İNSAN İLE ŞİDDET
Toplumda insanlık ile bağdaşmayan, çocuklara ve kadınlara uygulanan şiddet, tecavüz ve ölüm görüntülerini medya da yeteri kadar okuyor, görüyoruz veya gösteriyorlar. Toplumun şiddet ve diğer sorunların çözümü için resmi ve sivil tüm kurumların sorunlara objektif, zamana yaymadan, gerçeklikten uzaklaş(tır)madan durumun net olarak tespit edilmesi ve çözülmesine yönelik bir şeyler yapmaları gerektiği/gerekliliği kadar önemli olan, İnsanların neden bir birine şiddet uyguladığıdır? Şiddetin öylesine sıradan bir gerekçesi olmadığı gibi topluma yansımasıda sıradan bir durum değil. Bizler farkında olmadan şiddet toplumu büyük bir felakete gebe bırakıyor. Gerçeği yaşananlar olaylar felaketin doğup büyüdüğünü bile gösteriyor, ama farkında değiliz çünkü harese halindeyiz. Şiddet, toplumları insan olma kimliğinden uzaklaştırıyor. Zehirleyerek zamanla ölümü/öldürmeyi sıradan ve zevk haline getiriyor. Bu durumda acı ve kabullenmesi zor olan ise yaratılışı Çok Onurlu, şerefli olan insan, neden şiddet yanlısı olarak toplumun ruhunu kirletiyor veya bu ahlaksızlığa sessiz kalıyor. Öncelikle şunu belirteyim çocuğa, kadına, insanlığa yapılan şiddet, tecavüz ve ihanettin gerekçesi insanın bozulmasındandır. İnsanın bozulması sıradan bir bozulma değildir. Bozulması tereyağı gibidir. Hâlbuki süt bozulduğu zaman lor, yoğurt bozulduğu zaman çökeleğe dönüşürken bozulmuş tereyağı ise zehire dönüşüyor ve hiçbir yapımda kullanılamaz. İnsan eşref-i mahlûkattır şiddetti ortaya koyması ise onun zehirli hale gelmiş olmasındandır. İnsanın Zehirli hale gelmesi hayvandan daha aşağı bir ahlaka sükût ediyor, canavarlaşıp dünyayı kendisine zindan, uyku ve hayali haram, anlamsız bir yaşamı her ne kadar mitolojikte olsa akrep gibi zehrini toplar başta kendisini yar edene, Var edenin hem cinsine, kendi parçası olan çocuklarına ve insanlara zehrini hayvanca boşaltarak şiddet uyguluyor, öldür(t)üyor.
Şiddet toplum bazında ise hafife alınmayacak büyük bir ahlaksal problemin başlangıcıdır. Eski roma imparatorluğun yıkımından 400 yıl önce başlayan bir gelenek vardı. Bir kral veya krallar imparatorluğu ziyaret ettiklerinde ziyaretin şerefine imparator arenada gladyatörleri savaştırırdı. Bu kavga esnasında gladyatörlerden birinin diğerini yenmesi ile kral veya imparator zevkleri veya o anki duygularına göre nasıl zevk alacak ise elinin başparmağını yukarı kaldırdığında yenilenin öldürülmemesi veya yaşamda kalması, başparmağını aşağıya doğru işaret etmesi ise yenilenin öldürülmesi anlamına gelir öldürtürdü. Bu ölüm zevkine yılar geçtikçe arenaya halkta katılmaya başladı yenilen gladyatörün yaşamına halk hep beraber yaşa yaşa yaşa öldürülmesine ise öldür öldür..öldür diyerek artık ölümü, öldürtmek ve ölümü izlemek zevkli hale getirilmişti. Tarih bilimcileri roma imparatorluğunda yaşanan bu süreç halkın ölüm/öldürtmelerden zevk alması, insanların değersizleşmesi toplumun iliklerine kadar işlediği bu ahlaksızlık ve kan zevki toplumun/imparatorluğun çözülme tarihi olduğunu belirtiyorlar.
Bugün 21. Yüz yıldayız Türkiye'de basından öğrendiğim kadarı ile sadece 2018 yılının 31 gün süren Ocak ayında 28 kadın öldürüldü. İnsanların ölümleri neden bu kadar sessizlik içinde ve sıradan bir hal almış bu bizim ahlaksal olarak çöküşümüz olabilir mi? Şiddete karşı olan duyarsızlığımızı daha iyi ifade etmek için basit bir örnekleme daha ifade edeyim, Ortadoğu coğrafyasında veya dünyanın herhangi bir diyarında bir hayvanın ayda 28 insanı öldürüp, parçalamış olsaydı bu olayı biz insanlar duyduğumuzda bize çok vahim/hayret verici/olağanüstü bir durum olarak algılanacak birleşmiş Milletler, Avrupa parlamentosundan, konseyinden tutun, dünyadaki tüm biyologlar, sağlık kurumları dahil herkes bir araya gelecek yahu Nasıl oluyor da bir hayvan bir ayda 28 insanı öldürüyor. diyerek tüm insani duyguları kabaracak bu olaya bir çözüm bulmak için BM kriz masası oluşturulacak(tı) ama insan kendi cinsini zevkle öldürüyorken hiçbir problem yok. Bu nasıl vahim bir çelişki değil mi Ne yazık ki bu çelişkiyi de yaratan biz insanlarız. Hani şair diyor ya Allah'ın cennetini bile hayal etmekten korkuyorum çünkü hayallerime kâbusu saldırtacak olanda insandır.
Kadınlar bu kadar acımasız şiddette ve tecavüze maruz kalmalarından dolayı Sürekli hayata güvercin ürkekliği ile acı çekerek yaşadıkları, korktukları ve güvenmediklerini söylemelerine rağmen hayatın sahiline uzanıp bir dalganın kendilerini bir limana-erkeğin kollarına- sürüklemesini bekliyorlar. Bu paradoksun da olmaması için kadın reklam aracı ve toplumun paryası olmadığını kendi tarihsel, sosyal ve kültürel gerçekliğin farkında vararak yaşayan, direnen bir irade ile saçı uzun aklı kısa misyonundan ve çelişkilerinden kendini alı koyması ümidiyle. Sevgi saygılar.