Reşit YAMAN
Yazar
Yılmaz Güney'in o ünlü filmi Sürüden değil, kişilikleri yok edilmiş, kul ve sürü haline getirilmiş bir halktan söz ediyorum. O halkı izleyince demokrasinin ve özgürlüğün insan yaşamında ne denli önemli ve gerekli olduğunu anlıyorsunuz.
O ülkede demokrasi yok. Özgürlük hiç yok. Seçim yok. Babadan oğula geçen ilkel bir yönetim şekli var. İnsanlar kul edilmiş bir kişiye. O kişi bir ilah haline getirilmiş. O yapay ve zorba ilahlara tapıyorlar ve öldüklerinde bile o ilahların tepeden onlara baktıklarına ve onları denetlediklerine inanacak kadar korkutulmuşlardır.
Milyonlarca insanı var o ülkenin ama tek kişisi karar verir. Ordusu da, sözde meclisi de o zatın ağzından çıkacak bir lafa bakıyor ve noter görevi yaparak rollerini yerine getiriyorlar. İnsanlara ağlayın diyorlar topluca ağlıyorlar, alkışlayın diyorlar topluca alkışlıyorlar. Sürü gibi Çobanı ne istiyorsa ona uymak zorundalar. Ne karşı çıkacak güçleri var ne de şikayet edebilecekleri bir mercileri. Eleştirmek de ne hadlerine. Çaresiz kılınmışlar. Ama hiç mi halkın suçu yok? El- bette var. O sözde ilahları yaratanlar onlar değil mi?
Bir de çıkarları gereği o sözde ilahı ayakta tutan ve yaşatan, yalakalardan oluşan bir halka var. O menfaat çetesi sürekli olarak halka o yapay ilaha tapmaları için gaz verir. Suriye'deki bir avuç insanın Esed'i ayakta tutması gibi. Onu yaşatmak için ellerinden geleni yaparlar. Bu hal uzun yıllar devam edince de o halk tamamen kişiliksizleştirilerek köleleştirilmiş olurlar, artık insani haklar nedir bilemez duruma gelirler. Çünkü insan hakları gibi şeylere tamamen yabancı hale getirilmişlerdir.
Sadam'ı idam ettikleri halde Iraklılar hala ondan korkuyorlardı. Ruhu gelip yine kafalarını koparacak korkusunu yaşayan binlerce Iraklı vardı. İçlerine sinmiş o korkuyu hemen söküp atmak kolay olmadı.
Kuzey Kore'nin diktatörünün ölümünü izlediniz. Orada bir hafta boyunca yaşam dondu adeta
Diktatörün babası ölünce ağlamayanların başına gelenleri bildikleri için o halkın korkudan, o soğukta eldiven ve başlık da yasaklandığı için nasıl ağladıklarını, kendilerini paraladıklarını ve nasıl komik bir durum meydana getirdiklerini gördünüz.
O zavallı halka acıdım. Zorbalık yüzünden nasıl da çaresiz hale sokulduklarını, zulüm edildiklerini izledikçe özgürlüğün ve demokrasinin önemini bir kez daha anlıyor insan.
Peki, sürü haline getirilmiş böyle bir toplum ne yapabilir? Yaratıcılığı olabilir mi? Düşüncesini ve fikrini açıklamaözgürlüğüne sahip olmadığı için ileri gidebilir mi? Örneklerini gördük, eğer Irak'ta demokrasi ve özgürlük olsaydı Amerika oraya girer miydi? En azından muhalefet olsaydı Sadam'a hatasını söyler onu yanlış yola sapmaktan alıkoyardı. Muhalefet özgürlük demek. Muhalefet olmazsa tek tip düşünce, tek tip politika ülke yönetimine hakim olur. Yanlış da olsa doğru da olsa o tek tipililik kabul ettirilir. Bunu Hitler de Musolini de ve diğer demokrasi si olmayan ülkeler uyguladı. Sonuçlarını gördük ve görmeye de devam ediyoruz.
Tek tip halk, tek dil, tek ırk, tek din, tek lider... Eğer çözüm olsaydı Araplar tek devlet olurlar ve daha ileri giderlerdi. Demek ki tek tip düşünce veya politika yani tek tiplilik asla çözüm değil ve er veya geç iflas etmeye mahkûmdur. Çünkü yapay bir oluşumu zorbalıkla devam ettiremezsiniz. Onu ancak özgürlük ve demokrasi içinde yaşatabilirsiniz. Ne zaman ki çıkar çetelerinin yarattığı bu yapay ilahlardan halk kurtulur o zaman insanlar insanca bir yaşama kavuşurlar. Unutmayalım ki bu yapay ilahları biraz da biz bilgisizliğimizden ve acizliğimizden yaratıyoruz. Sürü olmamak için kendimize güvenmemiz ve bilgi gücümüzü kullanmamız lazım ve galiba tek silahımız da o olmalı. Çünkü bilgi tüm sırları, yapaylıkları ve kapıları açan tek ve en güçlü silahtır.