Kürt Halkının varılan noktada bile yok sayılması, en vazgeçilmez taleplerinin bile kulak arkası edilmesi oldukça düşündürücü. Ne sosyal ve siyasi barışı sağlayacak adil bir anayasa, ne acil yasal düzenlemeler ciddiye alınıyor, gereği yapılıyor. Velhasılı kelam Alavere dalavere Kürt Memet nöbete zihniyeti hala yürürlükte.
20 milyonun üzerinde, bir bütün dünyaca bilinen Kürt Halkı yüz yıl bir rötarla yeniden silkinip uyanmış. İstediği başkasından üstün olmak değil, eşit hak, eşit insan, eşit yurttaş olmak..Kimliğiyle geleceğini sahiplenmek, geçmişi bu günü ve geleceğiyle özgür yaşamak. Bu pazarlık konusu yapılmayacak bir haktır, kimseden beklenilebilir bir lütuf değil.
Kendisini efendi görenin kibirli oluşu, yanı başındakini köle görmesi, ona hükmetmeyi sürdürmesi ise anlaşılmaz bir durum değil. Hal böyle olunca, insan hakları, hak eşitliği bir mücadelenin konusudur. Açıktır ki; özgürlük, eşitlik, adalet değerleri ise sonuna kadar haklılığını koruyabilen, ona özen gösteren bir mücadele sonucunda kazanılabilir.
Hak - hukuk için mücadelenin şiddet yoluyla yapılmasının birçok bakımdan doğru olmadığı kanaatindeyim. Şiddetin 12 Eylül ve devam eden rejimle geldiğine, şiddetin Kürt Halkının önüne ısrarla sürüldüğüne, adeta onun kucağına bırakıldığına inanıyorum. 12 Eylül rejimi hukuki, fiili, kurumsal yanlarıyla yaşam içindeki olumsuz durumunu ne yazık ki bu gün de koruyor.
700'ün üzerindeki can ölüm sınırında.
Hiç kimse emirle kolay kolay ölüme yatmaz. Peki, özgürlük, eşitlik, adalet için ölüm göze alınabilir mi? Ortaçağ Avrupa'sında doğruyu söylemekten vazgeçmeyen yüzlerce bilim insanı kilisece nasıl hunharca katledildi. Öyle ya, varsın dünya dönmemiş olsundu, ne çıkardı bundan. Doğruda ısrar o bir avuç bilim insanına mı kalmıştı yani diye düşünülebilir. Bilelim, kabul edelim ki; gelecek için, yaşanılabilir aydınlık bir dünya için başlangıçta daima bir avuç insan mücadele eder. Ne yazık ki bu böyle bir realitedir.
AKP'nin, Başbakan Erdoğan'ın ayağı neden sonra yer tuttu. Askerin boşalttığı siyasetin egemenlik alanına gelip kendisi oturdu. Askerin kışlasına çekilmesi demokrasi adına önemli bir gelişme, buna diyecek yok. Onun boşalttığı yere kendisini sultan gibi gören, uygun görürse ahaliye haklarını bahşeden, sadaka veren bir başbakanın oturması ise açık söylemek gerek, toplum için ağır bir yüktür. Bu yumurtadan civciv, bu otorite heveslisi zihniyetten demokratik gelişme çıkmaz.
700 üzerindeki can an be an eriyorlar.
Yöneten durumundakiler kibirli, umursamaz,
Yönetmeyi hak etmekten uzaklar.
Yakışıksız, inandırıcılıktan uzak bir dezenformasyon yürürlükte.
Yalanlar, yanlışlar uçuşuyor
Ateşle oynuyorlar
Başbakan hesabını kudretli bir reisicumhurluk üzerine kurgulamış,
Onunla kalkıp onunla oturuyor.
Kudretli, ihsan bağışlayan ve dediğim dedik bir sultan olma hevesi var.
700 can ölüm eşiğinde
Kürt halkı çok şeyin farkında,
Neyi kaybedip, neyi kazanabileceğini görüyor,
Evlatlarını sevgi ve şefkatle sahipleniyor.
İnsanlar Ölüyor!...
Hey orada kimseler yok mu?
Başbakan duymuyor mu şu ürkütücü ölüm sessizliğini
Başbakan Erdoğan'ın kendine demokratlığı artık gayet iyi tanınıyor.
Başbakan Kürt halkına bile İslamiyet'i öğretmeye kalkıyor.
Pantolon dizleri namaz kılmaktan yırtılmış Kürtlere ders veriyor.
Kendisini unutacak kadar cemicümle Müslüman'a dua eden Kürtlere
Başbakan hırslı ve kudretli olmaya çok hevesli.
Padişah yetkisinde, itiraz edilemeyen bir Reisi cumhur olmayı iyice kafasına koymuş
Ne diyelim yani
Allah cemücümle Müslüman'ı onun reisi cumhurluğundan korusun