İnsanı yaşama bağlayan en önemli özellik umut ve özlemlerinin yaşamı bulmasına olan inancıdır. Ne zaman ki bu umutlar tükenmeye yüz tutar, işte o zaman toplumsal kopuklaşmalar, bölünmeler ve kaotik süreç başlar. Dünyada en korkunç olanı bir halkın umutlarını tüketmek yada hayalleriyle dalga geçmektir. Kürt halkı 87 yıllık Cumhuriyet tarifinden bu yana kendisine karşı yapılan tüm antidemokratik uygulamalarına rağmen umudunu korumuş birileri bizi anlar özlemiyle var gücüyle diğer halklarla beraber yaşamını koşullarını yaratmışlar ve yaratmaya devam etmektedirler. Tabii sabrında bir sınırı olduğunu herkes bilir. Kürtlerde bu sınırın kıyısında yürümektedirler. Kürtlerin bu iyi niyeti sürekli suiistimal edilerek kandırmaya çalıştılar.
Kürtlerin en hassas oldukları nokta da Kürtleri etkisizleştirip teslim almanın politikasını derinleştirmişlerdir. Kürtlerin siyasi iradeleri olan Belediye Başkanları ve Siyasi temsilcilerinin kelepçelenerek tutuklanmalarını doğallaştırdılar.
Hükümetin politikasının ne olduğu, Başbakanın her konuşmasında ortaya çıkmıştır. Hükümet demokratik çözüm düşünmüyor. Tek düşündüğü devletin verdiği kırıntıları neden kabul etmiyorsunuz diye Kürt halkını suçluyor. Dikkat edilirse Başbakan konuşmalarında Kürtler ile ilgili bölümde her zaman sesini yükseltiyor. Kürt halkının siyasi temsilcilerini azarlıyor. Kürtler önlerine ne konulursa kabul etmelidir. Bir şey talep etme hakkı yoktur. Zaten yapılan yapılmıştır. Bireysel olarak dillerini kullanabilirler, konuşabilirler, okuyup yazabilirler, türkü söyleyebilirler ve dinleyebilirler. Ama toplumsal hak isteyemezler. Toplumsal hak istemek ayrı bir millet olmaktır. Bu da kesinlikle kabul edilemez deniliyor. Türkiye de sadece hükümet değil çeşitli çevreler yandaş basın Kürtlere hükümetin tasfiyeyi amaçlayan politikalarını kabul etmesini dayatıyor. Kürtler toplumsal hakları olmasına rağmen farklı bir halk olarak görülüyor. Herkes de biliyor ki Kürtler çok haklı bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütüyor. Kürtler direnişi ile bu zulüm ve acıya son vermek istiyorlar.
Kürt siyasetçilerinin ve halkının tüm barışçıl çabalarını AKP hükümetinin görmemesi ve bu iyi niyete karşılık olarak kendilerine karşı geliştirilen operasyonlar, gözaltılar ve tutuklamalara son vermelidir.
Hükümet ya Kürt halkının sabrını ve irade gücünü deniyor ya da kendisinin iradesizliğini böyle maskeliyor. Bunun için eğer AKP hükümeti böyle bir niyeti varsa derhal terk etmelidir. AKB ve Başbakan şunu iyi bilmelidir ki Kürtler bu 87 yıl içerisinde nice Başbakanları ve partileri sandığa gömerek siyasetin tozlu rafına kaldırdılar. Kendileri de aynı akıbeti yaşamak istemiyorlarsa Kürtleri umutlandırdıkları barış yolunda samimi davranarak her kesim ile görüşüp fikir aldıkları gibi bu sorunun muhataplarıyla görüşüp pratik adımlarını atarak barışın yollarını açmalıdırlar.
Eğer ona güçleri yoksa bu halkın hayalleriyle oynamasınlar. Ve bugüne kadar diri tuttukları umutları tüketmesinler.