Halil İbrahim Cengiz
Hak-Par İzmir İl Örgütü
Uludere yaşanan ve halkımızdan 35 kişinin ölümü ile sonuçlanan katliamı kınamak basının, devletin, türk siyasi çevrelerini olayı saptırarak işin içinden sıyrılmasını teşhir ve kınamak için HAK-PAR İZMİR İl Örgütü, İzmir Konak meydanında Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Teker'in okuduğu basın bildirisi ile bir açıklama yaptı.
Basın toplantısına ,Özgürlük ve Sosyalist Partisi İzmir İl Başkanı, Hak-Par Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Teker, İl Başkanı Ali Reşat Öztürk, il Yönetim kurulu üyeleri Kaya sert Kaya, Bedri Çınar , Mahişeker ilkhan ve diğer partili üyelerin katılımı ile basın bildirisi okundu ve Silahlar sussun Halklar konuşsun sloganı atılarak basın bildirisine son verildi.
Hak Par İzmir İl Başkanı; Ali Reşat ÖZTÜRK
"ULUDERE KATLİAMI İKİNCİ MUĞLALI OLAYIDIR"
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köylüleri, bundan 68 yıl önce Van’ın Başkale ilçesi sınırında 1943 yılında yaşanan 33 kişinin katlinin bir benzeri yaşadı.
28.12.2011 Çarşamba günü gece kaçakçılık yaparak geçimlerini sürdüren 35 Kürt köylüsü F-16 uçakları ile bombalanarak katledilmiştir.
35 masum ve sivil insanımız bu saldırıda katledilmiş, 40 kişilik gruptan sadece 1 kişi sağ kurtulmuş.
Bu vahşet yeni yıla girerken devletin kanlı yüzünü bir kez daha açığa çıkarmıştır. Kürt halkına karşı işlenen suçlara bir yenisi eklenmiştir.
Onlarca yıldır bu yöredeki insanların geçimlerini sürdürmek için katırların sırtında getirdikleri mazot, çay ve sigaranın o yöredeki askeri birimler tarafından çok iyi bilindiği ve bir yanıyla da göz yumulduğu bir gerçektir.
Hangi neden 35 gencin çoğu daha 20 yaşına basmamış bu insanların bedenlerinin, param parça edilmesinin gerekçesi olabilir? Bu bir insanlık suçudur.
Yeni yıla girerken tarih yeni bir insanlık suçunu yazacaktır. Kürt halkı bu katliamların yabancısı değil. Daha dün Dersim katliamı, Zilan, Sason, Kasaplar deresi, henüz belleklerden silinmemiş.
Muğlalı olayının 68 yıl sonra Başkale’den ismi silinebildi. Uludereli’ler ve biz 68 yıl beklemeyeceğiz. Olayın takipçisi olacağımızı ve bütün boyutları ile ortaya çıkartılıp uçluların gereken cezaya çarpıtılacağının takipçisi olacağız.
Bu arada; bu katliam karşısında Türk medyasının olay günü akşamına kadar sessiz kalması bu olayın diğer bir acı yüzüdür. İnsan sayılmamaktan daha büyük bir acı olabilir mi? 35 genç bedenin param parça edilişi haber konusu olamıyorsa demek ki Kürtler bu ülkede insan bile sayılmıyor. Bu durum Türk medyası açısından utanç vericidir. Hak ve Özgürlükler Partisi olarak medyanın bu tutumunu da kınıyoruz.
Genelkurmay ve hükümet tarafından yapılan açıklamalar ise; olayın gerçek yüzünü kitlelerden gizlemeye yönelik gerçekle bağdaşmayan bir tutumdur.
Ne “Terörle Mücadele” bahanesi ne de operasyon hatası açıklamaları sizin bu katliamı yapma konusundaki sorumluluklarınızı haklı gösteremez.
Başta hükümet ve parlamentodaki partiler, sivil toplum kuruluşları ve insanlıktan yana olan herkesi bu olayın sorumlularını açığa çıkarılması ve yargılanması için çaba sarf etmeye çağırıyoruz.
Geçimlerini kaçakçılıkla sürdürmekle zorunlu bırakılan bu insanların katledilmesinin hangi karanlık odakların oyunu olduğunun açıklanması, Kürt kamuoyu ve dünya kamuoyununu rahatlatacaktır.
Hak ve Özgürlükler Partisi olarak, Robaski köylülerine ve Kürt Halkına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Sorumluların bir an önce yargılanması ve hak ettikleri cezaya çarptırılmasını talep ediyoruz.
HAKPAR Mersin İl Örgütü:
Roboski katliamının failleri ortaya çıkartılmalı
MERSİN-“Terörle mücadele bahanedir bunun adı düpedüz katliamdır ve insanlık suçudur” diyen HAKPAR Mersin İl Başkanı Hüseyin Özdemir,”HAKPAR olarak sorumluların bulunarak yargılanmasını ve hak ettikleri cezaya çarptırılmasını istiyoruz” dedi.
“ROBOSKİ BİR KATLİAM VE İNSANLIK SUÇUDUR”
HAKPAR Mersin il örgütü Şırnak’ta yaşanan bombalama olayını protesto etmek amacıyla Taşbina önünde açıklama yaptı. “Kürt katliamını kınıyoruz” pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasını okuyan HAKPAR Mersin İl Başkanı Hüseyin Özdemir, ”Halkımıza yaşattırılan bu acı olayı şiddet ve nefretle kınıyoruz. Parti olarak olayın bütün boyutlarının açığa çıkarılmasının takipçisi olacağımızı, kamuoyu ile paylaşıyoruz” dedi.
Bombalama olayını insanlık suçu ve katliam olarak değerlendiren Özdemir, yıllardır bölgede kaçakçılık yaparak yaşamlarını sürdüren Kürt köylüsünün varlıklarının bilinmesine rağmen yaşanan bu vahşet yüzyıla yakın bir süredir Kürt halkına karşı işlenmiş insanlık suçunun yeni bir halkasını oluşturmaktadır” dedi.
“BU KATLİAMDA TARİHTE YERİNİ ALACAKTIR”
Dersim’de zilan’da Sason ve kasaplar deresinde yaşanan katliamların son halkası olan roboski katliamının da kendisinden öncekiler gibi bir insanlık suçu olarak tarihteki yerini alacağını ifade eden Özdemir, başta hükümet olmak üzere parlamentoda bulunan partilerin sorumluluk duygusu içinde hareket ederek olayın sorumluların açığa çıkarılmasını ve derhal yargılanmalarını talep ettiklerini söyledi.
HAKPAR olarak “roboski” katliamı nedeniyle Kürt halkına başsağlığı yaralılara da acil şifalar dilediklerin belirten Özdemir, yaşamlarını yitiren ailelerden özür dilenmesi gerektiğini ve maddi zararlarının da karşılanması gerektiğini söyledi. Özdemir,”Kürt sorununun çözümünün yakıcılık kazandığı bir dönemde meydana gelen bu vahşeti hangi karanlık odaklarca tertiplendiğinin Kürt Türk ve dünya kamuoyuna açıklamasını tarihi ve insani bir sorumluluk olduğunu belirtiyoruz” diye konuştu.
HAKPAR Adana İl Örgütü
Hak-Par Adana İl Başkanı; Mehmet Ali Keştan;
“Bu katliam, Kürt sorununun şiddetle bastırılması geleneğinin bir sonucudur”
Uludere Roboski katliamı Hak-Par Adana İl Örgütünde yapılan basın toplantısında kınandı.
HAKPAR adana il başkanı Mehmet Ali Keştan , 31 aralık 2011 tarihinde, saat 12:00 de il örgütünde gerçekleştirdiği basın toplantısında, 35 kişinin yaşamını yitirdiği Roboski katliamını kınadığını belirterek, Kürt halkına baş sağlığı diledi,katliamın sorumlularının derhal açığa çıkarılıp yargılanması ve cezalandırılmasını istedi.
HAK-PAR Adana İl Başkanı Mehmet Ali Keştan yaptığı basın açıklamasında şu görüşleri dile getirdi;
“Ülkesi yapay sınırlarla parçalanmış halkımız, bir kez daha insanlığı acıya ve dehşete düşüren görüntülerle karşı karşıya.
Bu kez Uludere Roboski (Ortasu) köylüleri Türk savaş uçakları tarafından bombalanmış, 35 kişi katledilmiş 10’u aşkın insanımız ise yaralanmıştır.
Bu bir katliamdır.
Bu katliam; parçalanmış bir ulusun, emperyalist –sömürgeci devletlerin çıkarlarına kurban edilen bir ulusun, kendi toprağında, kendi ülkesinde “ kaçakçı” durumuna düşürülen bir halkın, açlığa ve yoksulluğa mahkum edilen bir halkın sıkça karşılaştığı acılardan biridir.
Bu kanlı sayfalar ısrarla sürdürülen Kürt sorununun şiddetle, operasyonlarla bastırılması geleneğinin sürdürülmesinin bir sonucudur.
Dersim’de, Zilan’da, Sason’da, Kasaplar Deresi’nde, Kürt coğrafyasının hemen her yerinde benzer olayların yaşanması elbette ki tesadüf değildir.
21. yüzyılda, bunca gelişmiş teknolojiye, istihbarat olanağına, en küçük ayrıntıyı dahi tespit edebilen “Heronlara” rağmen “yanlışlık oldu” denerek Kürt köylülerinin bir saat boyunca bombalanması , şayet Kürt sorununu kan , şiddet ve çözümsüzlük sarmalında tutmaya yönelik bilinçli bir provokasyon değilse Kürt halkına düşmanca yaklaşımın açık bir göstergesidir.
Hak ve Özgürlükler Partisi olarak, Hükümeti, parlamentoda bulunan partileri, bu olayın sorumlularının açığa çıkarılması ve derhal yargılanmasının sağlanması için harekete geçmeye çağırıyoruz.
Hak ve Özgürlükler Partisi olarak Roboski Katliamı nedeniyle Kürt halkına baş sağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyor; sorumluların derhal yargılanmasını ve hak ettikleri cezaya çarptırılmasını talep ediyoruz. “
KONYADA ŞIRNAK ULUDERE KATLİAMINA YÖNELİK, HAK-PAR VE DİĞER PARTİ VE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ KATILIMIYLA BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI
Basın açıklaması sonrası AKP il binası önüne siyah çelenk konuldu. basın aşıklaması metni aşağıdadır.
Basına ve kamuoyuna
Hava Saldırısı Kaza Değil, Planlı Operasyon!
28-12-2011 Çarşamba günü Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Orta su (Roboski) köyü çevresinde bölgede sınır ticareti yapan, günde 30-40 TL kazanmak için bu kışta dağların arasında hayatlarını tehlikeye atan, sivil, yoksul ve köylü Kürt çocukları, Türk ordusu tarafından F16 savaş uçakları ile yapılan hava bombardımanın da çoğunluğu 15-20 yaşlarında olan 35 genç katledilerek hayatlarını kaybettiler. Yaşanan bu katliam tarihe “Devlet Halkını Bombaladı” olarak geçti. Kürt halkına karşı yapılan bu katliam, ne ilktir, ne de son olacağa benzemektedir.
Bundan 68 yıl önce yani 1943 yılında buna benzer bir vahşet tarihe ilk katliam olarak yazıldı. Van ilinin Özalp ilçesinde kaçakçılık yaptıkları gerekçesi ile 33 masum köylü, Sefo deresinde Orgeneral Mustafa Muğlalının emriyle sorgusuz-sualsiz vahşice katledildiler.
Yakın tarihe baktığımızda 1994 yılında yine Şırnak’a bağlı Kuşkonar ve Koç ağalı köylerine Türk savaş uçakları bombalar yağdırmış ve çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu 38 köylü vahşice katledilmiştir. Dönemin genelkurmay başkanı Doğan Güreş bu saldırıyla ilgili açıklamasında savaş uçaklarında bombaları tutan mekanizmaların kayışlarının gevşemesi sonucu bombaların köyün üstüne kazayla düştüğünü iddia ederek vahşeti ve katliamı ört-pas etmeye çalışmıştır.
Ne tesadüftür ki günümüzün Genelkurmay Başkanlığı da Uludere’de ki bu katliama da yanlış istihbarat aldık gibi pervasızca bir yalan beyanda bulunarak ört-pas etmeye çalışmaktadır.Yani 80 yıldır değişen bir şey yok. sivil, köylü, yoksul ve emekçi Kürt halkının başına, bombaları yağdırmaya devam ediyorlar, ardından da kaza veya hata bahaneleri ile ört-pas etmeye çalışıyorlar.Ama artık bunlar işe yaramaz, Kürt halkı – Kardeş Türk halkı ile birlikte bu katliamlara duyarsız değildir, Bu yalanlara inanacak kadar da aptal veya saf değildir. Bunları yapanların yakasına yapışıp hesabını soracaktır.
Yaşanan bu vahşete maruz kalan, bir şekilde sağ kurtulan görgü tanığının ifadelerinden, Köylülerin beyanından ve geçmişte yaşanan benzer katliamlardan da anlaşıldığı üzere, bu vahşet, bir kaza sonucu gerçekleşmiş değildir. Aksine planlı bir saldırı olduğu apaçık ortadadır.
Bölgede görev yapan tüm güvenlik güçleri ve idari yöneticiler, bu çocukların sınır ticaretini yaptıklarını bilmektedirler. Ayrıca bu yollardan ilk defa da geçmiyorlar, hemen hemen her gün bu yollardan geçerek ekmek paralarını kazanmaya çalışıyorlar.
Bir başka iddia ise, Bahsedilen bölgeye ilişkin genel kurmay başkanlığının açıklamasının aksine örgütün geçiş için kullandığı bir bölge de değildir.
Son teknolojik kamera görüntülerinden kimin ne olduğunu anlayamıyorsanız, kime saldırdığınızı da bilmiyorsunuz demektir. O zaman geriye tek bir seçenek kalmakta, bölgede dolaşanlar terörist, köylü ya da kaçakçıdır, sonuçta hepsi Kürt, temizleyin gitsin zihniyetiyle hareket edildiği ortadadır. Buna insanlık suçu denir Sayın Erdoğan !, Sen insanlık suçu işliyorsun Sayın ERDOĞAN !
Kürt Sorunu Şiddetle Çözülemez !
Bilindiği gibi Kürtler ve Türkler bin yıldan fazladır bu topraklarda birlikte barış içinde yaşamaktadırlar. Bu bin yıllık zaman zarfının son yüzyılında Kürtler Türkiye Cumhuriyeti tarafından mağdur edilmişler, ulusal hak ve özgürlükleri şiddetle ellerinden alınmıştır. Cumhuriyetin kuruluş felsefi diğer halkları ve kültürler yok saymıştır.
Çok kültürlü ve çok uluslu olan Osmanlı Devletinin bakiyesi üzerine inşa edilmeye çalı
şılan “Tek Uluslu Devlet Modeli ” Tekçi, ırkçı ve faşist bir anlayışla işe başladı. Bu başlangıç gelecekte çok büyük acıların yaşanmasına yol açacak ve bu coğrafyada yaşayan halkaların başına adeta bir karabasan gibi çökeceği ta o zaman belli olmuştu. Türk kimliği dışındaki diğer tüm kimliklere karşı ret ve inkar politikalarını dayattı. Buna karşı direnen, hakkını, onurunu ve kimliğini koruyan Kürt halkı, Bu felsefenin sahipleri ve temsilcileri tarafından defalarca katliamlardan geçirilmiştir.
Bu zihniyetin ilk vahşeti Erciş-Zilan katliamıdır. Bu katliam geleneği Dersim, oradan Çorum, Maraş, Sivas, Gazi Mahallesi, 2009 Hakkari-Peyanis köyü ve en son Şırnak-Uludere katliamıyla sürdürüle gelmiştir.
Buradan şu anlaşılmaktadır ki cumhuriyetin kurulduğu tarihte 3-4 milyon olan Kürt nüfusu, tüm yok etmeye yönelik saldırılarınız, katliamlarınız ve asimilasyon politikalarınıza rağmen, bu gün 15-20 milyona ulaşmış nüfusuyla bir halk var ve ulusal haklarını talep etmektedir. Bu gasp ettiğiniz haklarımızı vermek zorundasınız. Gelin daha fazla acılar yaşamadan haklarımızı iade edin, barış içinde huzurlu bir şekilde yaşayıp gidelim.
Hükümetin Kürt Politikası
AKP genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik’in kullandığı şu cümle hükümetin zihniyetini çok iyi göstermektedir. Hüseyin Çelik “Ölenlerin arasında gazi ve korucu çocukları da var” dolayısı ile son derece üzücü bir olaydır. Demektedir. İşte görüldüğü gibi AKP zihniyeti faşist ve ırkçı bir zihniyettir. Kürt sorununu çözmeye yönelik bir politikası yoktur, Tam aksine Kürtlere karşı sindirme ve yok etme politikalarında ısrar etmektedir.
KCK operasyonları adı altında tutuklanan binlerce Kürt siyasetçisi ve AKP iktidarı döneminde öldürülen onlarca Kürt çocuğu bu politikaların sonucudur. AKP’ nin bu politikalarının bir numaralı destekçisi ve uygulayıcısı ise Gülen Cemaati ve yandaşlarıdır. Okyanus ötesinden yapılan ırkçı açıklamalarla Kürtlere karşı linç ve katliam politikalarını derinleşmektedir. AKP bu politikalarla Kürt halkının taleplerini baskı ve şiddetle sindirip bitireceğini hayal etmektedir.
Oysa AKP ve Başbakan şunu iyi bilmelidir ki, Kürtleri cezaevlerine atarak ve öldürerek bitiremeyecektir. Kürt halkı bu katliamlara karşı her zaman daha da kenetlenerek birliğini güçlendirecektir. Hiç bir yerde bu katliamlara sessiz kalmayacak her yerde bu katliamları lanetleyecektir. Kürt halkı bu haklı mücadelesini er geç zaferle taçlandıracaktır. Kürtler artık eski Kürtler değildir. Gün ya tam kardeşlik ya da hep birlikte kölelik günüdür.
2005 Yılından bu yana Kürt Sorununun çözümüne yönelik AKP hükümetinin atmaya çalıştığı demokratik ve siyasi adımlar, her defasında geri teperek Kürt Halkına, Yasak, Yargılanma ve Tutuklanma olarak dönmektedir. Kürt Açılımı olarak tanımlanıp Kürt sorununa barışçıl bir çözüme kavuşturmayı amaçladı, ancak AKP buna cesaret edemedi ve paketi eriterek yok etti.
Basın ve Medyanın Tutumu;
Değerli arkadaşlar olayın gerçekleştiği gecenin ertesi günü sabahında saatler geçmesine rağmen Türk basını ve medyası bu çok önemli olaya yer vermemiştir. Dünyanın hiçbir yerinde görülebilecek bir durum değil bu !
Ta ki hükümet yetkilileri bir açıklama yapana kadar. Yapılan açıklamalar çizgisinde yayım politikası izleyen medya, tam anlamıyla halkın yanında değil, devletin yanında olduğunu ispat etmiştir. Devletin politikalarının iflas ettiğini göremeyen kör medya, halkın, muhalefetin, doğrunun ve haklının yanında olması gerekirken tam tersini icra ederek Medya Kuruluşu olduklarını sanmaktalar.
Medyanın ne nitelikte olduğu bilinmektedir. Bir gün sıra, size de elbet gelecek. Bu tutumunuzla yok olup gitmekten kurtulamayacak ve tasfiye olacaksınız. O zaman da biz sizin elinizden tutmayacağız.
90 Yıldır Kürt halkına dayatılan ret ve inkar politikalarının iflas ettiğini ve Kürtleri asimile edemediklerini yaşayarak anladılar. Sorunun kaynağı olan Devlet tarafı, bu politikalar ile bir yere varılamayacağını kabul etti. Bundan dolayıdır ki ret ve inkâr siyasetini artık savunamaz oldu.
şiddet yöntemi artık miadını çoktan doldurmuş bir yöntemdir. Dünya’nın hiçbir yerinde şiddetle bir mesele çözüme kavuşturulabilmiş değildir. Yani dünyanın yapamadığını sen mi yapacaksın Ey AKP !
şiddet hiçbir zaman çözüm yolu olamaz, olsa olsa ancak karşı şiddeti doğurur, var olan şiddet dalgasını yükseltir. Yeni sorunları ortaya çıkarmaktan başka bir işe yaramaz. Son 6 aydır karşılıklı yükseltilen şiddet dalgası, Her gün birlerce veya bazen onlarca insanımızın hayatını alıp götürmektedir. Devletin 90 yıldır uygulaya geldiği bu şiddet yöntemi ile bir yere varılamadığı tecrübeyle sabittir. Bu yöntemin toplumda yarattığı tahribat ve kayıpların haddi ve hesabı yoktur. Bu yöntemde ısrar etmek ne devleti ne de insanlığı istediği noktaya ulaştıramayacağı çok açık bir şekilde görülmektedir. Tabi ki silahların susması Kürt sorununun çözümü demek değildir. Çözüm ancak eşitlik temelinde ve Kürt halkının temel haklarını tanımakla mümkün olabilir.
Basın Açıklamasını Yapan, Ayfer ALMAZ
Konya Siyasi Partiler :Hak-Par, BDP, EDP ve EMEP
HAK-PAR İstanbul; Uludere Katliamını Kınadı
Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) İstanbul İl Örgütü; Türk savaş uçaklarının, Uludere’nin Roboski köyünde yaptığı katliamı, basın açıklamasıyla kınadı.
Taksim Meydanı’nda yapılan ve Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Döğer tarafından okunan açıklamada;
“Bilindiği üzere ‘Terörist sandık gibi basit, gayriciddi gerekçelerle; 28 Aralık 2011 günü, akşam saatlerinde Uludere Roboski (Ortasu) köylüleri, Türk savaş uçaklarının hedefi haline gelmiş, bunlardan 35 Kürt vatandaşımız katledilmiş 10’u aşkın insanımız da yaralanmıştır. Yıllardır bölgede kaçakçılık yaparak yaşamlarını sürdüren Kürt köylüsünün varlıklarının bilinmesine rağmen yaşanan bu vahşet, yüzyıla yakın bir süredir Kürt halkına karşı işlenmiş insanlık suçunun yeni bir halkasını oluşturmaktadır.
Dersim’de, Zilan’da, Sason ve Kasaplar Deresi’nde yaşanan katliamların son halkası olan Roboski Katliamı da kendisinden öncekiler gibi bir insanlık suçu olarak tarihteki yerini alacaktır” denildi.
Terörle mücadele bahanesinin bir palavradan ibaret olduğu, yapılanın bu palavrayla açıklanamayacağını, güvenlik kuvvetlerinin kullandıkları teknolojik cihazlarla, kaçakçılık amacıyla bulunanlarla, kendilerince dile getirdikleri ‘terörist’ görüntülerini ayrıt etmede hiçte zorluk çekmeyecekleri belirtilen açıklamada;
“Halkımıza yaşattırılan bu acı olayı, şiddet ve nefretle kınıyoruz. Parti olarak, olayın bütün boyutlarının açığa çıkarılmasının takipçisi olacağımızı, kamuoyu vicdanı ile paylaşıyoruz.
Başta hükümet olmak üzere, parlamento partilerinin sorumluluk duygusu içinde hareket ederek, olayın sorumlularının açığa çıkarılmasını ve derhal yargılanmasını sağlamalarını talep ediyor; Kürt sorununun çözümünün yakıcılık kazandığı bir dönemde, meydana gelen bu vahşeti hangi karanlık odaklarca tertiplendiğinin, Kürt, Türk ve dünya kamuoyuna açıklanmasının tarihi ve insani bir sorumluluk olduğunu, belirtiyoruz.”
Ağrı Çira ve Hak-Par Uludere Katliamını Kınadı
Şırnak'ın Uludere İlçesi'ne bağlı Ortasu (Roboski) Köyü'nü Türk savaş uçaklarının vurmasının ardından dört bir yandan tepki eylemleri duyulmaya başladı.
Hak ve Özgürlükler Partisi Ağrı il örgütü ve Ağrı ÇIRA Kültür ve Sanat Derneği, Türk savaş uçakları tarafından 35 sivil Kürdün katledilmesini kınamak amacıyla ortak bir basın açıklaması düzenledi.
Şırnak"ın Uludere İlçesi"ne bağlı Ortasu (Roboski) Köyü"nü Türk savaş uçaklarının vurmasının ardından dört bir yandan tepki eylemleri duyulmaya başladı. Ağrı’da 30.12.2011 tarihinde saat: 11:00’da Ağrı belediye iş merkezi önü, deniz bank karşısında Ağrı ÇIRA Kültür ve Sanat Derneği ve Hak ve Özgürlükler Partisi bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya Sanatçı Mizgin Kılıç’ta destek verdi.
Deniz Bank karşısında bir araya gelen Ağrı Çira Kültür ve Sanat Derneği ve Hak-Par bileşenleri katliamın fotoğraflarının olduğu dövizler açtıktan sonra Ağrı ÇIRA Kültür ve Sanat Derneği Başkanı; H.İbrahim Cengiz basın açıklaması metnini okudu.
Ağrı ÇIRA’nın 31.12.2011 tarihinde yapılması planlanan konserin iptal edildiğini açıklayan H.İbrahim Cengiz şöyle devam etti; “Yasını tuttuğumuz bu katliamı lanetliyoruz ve sorumluların hak edilen cezayı çekmeleri için son nefesimize kadar mücadele edeceğiz, eğer merak edenler varsa bunun Kürt halkının kaderi olmadığını herkese göstereceğimizden emin olsunlar ve beklesinler” dedi.
Açıklama şöyle sürdü; “29.12.2011 perşeme akşamı Uludere Roboski (ortasu) köylüleri Türk savaş uçaklarının hedefi haline gelmiş, bunlardan 36 Kürt katledilmiş 10’u aşkın insanımız yaralanmıştır. Yıllardır bölgede kaçakçılık yaparak geçimini sağlayan binlerce Kürt köylüsünün varlığını bilmesine rağmen yaşanan bu vahşet, yıllardır Kürt halkına karşı işlenen suçların yeni bir halkasını oluşturmaktadır.
Kürt halkına karşı yapılan katliamlar neredeyse bir kültür ve moda haline geldi.. Sınır bölgeleri adeta Bit Pazarını andırıyor. İnsanların hayatları bedava fiyatına geliyor. İsterseniz TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in konuşmasına bir bakın; ‘’Eğer bu bir kusursa gereken yapılır.’’diyor. Bu cümle bile, tek başına anlattığımız ucuz yaşam dramını gözler önüne sermeye ve devlet aklının arka planı hakkında bir çok şey anlatmaya yetiyor.
Yani Çiçek’e göre iktidarda bulundukları bir coğrafyanın, her hangi bir yerinde 36 sivil insanın savaş uçakları tarafından katledilmesinin bir açıklaması olabilir. Diğer bir deyişle kusursuz olabilme ihtimalleri var demeye getiriyor!
Elbette ki bu olayın kuşku verici tarafları vardı ve bunları göremeyecek kadar ahmak değiliz. Onun için de toptan suçlayıcı, peşin hükümlü ve art niyetli değiliz ama sonuna kadar takipçisi olduğumuz bu sürecin,bir çok örneğinde olduğu gibi savsaklanıp, sulandırılması bunun bir bütün olarak devlet eliyle planlamış bir katliam anlamına geleceğini de devlete hatırlatma gereği duyuyoruz.
Yasını tuttuğumuz bu katliamı lanetliyoruz ve sorumluların hak edilen cezayı çekmeleri için son nefesimize kadar mücadele edeceğiz.”
H. İbrahim Cengiz’in ardından söz alan Sanatçı Mizgin Kılıç açıklamasında, Türk devletinin Kürt halkının üzerinde uygulamış olduğu bu çirkin katliamı şiddet ile kınadığını açıklayan Sanatçı Mizgin Kılıç Sözlerine şöyle devam etti; “Umarım yaşanan bu acı katliamın hesabı derhal sorulacaktır. Bir sanatçı olarak bu durumda sahneye çıkıp bu konseri gerçekleştirmenin bana yakışmayacağı gibi Ağrı ÇIRA ve Dengê Agirî’nin bu konseri iptal ettiklerini belirttikleri için onlara teşekkürlerimi sunarken Ağrı halkını da bu konuda duyarlı olmaya davet etti”.
Diyarbakır Çıra ve HAK-PAR’dan Ortak Basın Açıklaması
|
Değerli basın mensupları ve mazlum halkımıza,
2012’ye girdiğimiz bu saatlerde dünyanın birçok yerinde kutlamalar varken bizler yas tutuyoruz. Üç gün önce Uludere’nin Ortasu (Roboski) köyünde devletin savaş uçakları, 35 Kürt köylüsünün üzerine bomba yağdırarak onları hunharca katletti.
Dün Dersim’di, Zilan’dı, Nevala Kasaba, 33 Kurşun, Halepçe idi, Şengal idi. Bugün ise Roboski katliamıdır. Roboski artık bizler için Dersim, Zilan, Nevala Kasaba, 33 Kurşun, Halepçe ve Şengal’dir.
Bu ilk katliam değildir ve öyle görünüyor ki son katliam da olmayacaktır.
Halkımız yüzlerce yıldır zor ve baskı altında ezilmektedir. Bu baskılara karşı halkımız hiçbir zaman baş eğmemiş ve her zaman özgürlük mücadelesi vermiştir. Halkımızın düşmanları da her zaman halkımıza savaşı dayatmış, katliamlarla halkımızı bitirmek istemişlerdir.
Bilindiği gibi hassas bir dönemden geçmekteyiz. Bir yandan Ortadoğu’daki Arap Baharı’nın bölge ve ülke üzerindeki etkileri, bir yandan da yeni anayasa hazırlama süreci. Bizler çok iyi biliyoruz ki bu dönemlerde büyük olaylar gerçekleşir ve çoğu zaman bu olaylarda onlarca insan hayatını kaybeder. Bizler onlarca kez bu dönemlerde bu tür olayların şahidiyiz.
Roboski’de yaşanan katliam da bu olaylardan bir tanesidir. Bu olayda aydınlanmayı bekleyen birçok karanlık nokta vardır. Zira sınırların konulduğu günden bugüne birçok sınır köy ve kasabasında insanlar geçimlerini sağlamak için kaçakçılıkla uğraşır. Kaçakçıların yol ve güzergâhları devletçe de bilinmektedir. Bu bilgiye rağmen nasıl olur da çoğu çocuk ve genç olan bu insanların üstüne bomba yağdırılır. Savaş için bütün olanaklara sahipken neden o masum insanların katır sırtında kaskatı kesilmiş gencecik bedenlerin taşınmasını izlediniz.
Bu katliama dair başka iddialar da vardır ki devletin ve hükümetin sessiz kalmaması ve araştırma yapması gerekmektedir. Kaçakçılık yapan bu insanların olay gecesi askerlerce başka bir tarafa doğru yönlendirildiklerine dair iddialar, MİT-PKK ilişkilerine dair iddialar ve yeni anayasa yapım sürecinin bu olaydaki rolü… Sayın Başbakan’ın bu iddialarla ilgili gazetecilere laf yetiştireceğine, gereğini yapmasını talep ediyoruz.
Değerli basın mensupları;
Şikâyetçiyiz!
Her şeyden önce devletin ve hükümetin tavrından şikâyetçiyiz. Türk kamuoyu ve basınından şikâyetçiyiz.
Bu felaket hangi Avrupa ülkesinde yaşansaydı hükümet, en azından içişleri bakanı ve genelkurmay başkanı istifa ederdi. Devlet yetkilileri sessiz kalmaz bir özür dileme gereği duyarlardı.
Bu noktada içişleri bakanı ve genelkurmay başkanı istifa etmelidirler. Cumhurbaşkanı ve Başbakan halkımızdan özellikle de Roboski köylülerinden özür dilemelidirler.
Bu olayın gerçekleştiği gün Türk kamuoyu ve Türk basını sessiz kaldılar. Nerdeyse akşam saatlerine kadar Türk basını olaya dair ne bir görüntü yayınladı ne de bir haber geçti. Bu durum basın ahlakı açısından çok vahim bir durumdur. Öyle görünüyor ki basın, AKP hükümetinin oluru olmadan hiçbir şeyden bahsedecek durumda değildir. Hakeza Türk kamuoyu sessiz kalmakla birlikte, Kürt halkı yas tutarken onlar yeni yılı kutlamanın heyecanına kapıldılar.
Bir kez daha bilinmesini istiyoruz ki ülkedeki en büyük sorun Kürt sorunudur. Bu sorun ret, inkâr, baskı, sürgün ve katliamlarla çözüme kavuşturulamaz. Devlet bu inadından vazgeçmelidir. Bunun için her şeyden önce siyasi ve askeri operasyonlara son vermelidir. Yeni anayasa yapım sürecinde Kürtlerin varlığı kabul edilmeli ve sorunun adil bir şekilde çözümü sağlanmalıdır.
Hak-Par Genel Merkezi Taziye İçin Roboski'ye Gitti
HAK-PAR Genel Başkanı Bayram Bozyel, beraberinde bir heyetle 28.12.2011 tarihinde Türk uçaklarının bombardımanı sonucu katledilen 35 Kürt köylüsü için Uludere ilçesi Gülyazı köyünde kurulan taziye çadırını ziyaret etti. 31 Aralık 2011 tarihinde gerçekleşen ziyarette Genel Başkan Yardımcılarından Hasan Dağtekin, Mehmet Vural, Parti Meclisi üyesi Şeref Yalçın ile Vahit Aba ve Diyarbakır İl Örgütü yöneticileri ve üyelerinden oluşan kalabalık bir grup yer aldı.
Ölenlerin yakınlarına sabır ve başsağlığı dileyen HAK-PAR Genel Başkanı, yaşamını yitirenlere rahmet dileğinde bulundu.
Roboski’de yaşanan katliamın Kürtler için ilk olmadığını, Kürt halkının tarihinin her dönemecinde benzer trajedilerle karşılaştıklarını söyleyen Bozyel, sabırla ve kararlılıkla mücadelelerine devam etmeleri halinde bu karanlık tablonun son bulacağını ve halkımızın özgür ve aydınlık bir geleceğe kavuşacağından kuşkularının bulunmaması gerektiğini ifade etti.
Yaşanan katliamın sorumlularından hesap sorulması için söz konusu olayın peşini bırakmayacaklarını belirtti.
Katliamla ilgili ölenlerin yakınlarından bilgi alan HAK-PAR Genel başkanı ve beraberindeki heyet akşam saatlerinde Diyarbakır’a geri döndü.