Sizlere yaşam tarzlarını, Kültürlerini ve kendi aralarında oluşturdukları konuşma tarzlarını bile değiştirmeden bu güne kadar gelen ve kültürümüzün temel taşlarını oluşturan Doğubayazıt'tın en asil ve asimile olmamış Beg'lerinden bahsetmek istiyorum.
Evet yanlış anlamdınız onlar benim gördüğüm ve tanık olduğum kadarıyla özellikle Doğu Anadolu bölgesinin bir çok yerine dağılmış ve yıllardır bundukları yörenin insanlarınca; toplumda dışlanan bir takım burada örnek olarak bile veremeyeceğim çirkin sıfatlarla çağrılan, cemaat içinde alay edilen, aslında bizim kültürümüzden kalan en büyük mirasımız olan davul ve zurnacılarımızdır.
Ben aslında davul zurnacı kelimesini bile kullanmak istemiyorum çünkü müzik konusunda olan bilgi ve deneyimlerime dayanarak söyleyecek olursam, onlar benim için dünya üzerinde sayılı ve saygın müzisyenlerdir.
Dünya üzerinde çağdaş ve uygarlık seviyesinin en üst düzeyde olduğu ülkelerin tarihine baktığımız zaman, bu ülkelerin kuruluş ve gelişmelerinin her döneminin temel taşlarını oluşturan öğelerin başında Kültür ve Sanatın önemini görürüz. Aynı zaman da bu ülkeler de müzikle birlikte müzisyenin de ne kadar önem ve değer arz ettiğini ayrıca anlatmama gerek yoktur zannedersem
Bunları sizlere, tarih dersi verme maksadıyla anlatmıyorum. Buradan çıkarmamız gereken sonuç şu; bir toplumda ki toplumsal, sosyal ve hatta siyasal gelişme ve ilerlemeler kesinlikle kültür ve sanatla paraleldir.
Niye mi?
Bu dünyada sanat ve sanatçıya değer vermeyen toplumların hiç biri yüksek çağdaşlık seviyesine ulaşamamıştır ve bunun belgesi de tarihtir?
Şimdi alanı biraz daha daraltıp üzerinde yeterli bir şekilde konuşabileceğim ve çok ince bir şekilde gözlemeye olanak bulduğum Doğubayazıt'ın Beg'lerinden bahsetmek istiyorum. Ben bunlara toplumumuzun hitap ettiği Mırtıplar kelimesini kullanmak istemiyorum.
Aslında bu kelimeyi şerefle onurla kullanırdım. Çünkü ünlü Kürt Filozof Ehmedê Xani Mirin emri şiirinde birinci paragrafından:
Mirin emri gülmüyorsa mırtıplar (müzisyenler) ne yapsın,
Gülümseyen gonca gül yoksa şeyda bülbülleri ne yapsın diyor.
Ayrıca yüce Xani Saray müziği konusunda da mırtıpın anlamını müzisyen olarak nitelendirilmiştir. Oysa toplumumuzdaki bugünkü anlayış tamamen zıttı dır.Onun için ben Beg'ler kelimesini kullanacağım.
Doğubayazıt'ta Beg'lerden ünlü Mey ustalığı Mehmet Çavuş ve davulcu Hamit ile başlayan 80 yıllık bir tarihleri boyunca diğer aşiretlerle herhangi bir ilişki kurmadan (halen devam ettirdikleri) sadece kendi aralarında evlenen Beg'ler bugün Doğubayazıt'ın büyük bir yer tutarlar.
O yıllardan beri hak ettikleri ilgi ve değerleri görmeden yaptıkları müziklerinin karşılığını bir türlü almadan, sürekli toplumumuz tarafından, toplum dışına itilerek bu güne kadar geldiler.
Söz gelmişken ünlü mey üstadı Mehmet Çavuş ile davulcu Hamit'ten biraz bahsetmek isterim. Gerek Mehmet Çavuş'un gerekse Hamit'in dedeleri İshak Paşa Sarayının özel günlerinde mey ve davullarıyla boy gösterirlerdi.
Perişan Hanım ve Halil Bey öyküsünün kahramanı olan İshak Paşa Sarayının paşalarından Bêhlül Paşa'nın yeğeni olan Halil Beyin bu günkü Zengezur köyünün içindeki tepede kururlu Halil Bey Köşkünde Halil Beyin ziyafetlerinden sürekli bulunur, Mey ve Davul çalarlardı.
Mey üstadı Mehmet Çavuş aynı zaman da iyi bir bestekardı. Günümüze kadar gelen ve düğünlerimizde sürekli söylenen;
Mehmet Çavuş Baso Leğê
HereLe, Verele Baso
Kürtçe söylenen bu beste Mehmet Çavuşa aittir.
Müzikten başka bir iş yapmayan Beg'ler malasef kazandıkları paraları cehaletleriyle yarını düşünmeyip günün bütün nimetini yarına Allah büyüktür mantığıyla geleceğe yönelik herhangi bir yatırım yapmamaktadırlar.
Beg'lerin cehaletinin kaynağında doğal olarak yine toplumun büyük bir etkisi var. Nasıl? Nasıl mı? Okula başlayan bu toplumun çocukları maalesef kendilerinde olmayan diğer okul arkadaşları tarafında, babalarının yaptığı iş nedeniyle, sürekli dışlama ve çirkin davranışlara maruz kaldıkları için yıllar boyu okul ve okumaktan uzak kalmak zorunda kaldılar ama bu zincir son yılarda kırılmaya başlandı inşallah daha iyiye doğru gider
Tabi bu kadar velvelenin arasında olayın bide ekonomik yönü var. Düğünümüze veya herhangi bir eğlencemize götürmek istediğimiz zaman fiyatlarını ne kadar düşürebilirim mantığı ile bir sürü cav cavlı laflar yapıp işi bittiği zaman da sıra hesaba geldiği zaman git iki sonra gel deyip bir de ağalık yaparız.
Oysa işçiliğinin; işçiliği, emeği ve özellikle Yüce Allah'ın belli insanlara tanıdığı ve o kişilerin bu yönüyle normal vatandaştan ayıran sesiyle, nefesiyle ve tokmağa vurmaktan yorulan elleriyle hayatını kazanan müzisyenlerini emeklerinin karşılığı veresiye ve taksit olmaz onun için emeklerinin hakkını anın da vermeliyiz.
Yılın sadece 6 ayı çalışan bu insanların zaten teknolojinin gelişmesiyle elektronik müziğin yaygınlaşmasından dolayı gittikçe geri plandan kaldıklarında para kazanmayacak durumda olan Beg'ler sizce bu koşullar içinde en az 5-6 nüfuslu olan ailelerini yıl boyu doyurabiliyorlar mı? Bence hayır!...
Kültürümüzün en büyük mirası olan davul-zurnayı ve Beg'ler hak ettikleri saygıyı gösterip onları aramızdan eksik etmeyelim ve unutmayalım ki davul-zurnayı yaşatmak kültürümüzü yaşatmaktır!...
Ve son olarak acaba Dünya'nın bütün elektronik cihazlarını ve oklarını bir araya getirirsek bile bize davul-zurnanın o kulaklarımızı çınlatan doğal ve otantik tadı verebilir mi?...
Beg'ler son yıllar da müzisyenlik dışında da değişik işlere de yönelmişlerdir. Örneğin; ayakkabı boyacılığı temizlik hizmet alımlarında işçilik vs
Doğubayazıt'lı Mey üstadı Mehmet Çavuşun torunları hergün Ziraat bankası önünde toplanarak biri birilerine espriler yaptıklarını ve esperilerin yüksek doruğa ulaştığı anda, yüksek sesle baaavooo Pay, Pay,Pay!... diye seslenerek, keyiflendikleri; hele bu baaavooo Pay, Pay,Pay'ları cumartesi Pazar günleri düğün günleri oluşu nedeniyle daha renkli oldukları görülmektedir
NE OLURSA OLSUN BEG'LER KİŞİLİKLERİYLE MÜZİKLERİYLE, DOĞUBAYAZIT YAŞAMINA GÖRKEMLİ RENK KATMAKTADIRLAR.
DOĞUBAYAZIT'LI BEG'LERE SAHİP ÇIKALIM HEP YANINDA OLALIM.
Bora Baycan Yazıyor