geçirdikten sonra bu dili kullandıkları Persepolis yazıtlarının incelenmesi sonucunda da ortaya çıkmıştır.” diyor.
Medler’in kısa tarihçesini anlattığım yazıda Med kralı Astiyages’ın Pers asıllı torununun dedesine karşı gelerek Med sarayını ele geçirdiğini ve ondan sonra İmparatorluğa ait –başta dil olmak üzere- tüm kültür değerleri ve sistemin Perslerce kullanıldığını vurgulamıştım.
Bu konuda Rus tarihçisi Griyeft : “ Persler başta dil olmak üzere tüm kültür öğelerini Med Ariler’den almıştır.” Der.
R.Péşeng, Arap kültür emperyalizminin hâkim olduğu süreçte Kurdler Arapça kelimeleri fazla kullanmazken Farslar Arapçayı daha fazla kullanarak kadim Farsçadan uzaklaştılar, bu yüzden de sade Kurdçe ile yazı yazmak mümkünken Farsçayla yazmak güçtür.” Demektedir. Bundan da anlaşılıyor ki göçmen halklar etkisine girdiği medeniyetlerin dilinden çok etkileniyordu. Göçmen Türkler Çin Hint sınırında kurdukları egemenlik sürecinde yerel halkların dillerinin kullanarak URDUCA dilini yaratırken, Anadolu’da da Kurd ve Arab-ı İslam etkisiyle de Osmanlıca dilini yaratmışlardır.
Dünya dilleri ile ilgili çalışma yapan bir Fransız yayın organı zengin diller sıralamasında Kurdçeyi 31. sırada gösterdi. Devlet olanağına sahip Farsça 36, Türkçe ise 25.sırada yer bulmuştur. Devlet ve iktidar olanağından yoksun olan Kurdçenin 36. Sırada yer bulması ancak kadim kültür zenginliğiyle açıklanabilir, zira tüm istila ve baskılara rağmen hala Orta Doğuda Arapça, Farsça ve Türkçeden sonra en çok konuşulan dil olarak yaşamaya devam etmesi başka nasıl açıklanabilir? Altay dil ailesine mensup Türkçe ile Sami dil ailesine mensup Arapçadan da tamamen farklı olan Kurdçe, gramer ve temel fiiller bakımından Sanskritçe, Farsça, Gurcice, Osetçe, Tacikçe, Peştuca, Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça ve diğer Hint- Avrupa dilleri ile önemli benzerlikler taşımaktadır. Bunun yanı sıra Farsça ve Türkçeden de tamamen farklı, kendine özgü zengin kelime hazinesi, morfoloji, fonoloji ve gramer kuralları da vardır. Fransızca, Rusça ve Arapçada olduğu gibi, Kurdçede de adlar eril ve dişil olarak cinslere ayrılarak ifade edilmektedir. (2.bölümde açıklayacağım) Ancak bu özellik Farsça ve Türkçede bulunmamaktadır.
Çünkü Farsça ve Türkçe göçmen dilleridir.
Bu göçmen halklar Çin, Hint ve Kurdler sayesinde yerleşik yaşama kavuşmuşlardır.
Kısacası yerleşik yaşam, yani medeniyet üretimle ilişkilidir ve bu ilişkiden de dil ve kültür boy verir.
(Devam edecek)
KAYNAK:
*R.Péşeng-“ Kürt Milliyetçiliğinin Altyapı Analizi”
*A.Karduxos- “Medeniyet” (mkl)
Fikret Yaşar-Yüksekova Haber