İki gün süren sempozyumun konuları, yapılacak anayasa için, zengin bir içeriğe sahipti. Tespit edilen konuları alanında uzman akademisyenler ve STK temsilcileri tarafından sunuldu.
Mecliste grubu bulunan partiler ile HAK-PAR ve KADEP ise Yeni anayasa ile ilgili görüşlerini paylaşmak üzere davetli idiler. Yeni Anayasa ve Hükümet Sistemleri, Hak ve Özgürlükler Rejimi, Yeni Anayasa ve Yerel Yönetimler Rejimi ile Kürt Meselesi Anayasal Çözüm İmkanı başlıkları altında konu ile ilgili uzmanlar tarafından sunumlar yapıldı. Konular arasında;Prof. Dr. Mehmet Turhan tarafından sunulan Hükümet Sistemi Tartışmaları, Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem tarafından sunulan Yeni Anayasa Sürecinde Kuvvetler ayrılığı, Prof.Dr. Yusuf Şevki Hakyemez tarafından sunulan Yeni Anayasanın İnsan hakları Yaklaşımı, Prof.Dr. Mustafa Erdoğan tarafından sunulan Kürt Sorunu Bağamında Kollektif Haklar, Yrd. Doç. Dr. A. Vahap Coşkun tarafından sunulan Anayasada Din ve Vicdan Özgürlüğü yer almaktaydı.
Sempozyumun 2. günü son oturumu Siyasal Partilere ayrılmıştı. Gazeteci yazar Cengiz Çandar tarafından moderatörlüğü yapılan oturuma HAK-PAR, KADEP, BDP katıldı ancak Ak Parti, CHP ve MHP çağrılı olmasına rağmen katılmadılar. Oturuma başlanırken son anda Ak parti Diyarbakır il başkan yardımcısı partisi adına ama daha çok kendi görüşlerini sunmak üzere katıldı. Hak-Par genel başkan yardımcısı Hasan Dağtekin Hak-Par'ı temsil etti. Yararlı geçen sempozyumda, Hak-Par genel başkan yardımcısı Hasan Dağtekin'in sunumunu aşağıda sunuyoruz.
YAPILACAK ANAYASAYA TÜRKİYE’NİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI VE KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN TEMEL ÇERÇEVE
Değerli Katılımcılar
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Diyarbakır Baromuza böyle bir sempozyumu düzenlediği ve bizlere konu ile ilgili olarak görüşlerimizi sizlerle paylaşma olanağını sunduğu için teşekkürlerimi sunuyorum.
Sempozyumun Anayasa çalışmalarına katkı sunmasını içtenlikle diliyorum.
Değerli katılımcılar,
Ben konu başlığı olan Kürt meselesi ve Anayasal çözüm imkânı konusunda temel olarak çerçevenin neler olacağı ve Anayasanın Türkiye’de yaşanan sorunlara çözüm bulunması çerçevesinde neleri kapsaması gerekeceği hakkında görüşlerimi paylaşacağım.
Elbette dünden beri değerli katılımcıların söylediği gibi Anayasanın sihirli bir değnek olmadığı, bununla birlikte demokratikleşme yönünde zihinsel bir dönüşümün de gerçekleşmesi gerektiği fikrine katılıyorum.
Bununla birlikte Türkiye’de yaşadıklarımızdan dolayı, Anayasa başta olmak üzere tüm uygulama yasalarının Türkiye’de yaşanan sorunlara çözüm bulunması temelinde ele alınarak düzenlenmesi gerektiği açıktır. Çünkü temel hak özgürlüklerden tutun tüm alanlarda yapılanların, yani anti demokratik olarak adlandırılan tüm uygulamaların, mevzuatta yasal bir dayanağı bulundu aşikar. Bu yüzden Anayasa başta olmak üzere tüm uygulama yasalarının temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası belgeler de referans alınarak düzenlenmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Bu kapsamda, izninizle, netameli bir konu olan, ancak çözümlenmesini programımızın temel bir hedefi haline getirdiğimiz Kürt meselesi hakkında kısaca bir giriş yapmak istiyorum. Çünkü bunun tespiti ve adlandırılması çözüm biçimi ve anayasal düzenlemeler hakkında bize ışık tutacaktır.
Bilindiği gibi, Türkiye’de 20 milyonun üzerinde Kürt yaşamaktadır. Bunun büyük bir bölümü Kürdistan olarak adlandırılan coğrafyada yaşamaktadır. Bir kısmı ise birçok nedenle Türkiye’nin değişik bölgelerine yayılmış durumdalar. Ancak hala kendi coğrafyasında çoğunluğu oluşturmaktalar.
Yine bilindiği gibi Kürtler tüm ulusal haklarından yoksundurlar. Yani Dili, kültürü, tarihi ve üzerinde yaşadığı toprakları olmasına rağmen yeryüzünde devleti olmayan ender uluslardan biridir. Bu durumu Avrupa Birliği de çeşitli toplantılarında ve belgelerinde teyit etmiştir.
Coğrafyasında çoğunluğu oluşturmasına rağmen kendi kendini yönetme hakkından yoksundur. Dilini ne kamusal alanda ne de eğitimde kullanamamaktadır. Son dönemde Kürt dili konusunda atılan adımlar olumlu olmakla birlikte, bu adımlar, yasal düzenlemelerle beslenmediği gibi kamusal alanda olsun eğitim dili olarak kullanımı olsun henüz bir çözüme ulaşmadı.
85 yıldır yaşananlardan hareketle şunu dile getirebilirim ki; Kürt sorunu bu ülkenin en temel sorunudur ve çözülmemesi halinde diğer tüm sorunları da çözümsüz bırakan bir özelliğe sahiptir. Türkiye’de yaşanan tüm temel sorunların ortaya çıkmasında, ağırlaşmasında, Kürt sorununda izlenen siyasetin büyük bir etkisi vardır. Bu nedenle Kürt sorunu çözülmeden bu ülkeye demokrasi ve barış gelmez, Türkiye çağdaş ve demokratik bir ülke olamaz.
Türkiye, Kürt Sorunu’nu başından beri red, inkar ve baskı yöntemiyle, yok sayarak ve şiddet yoluyla Kürt halkının istemlerini ve mücadelesini bastırarak çözmeye çalıştı. Bunun çözüm olmadığı yaşadığımız acılar pahasına yeterince hatta fazlasıyla anlaşıldı. Bu politika aynı zamanda bu ülkede yalnız Kürtlerin değil, Türk halkının da çektiği acıların, uğradığı ekonomik ve insani büyük kayıpların, kültürel ve sosyal çöküntünün baş nedenidir.
Bu yüzden Kürt sorunu çözüme kavuşmalıdır. Elbet benzer sorunlar dünyanın başka yerlerinde nasıl çözülmüşse Kürt sorunu da ancak öyle çözülebilir. Yani adil ve eşitlikçi temelde bir çözüm. Bu da bir statüye kavuşması ile olanaklıdır.
Peki, Türkiye’nin yeni anayasa çalışmaları ile gündeme gelen ve özünde bir statü ile çözümlenmesi gereken bu temel sorunun çözümüne hazır mı? Konu ile ilgili olarak yaşaya geldiğimiz ve Türk halkını kuşatan bölünme paranoyası aşılabilir mi? Bunun aşılabileceği düşüncesindeyiz. Çünkü bu durum Kürt sorununu çözümsüz bırakmak isteyen politikalar ile yerleşti. Bu politika terk edildiği zaman ve çözüme yönelik adımlar devreye girdiği zaman bunun da aşılabileceği açıktır. Veriler de bunu göstermektedir. Yeter ki bu konuda zihniyet değişimini gerçekleştirelim derim.
Bu noktada, biz, bu sorunun çözümüne ilişkin olarak çözüm adımlarını olabilirlilik noktasında değil olması gerekenler üzerinden açıklıyoruz. Elbet bu alanda olabilirlilikleri dışlayan bir tutum içinde değiliz. Bunları destekler, teşvik ederiz.
Tam da bu noktada Kürt sorunun çözümünün bir statü sorunu olduğu gerçeğini benimsemeliyiz deriz. Bunun dünyada çeşitli örnekleri, uygulamaları vardır. İspanya ve İtalya’da uygulanan özerklik modeli bir örnektir. Bunun üniter devlet modelinde uygulanan bir model olduğu biliniyor. Ve bölgeli üniter devlet olarak adlandırılmaktalar. Birçok örnek olmakla birlikte somut olarak Kanada, Belçika, son olarak Bosna-Hersek ve Irak’ta uygulanan model federal devlet modelleridir. Bizce bu seçenek makuldür, demokratiktir ve Kürt sorununu temel olarak çözüme ulaştıracağı kanaatini taşıyoruz.
Bu seçenekle 85 yıldır yaşanan acılar, kör dövüş, kaos ve şiddetin son bulacağını düşünüyoruz. Böylece Kürt sorununa eşit ve adil bir çözüm sağlanır. Bu çözüm biçimi Kürtlerin çoğunluk oluşturdukları ülkelerinde kendilerini yönetmelerini sağlar. Aynı zamanda self determinasyonu yaşama geçirir. İnsanların barış içinde, eşit ve adil bir yaşamı her alanda hayata geçirmelerini sağlar. Böylece ülke kalıcı bir barışa kavuşur ve kaynaklar gelişmeye ve zenginleşmeye harcanır.
Bu yüzden, bizce yeni anayasa devletin bu biçimde yapılandırılmasını sağlamalıdır. Niyet olduktan sonra bu alanda dünyada eşsiz ve gelişkin örnekler vardır. Hatta Türkiye’nin bu çözüm şekliyle yeni bir örnek de oluşturabileceği olanaklıdır.
Yukarıda federal devletlere örnek olarak bir kaçını saydık. Bunların ve aşağıda sayacağımız diğer örnek devletlerin çok farklı anayasalara, siyasal kurumlara, gelenek ve uygulamalara sahip oldukları açık. Elbet bu örnekleri tıpa tıp birbirine benzetmek olanaklı değildir. Birbirlerine benzemelerini de beklememek gerekir. Kendini, federal olarak adlandırılan ülkeler arasında geçmişte Sovyetler Birliği, Yugoslavya, hatta Kıbrıs günümüzde ise Rusya Federasyonu, Amerika Birleşik Devletleri ki ilk örnektir, Etiyopya, Hindistan, Brezilya, Nijerya, İsviçre, Malezya gibi birbirinden çok farklı özelliklere sahip devletler bulunmaktadır.
Bu bakımdan Türkiye’nin de kendi koşulları gereği bu alanda yeni ve zengin bir örnek oluşturacağı kuşkusuzdur. Bu çözüm biçiminden korkmamak gerektiği, dünyada sayısız uygulamasının bulunduğu ve bu biçimin istikrarlı bir siyasal sistem olduğu yeterince kanıtlandığı ortadadır.
Değerli katılımcılar,
Federal devlet biçiminin özü, birbirine eşit birden çok iktidar merkezinin aynı siyasal sistem içinde bulunmasıdır. Yani sistemin çalışması karşılıklı ilişki ve eşitlik temelinde yürümektedir. Bu sistemde sadece iktidar bölünmüştür. Merkezileşme bulunmamaktadır. Yönetimler arasında eşitlik söz konusudur. Yetkiler dağıtılmış ve paylaşılmıştır. Bizce bununla, idari yapıda merkezileşmenin neden olduğu hantallık da sona erecektir.
Bu yüzden bu modelin; Türkiye’nin hem demokratikleşmesi hem de Kürt sorununa eşitlik temelinde çözüm bulunması; 85 yıldır yaşanan acılara son vermesi ve ülkeyi refaha, özgürlüklere kavuşturması için yapılacak Anayasanın temelini oluşturması gerektiğini önermekteyiz.
Kuşkusuz Kürt sorununun devasa bir sorun olduğunun farkındayız. Bu sorunun siyasal yönü gibi ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla kapsamlı bir sorun olduğunu biliyoruz. Ha deyince çözümlenmeyeceğini de biliyoruz. Ama tüm bunları içeren bir çözüm paketine ve buna uygun bir anlayışa en önemlisi de ülkenin yumuşak, barışçıl bir iklime sahip olması gerektiğinin farkındayız. Bu yüzden öncelikle yapılması ve atılması gerekli adımlar, elbet, bulunmaktadır.
Bu adımların, silahların karşılıklı susması ve hızlı bir biçimde ortamı yumuşatacak bir dizi yasal düzenlemeyi yapmak gerektiği düşüncesindeyiz.
Bu adımlar ile sağlanacak barışçıl ortam, demin önerdiğimiz federalist ve diğer çözüm biçimlerinin tartışılmasını ve hayat bulma koşullarını bizlere sunacaktır. Çünkü demokratik ve barışçıl bir ortamda, birbirimizi anlamaya ve insanları ikna etmeye ihtiyaç vardır. Bu şekilde sorunun kademeli çözümü de sağlanmış olacaktır.
Elbet hem anayasanın hem de uygulama yasalarının temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslar arası belgeleri de referans alarak yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte anayasa aşağıda sunacağımız konulara ilişkin de çözümler içermelidir. Bunlar;
-Vesayet Sorunun sonlandırılması konusuna,
-İdeolojik referanslar konusuna,
-Özgürlükler ve İnanç meselesi ile Laiklik konusuna,
-Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan etnik ve inanç grupları konusuna,
-Yargı alanı konusu gibi başlıca sorunlara çağdaş, özgürlükçü bir temelde çözümler içermelidir.
Değerli Katılımcılar,
Az önce adlandırdığım sorunların çözümü konusunda öneri ve düşüncelerimizi sunmadan önce bu konulara ilişkin düşünce ve önermelerimiz aynı zamanda Kürt toplumunun ve sahip olacağı statünün de normları olarak düşünüyoruz. Ve uygulanması gereken kurallar olduğunun altını çiziyoruz. Biz bunun için varız diyoruz.
VESAYET SORUNU İÇİN;
Bizce, Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve Kürt sorununun çözüme kavuşmasının önemli koşullarından biri vesayetin sona erdirilmesidir. Vesayetin Türkiye’de Ordu tarafından, yani silahlı güçler tarafından, ikame edildiği ve hayatın her alanına sirayet ettiği bir sır olmaktan çıkmıştır. Ordunun her alana sirayet eden hakimiyeti Cumhuriyet döneminde, özellikle de darbeler (27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat) döneminde daha da güçlendiği aşikârdır. Toplum her alanda; yargısı ve üniversitesi, hatta basını ile denetim altına alan askeri oligarşinin vesayeti altına sokuldu.
Vesayetin sona erdirilmesi için, bütün bunların başarılması, yani yeni sivil anayasanın ve öteki yasa ve tüzüklerin militarist kayıt ve bağlardan kurtarılması gerekmektedir.
Bu alanda atılan adımlar, açıkladığımız nedenlerle, Anayasada yer almadan ne sivil ve demokratik anayasa yapılır, ne de demokratik bir topluma geçiş sağlanır.
İDEOLOJİK REFERANS KONUSU İÇİN;
Yeni anayasa Türkiye’nin çoğulcu gerçekliğini görmeli, demokratik ve özgürlükçü olmalı. Bizce herhangi bir ideolojiye atıfta bulunmamalıdır.
Bu bağlamda yeni anayasa Kemalizm’i ideolojik referans olarak almamalıdır. Çünkü yaşadıklarımız, Onun, Türkiye’nin düşünce hayatının ve demokratikleşmesinin önündeki en önemli engellerden biri olduğunu yeterince ispatlamıştır. Bu yüzden Türkiye bu kabuğu kırmadıkça düşünce ve kültür yaşamında özgürleşemez, hayat tarzı ve kurumlaşma alanında demokratik çoğulculuğa ulaşamaz.
Bu yüzden referansını İttihat Terakki'den alan Kemalist ideoloji yeni Anayasanın referansı olmamalıdır. İdeoloji konusunda nötr olmalıdır.
ÖZGÜRLÜKLER VE İNANÇ MESELESİ İLE LAİKLİK KONUSU İÇİN;
Bu alanda temel çerçeve düşünce, inanç ve örgütlenme özgürlüğüdür. Yeni Anayasa bu alanda çağdaş ve demokratik ölçüler getirmeli. Bizce mevcut anayasada olduğu gibi, özgürlükler, ‘ama’larla ve türlü kayıtlarla sınırlandırılıp yöneticilerin ya da yargıçların keyfine bırakılmamalı.
Temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmaması esas alınmalı. Temel Hak ve Özgürlüklere ilişkin uluslar arası belgeler öncelikli olarak referans alınmalıdır. Bu belgeler Anayasa’da başvurulacak kaynaklar olarak kayda geçirilmelidir.
Örgütlenme özgürlüğü esas alınmalı, ülkenin ve devletin bölünmez bütünlüğü gibi kavramlarla oluşturulan engeller çıkarılmalıdır. Sadece şiddetin yöntem olarak kullanılması engel olarak bırakılmalıdır. Ayrılıkçılığı savunan partilerin de kurulabilmesinin önü açılmalıdır.
İnanç özgürlüğü laiklik sorunuyla ve insanların hayat tarzıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu kapsamda nasıl türban konusundaki kısıtlama savunulamazsa, farklı inançta olanlara yönelik baskılar, kayıtlar, eşitsizlikler de savunulamaz.
Bu nedenle, inanç özgürlüğü çerçevesinde, din dersleri zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Böyle bir çözüm bu ülkede sayıları 15–20 milyon arasında tahmin edilen Alevi kitlesi başta olmak üzere, toplumun öteki dinsel azınlıklarını, Hıristiyanları, Yezidileri ve Ateistleri de rahatlatır.
Diyanet İşleri Başkanlığı bizce de lağvedilmeli, Devlet bütçesinden dinlere ve mezheplere pay ayrılmamalıdır. Her dini kesimin kendi harcama ve giderlerini karşılayacak bir düzenlemeye gidilmelidir. Devlet yalnızca inanç özgürlüğünü güvence altına almalı ve kamu düzeninin gerekleri bakımından denetim görevini yapmalıdır.
ETNİK VE DİNİ GRUPLAR KONUSU İÇİN;
Yeni anayasa tüm etnik ve dini grupların sorunlarını çözmelidir. Bu nedenle Anayasa yapım sürecinde katkıları da sağlanmalıdır. Bu bağlamda Süryanilerin, Lazların, Çerkezlerin, Arapların, Pomakların, Ermenilerin, Rumların, Yezidilerin kısaca tüm azınlıkların ve dini gurupların haklarını kullanmaları anayasal güvenceye bağlanmalıdır.
YARGI KONUSU İÇİN;
Türkiye’de yargının durumu hepimizce malumdur. Özce; yargı ve faaliyeti, belli bir ideolojinin temel alındığı, devletin korunduğu, tekçi anlayışın her bakımdan öne çıktığı ve temel insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası belgelerin genel olarak referans alınmadığı bir anlayışın egemenliğindeki yapıdır. Bu yüzde