DOĞUBAYAZIT' DA ESKİ RAMAZANLAR
Gelin hep birlikte 55 yıl öncesine Doğubayazıt'a zaman tünelinde bir yolculuk yapalım.
O yıllarda Doğubayazıt'ta Ramazan ayı nasıl geçerdi? Ve nasıl Ramazan'a hazırlık yapılırdı?
O dönemde Doğubayazıt üç mahalle, ufak bir çarşıdan ibaret 5-6 nüfuslu bir ilçeydi.
Zira Yukarı Doğubayazıt'tan ovaya inişte nüfusun çoğu Erciş, Iğdır, Kahraman Maraş'a göç etmişlerdi.
Kentte 7-70'e herkes birbirini tanırdı...
Ramazan ayına birkaç gün kala her evin reisi Ramazan ayı için çarşıya alışverişe çıkar ve aylık gereksinimlerini karşılardı.
Mahallelerdeki yoksul ailelerin gereksinmelerini de mahalledekiler el birliğiyle karşılarlardı.
Ramazan boyunca yoksullar her iftarda bir eve konuk olurlardı. O ev konuk ettiği yoksulun sahur yemeğini de verirdi.
Şu anda eski sebze halinin bulunduğu yerde kerpiçten yapılma bir camii vardı. Camiinin içinde bir tahtadan bir balkon vardı. Hanımlar burada namaz kılarlardı.
Camii de ezanı iki kişi okurdu. Çok güzel davudi sesleri vardı. Bunlardan bir Lezgi çavuştu.(Yıldız) Diğeri ise ünlü üstat İsmet Öztürk'ün Esnaf taşlamaların da adı geçen Faik Çavuştu.(Akyol)
Üstat esnaf taşlamasın da Faik Çavuş için şöyle derdi
Faik Çavuş okur Ezan
Kazım Özkan verir düzen
Ekrem Şahin Evden bezen
Medet hey Allahım medet!
İftar vakti kente hâkim olan tepenin geveri sipi( beyaz taş) yanında Lal fero lakaplı Ferit dayı antika topu ile atış yaparak iftarın gelişini bildirirdi.
Top atışını yakında izlemeye çoğu zaman giderdik. Ama Ferit dayı bizi kovalardı.Bizde onu Ferit dayı bombayı at... diye başlayan tekerlemeyle kızdırırdık.Oda bizim peşimize verirdi.Nur içinde yat sen emi!..
Ramazanın birinci günü ve o ay içersinde muhtelif günlerde, kente yine hâkim bir tepede bulunan yuvarlak yapılı bir ambarın üstünde yanık bir ses yükselirdi.
Huma kuşu yükseklerden seslenir.
Aah.. Yar koynunda
Bir çift suna, Beslenir, beslenir.
Yavri,yavri Sen ağlama,
Kirpiklerin ıslanır.
Ben ağlam ki, Deli gönül,
Belki bir gün uslanır.
Yavri,yavri ,Sen bağ olki,
Ben bahçende, Gül olim.
Ben aşkından, yanıp, yanıp
Kül olim.
Sen efendi, ben kapında kul olim.
Koy desinler, bu da bunun kuludur,
Yar gülüm eğlen,eylen.
Bu da bunun kuludur.
Bu türküyü 7-70 'kadar herkes dinlerde. Bu sesin sahibi Ali Eşref Söyler'di. Diğer lakabı deli Eşo'ydu.
Nur içinde yat sen emi!..
Geceleri teravihten sonra kahveler dolar, taşardı... O yıllarda Doğubayazıt'ta elektrik yoktu. Dolayısıyla evlerde 14-7 nolu gaz lambaları ve lüks kullanılırdı. Lüksü olan gerçekten lükstü.
Bazı kahvelerde öykücüler öykü anlatırlardı. Bazı kahvelerde ise tombala çekilirdi.
Tombala çekilen kahvelerde 21-56-99-34 çinko... Sesleri kahvede caddeye sızan lüks ışıklarının içersinde kaybolup giderdi.
Öykücüler Ramazan ayının birinde öyküye başlar. Ramazan ayının son gününe kadar devam ederlerdi. Öykülerin konusu daha ziyade kahramanlık cengâverlik ve aşk üzerineydi. Öykücü öyküyü anlatır. Tam heyecanlı yerinde bırakırdı. Herkesi merak içinde bırakır, soranlara ertesi gün gelin derdi.
Şimdi bunu değerli araştırmacı-yazar Yılmaz Çamlıbel'in Kervan yürüyor adlı eserinde bir örnekle açıklayalım:
Kasabamızda Nasrettin Hoca gibi nüktedan, hoş sohbet bir insan vardı.
Bu şahıs kişilikli, yetenekli meddahtı. Hemen hemen tüm halk destanlarını bilirdi. Özellikle Ramazan ayında, iftardan sonra kahvesinde bu destanları, toplanan cemaate büyük ustalıkla anlatırdı.
Başladığı destanı en heyecanlı yerinde keserdi. Herkes no oldu merakıyla ertesi geceyi iple çekerdi. O da Ramazan ayında ki bu meraklı müşteriler sayesinde nafakasını çıkarırdı.
Bir gün bende onu dinlemeye gittim. Üç saat boyunca Hazreti
Ali'nin Kan Kalesi Cengi'ni anlattı. Herkes gibi ben de büyük bir ilgiyle bu ustayı dinliyordum.Üç saatin sonunda oturduğu sandalyeden ayağa kalktı.Sesini biraz daha yükselterek Hezreti Eli li düldül'ê siyar bû,Zılfuikarê kêşaand.. (Hazreti Ali Düldül'e bindi ve zülfükarı kınında çektiii) diyip sustu.
Herkes heyecanla E!Paşê çı bû?(peki sonra ne oldu?)diye sorduğunda, o bıyık altında gülerekSıbe êva^rê Werın(yarın akşam gelin) diyerek sahneyi terk etti. Ertesi gün tüm dinleyiciler cengin sonunu öğrenmek için kahveye koştuk.
Araştırmacı-Yazar Yılmaz Çamlıbel'in bahs ettiği kişi Hamamcı Teyo (Teyyar Adıtar'dır). Gerçekten Hamamcı Teyo'nun çok mükemmel bir davudi sesi vardı. Ustad İsmet Öztürk bakınız Esnaf Taşlamasında Hamamcı Teyo için nasıl bir dörtlük kullanmıştır
Hamamcı Teyyar (adıtatar)
Hamacıdır bizim TeyyarKurna, musluklar, hepsi seyyar
Yavaş söyle müftü sümeli duyar
Medet hey Allahım Medet
O zamanki gençlik ramazan aylarında Halk Evinde( Bugün ki Halk Eğitim Merkezi) gece düzenlerdi.
Üstat İsmet Öztürk sazın tellerine vurarak ünlü esnaf taşlamasını okurdu.
Müvezidir bizim Adil Budak
Maymun suret, pişkin dudak
Karıştırır Patnos, Tutak
Medet hey Allahım Medet
Abdulkerim Gökalp
At tüccarı, dere mahallesi, su anbarı
Kuri kuri deme bari Hazere'dir onun yarı
Medet hey allahım medet...
Geceler uzar giderdi...
Gecelerin bir eğlencesi de eski Belediyenin bitişiğindeki Sait Zor'un işlettiği daha sonra Zeki Özkan abimizin aldığı o dönemde jeneratörle çalışan sinemasıydı. Sinema dolup taşardı geceleri... Daha ziyade Eşref Kolçak, Ahmet Tarık Tekçe'nin rol aldığı siyah beyaz filimler tutulurdu...
Mahallerde oturan hanımlar geceleyin bir evde toplanırlardı. Her ev kendince misafir olduğu eve börek, kurabiye pasta, eğirdek götürürlerdi. Ve gecenin en güzel menüsü hediktir.
Öykücü anneler vardı. Onlarda öykü anlatırdı. Rahmetli annem Şefika Baycan iyi bir öykücüydü. En popüler öyküsü parası bir türlü bitmeyen yardımsever bir kişiliği olan BABA EMİRK'Tİ
Çocuklarda dışarıda Harayi Molla Bırçık oyunları oynarlardı.
İşte 55 yıl önce Doğubayazıt, da Ramazan ayı böyle geçerdi
Cevdet BAYCAN yazıyor