SON DAKİKA

İktidardan gidecekler, yargılanacaklar!

23 Haziran, 2017 07:01 Güncelleme: 23 Haziran, 2017 07:01 İktidardan gidecekler, yargılanacaklar!

Bugün perşembe, 22 Haziran 2017.
Pazartesi sabahından beri bütün günlerimi Çağlayan Adliye Sarayı'nda  geçiriyorum.
Adliye koridorları kâbus gibi.
Çünkü adaletin esamesi okunmuyor.
Kime kulak verseniz, biraz vicdanınız varsa içiniz acıyor.
Başörtülü başörtüsüz, Türk Kürt, Alevi Sünni kime başınızı çevirseniz, koca memleketin nasıl haktan hukuktan yoksun bir dönemden geçtiği çırılçıplak ortaya çıkıyor.
Sanık yakınlarından, sanık avukatlarından dinlediğiniz haksızlık ve hukuksuzluk hikâyeleri, hele o 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yaşanan Kara Perşembe nasıl içler acısı zamanlardan geçtiğimizi çırılçıplak sergiliyor.
Adliye koridorlarının nabzı öyle atıyor ki, bu memleket böyle gidemez, bir gün gelir patlar.
Bu kadar adaletsizliği, bu kadar hukuksuzluğu taşıyamaz Türkiye.
Adliye koridorlarındaki kâbus gibi havayı teneffüs ettiğiniz zaman, Türkiye'nin hukuk ve özgürlükten ne kadar uzak olduğunu çok daha iyi görebiliyorsunuz.

Türkiye'nin sıfır hukukla, sıfır özgürlükle gideceği yer kaostur, cehennem çukurudur.
Çağlayan koridorlarında geçirdiğim dört günün özeti bundan ibaret.
Erdoğan'a hayır demekten ve demokrasi kapısını aralamaktan başka çaremiz yok.
Bunun için Kemal Kılıçdaroğlu'nun herkesi kucaklayarak başlattığı ADALETyürüyüşünün kıymetini bilmek lazım, desteklemek ve katılmak lazım.
16 Nisan'ın devamı ancak böyle gelebilir, demokrasi kapısı ancak böyle aralanır.
Perşembe sabahı saat 10'da başlayacağı ilan edilen duruşma, saat 10.40 oldu, 10.55 oldu hâlâ başlamadı.
Kapının önündeki kalabalık büyüyor.
Eziyet zamanı kapıyı çalıyor.
Bir köşede, başörtülü genç bir kadın kendi başına ağlıyor. Neden diye soruyorum, başını çeviriyor.
Saat 11, bir saat geçti hala ses seda yok.
"Dünkü gibi on bir buçuğu bulur" diyor bir avukat dost...
11.20, duruşma salonuna giriyoruz.
Nazlı Ilıcak gelmiş, Mehmet Altan yok.
Ahmet Altan ekranda.

 


10 ay sonra ilk kez sesini duyuyorum. Mahkeme Başkanı, hakkındaki iddiaları özetliyor.
Saat 11.45.
Ve Ahmet en nihayet savunmasına başlıyor.
Hukuk pornosu...
Sevgili Ahmet kendisini, Nazlı Ilıcak'ı, Mehmet Altan'ı, darbeci ve terör işbirlikçisi ilan eden bir zavallı iddianameyi böyle niteliyor.
Savunmasının başlığına gelince:

Bir iddianamenin
hukuk pornosu
olarak portresi...

Tam Ahmet Altan'lık bir başlık atmış.
Tuhaf bakışlı adam!
Özledim arkadaşımı.
Neredeyse bir senedir masa başındaki o gürültülü, kahkahalı sohbetlerimizden uzak kaldık.
Mahkeme heyetinin sağ tarafında, yüksekteki ekrandan seyrediyorum Ahmet'i.
Yazımın başlığına savunmasından bir cümleyi koyuyorum:

AKP iktidardan gidecek.
Ve yargılanacaklar!

Ahmet Altan'ın savunmasının altına ben de imzamı atıyorum

O savunmasını yaparken, ben de bazı bölümlerini yazıma seçiyorum:

YALANLAR
Benim hakkımda söylenen yalanları gördüğümde,
15 Temmuz'dan sonra hapse atılan binlerce insanın nasıl bir hukuk katliamının kurbanı

olduklarını daha iyi anladım.
Hakkında yalan söylenen tek insan
ben olamayacağıma göre bu tür
yalan dolu iddianamelerin zehirli bir sarmaşık gibi yargıya dolanıp onu boğduğunu
kabul etmemiz gerekiyor.

HUKUK MEZBAHASI
Bu iddianameyi okuduğunuzda,
içinde sanıkların, sanık
sandalyelerinin, avukat sıralarının,
silahlı jandarmaların, kürsülerin,
diye adlandırılan yerlerin nasıl bir
hukuk mezbahasına
döndürüldüğünü   rahatça
kavrıyorsunuz.
Bu iddianamede kanıt yerine sadece savcının suçlamaları var, onlar da yalan.
Artık hukuktan vazgeçtim biraz
utanma duygusu arıyorum.
Ama o da yok.

SAYIN YARGIÇ;
Bu savcının, lafı evirip çevirip bizimle
ilgili iddianamenin sonunda

“darbecilerle eylem birliği içinde
olduğumuzun kanıtı” diye ortaya koyduğu
benim söylediğim iki cümle.

“AKP iktidardan gidecek. Ve yargılanacaklar”cümleleri.
AKP'nin iktidardan gideceğini söylediğim
için savcı üç kere ağırlaştırılmış
müebbet hapse
çarptırılmamızı istiyor.

Üç müebbet bana az geldi.
Bunu altı müebbede çıkarmak için bir daha söyleyeyim:

AKP iktidardan gidecek.
Ve    yargılanacaklar.

DİNBAZ  İTTİHATÇILAR!
AKP'liler “dinbaz İttihatçılara” dönüştüler.
Baskıyı artırdılar
ve ülkeyi yönetemiyorlar.

Enver Paşa ile Erdoğan'ın
benzediğini söylüyorum.
Çok benziyorlar gerçekten de.
Enver dünyadaki Türklerin lideri
olma hayaliyle Osmanlı'yı çökertti.
Erdoğan da dünyadaki

Müslümanların lideri olma
hayaliyle Türkiye'yi
tam bir çöküntüye soktu.

ASKERİ  VESAYETİN PAŞALARI GİBİ
Askerî vesayetin paşaları
Türkiye'yi gelişmiş dünyadan
koparmak
istiyordu.

Erdoğan ve AKP bugün  
bunu gerçekleştiriyor.

Paşalar yargıyı ve hukuku
yok etmek istiyordu.

Bugün yapılan aynen bu.
Paşalar bütün muhalifleri, bütün demokratları hapsetmek istiyordu. Bugün yapılan bu.
Paşalar bütün medyayı denetim
altına almak istiyordu.

Bugün gerçekleşen bu.

KORKAK, ÇIKARCI GAZETECİLER!
Sayın Yargıç,
Ben “Balyoz” haberlerini yayımladığımda
askerî vesayet hâlâ devam ediyordu.
Bugün AKP'nin medyası olduğu gibi
o zaman da askerî vesayetin medyası vardı.
Bugün korkak ve çıkarcı
gazetecilerin AKP'ye yaranmaya
çalışması gibi o gün de korkak ve
çıkarcı gazeteciler generallere
yaranmaya çalışıyorlardı.

Eğer benim yayımladığım
Balyoz haberlerinin benzerlerini
daha önce yayımlama cesaretini
göstermiş
olsalardı bu ülke
böyle bir darbe çöplüğüne dönmezdi.

Bu cesareti hiçbir zaman gösteremediler.
Askerî vesayetin baskısı altında
ezilen    solcuların, Kürtlerin, aydınların,
yazarların, gerçek dindarların
acılarına sırtlarını döndüler.

Şimdi medyanın önemli bölümü
aynı utanmazlığı AKP döneminde sergiliyor.

HIRSIZLIK YAPIYORLAR!
İktidarın hırsızlık yaptığını düşünüyorum
ve söylüyorum. Yasalarımıza göre
bunu söylemek suç değildir.

Darbecilik hiç değildir.
Bu iktidar yolsuzluk yapıyor.
Savcı bunları söylememi istemiyor.
Savcıya mı soracağım ne söyleyeceğimi?
Paraları çalsınlar, sonra da çalmayın
diyenleri darbeci diye hapse atsınlar.

Biz de buna hukuk diyelim.

ALLAH'IN BİR LÜTFU
Erdoğan'ın “Allah'ın bir lütfu”
dediği 15 Temmuz darbe girişimi,
AKP ve onun savcıları tarafından
bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Sadece biz değil, muhalefet eden
herkes saçma sapan gerekçelerle
hapse atılıyor.
Amaç, biz ve bizim gibi insanlara
uygulanan hukuk ve mantık dışı

şiddetle bütün toplumu korkutup sindirmek.
Ama bu amaçlarına ulaşamadılar.
Referandum sonuçları, bu  amaçlarına ulaşamadıklarını,    toplumu
korkutamadıklarını herkese   gösterdi.

REZİL BİR BASKI DÜZENİ
“Fikir özgürlüğü yok” demek suçmuş.
160'tan fazla gazeteciyi hapse atacaksınız,
binlerce akademisyeni
tek bir
kararnameyle işten çıkaracaksınız,
bir de “fikir özgürlüğü var”
diyeceksiniz, öyle mi?

Fikir özgürlüğünün zerresi yok bu ülkede.
Askerî vesayet günlerinden bile
daha beter, daha rezilâne bir baskı düzeni
var sadece.

Savcıların yalan söyleme
özgürlüğünden başka özgürlük
kalmadı bu ülkede.
“Fikir özgürlüğü yok” demeyecekmişim.
Savcı beyimiz “dünya dönüyor”
demeyi  de yasaklasın bari.
Engizisyon savcılarını geçti bu savcı.
Her türlü gerçeğe düşman.

CİZRE'DE İNSANLAR
ÖLDÜRÜLMEDİ Mİ?
“Cizre'de insanların öldürüldüğünü”
söylediğim için PKK lehine çalışmışım.
Kaos ortamı oluşturmaya çalışmışım. Dezenformasyon yapmışım.
Duyan da Cizre'de kimse öldürülmedi sanır.
Cizre'de insanlar öldürülmedi mi?
Yaşlı kadınlar, bebekler vurulmadı mı?
Savcının bizden talebi hep aynı:
“Gerçekleri söylemeyin.”

GERÇEKLERİ SÖYLEMEYE DEVAM!
Ben hayatım boyunca gerçekleri
söyledim, bundan vazgeçecek değilim.

Benim hapishaneden korkacağımı, önümde kalan birkaç yılı hapiste geçirmek fikrinden dehşete
düşeceğimi bekleyenler varsa,
onlara da cevabım şu:

Boşuna beklemeyin.
Ben sizin korkutabileceğiniz bir adam değilim.
Önümdeki birkaç yıl için arkamdaki onlarca yılı korkaklık ederek çöpe atacak biri de değilim.

Yaklaşık 10 ay tutukluluğun ardından pazartesi gününden beri beklenen savunma saat 15:30'a doğru bitiyor…
Ahmet Altan'ın savunmasının altına ben de imzamı atıyorum.

Yorum Ekle