Berlin Duvarı 1989'da yıkılırken özgürlük kanatlanmış uçuyordu.
Tarihin sonu ilan edilmişti.
Liberal demokrasi tarihin kesin galibiydi.
Demokrasi ve özgürlük düşmanları tarihin çöp tenekesine atılmıştı, artık bundan dönüş yoktu.
Ne kadar iyimser bir dünyada yaşıyorduk o zamanlar.
Aradan neredeyse otuz yıl geçti.
Şimdi dünyanın hallerine bakın.
Karanlık zamanlardan geçiyoruz.
Tarihin sonu derken, tarih geri döndü!
Her geçen gün 'despotların karanlık dünyası'na giriyoruz.
Bir İngiliz yazarın deyişiyle, dünyada Despotlar Enternasyonali kuruluyor. (*)
Demokrasinin kolunu kanadını kıran...
Hukuktan hiç hazzetmeyen...
Bağımsız yargıyı düşman gibi gören...
Güçler ayrılığını 'halkın iradesi'ne engel gören...
Bağımsız ve özgür medyayı 'halk düşmanı' ilan eden...
Seçim sandığından çıkan çoğunluğu her şey sayan, dokunulmaz sayan...
Ulus-devleti kutsayan...
Böylesine milliyetçi, popülist, otoriter iktidarlar, özgürlüğün kanatlarını kırıp 'Despotlar Enternasyonali'ni kuruyorlar günümüzün dünyasında...
Amerika'ya bakın.
Trump, yargıyı düşman ilan ediyor.
Medyayı düşman ilan ediyor.
Meksikalıları, Müslümanları düşman ilan ediyor.
Farklılıkları düşman ilan ediyor.
Rusya'ya bakın.
Putin için demokrasi, hukuk, özgürlük çok fazla bir şey ifade etmiyor. Seçim sandığında elde ettiği çoğunluğu her türlü 'despotizm'e yeterli sayıyor. Devlete, otoriteye itirazı, muhalefeti eziyor.
Şi Cinping'in Çin'i de Rusya'dan farklı değil, ne demokrasiyle, ne hukukla ilgisi var, muhalif sesleri bastırıyor.
Britanya'ya bakın.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında milliyetçiliğe ve savaşa karşı büyük bir barış projesi olarak tarih sahnesine çıkmış olan Avrupa Birliği'nin temeline Brexit'le dinamit koyuyor. Britanya'daki bu 'milliyetçi kalkışma'nın başını Nigel Farage çekiyor.
Fransa'da yabancı düşmanı, ırkçı, milliyetçi Marine Le Pen yükseliyor. Britanya'daki Brexit gibi Frexit'i örgütlüyor, Avrupa Birliği'ni çökertmeyi bir numaralı hedef olarak seçiyor. Ve gelecek ayki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şimdiden ilk turun galibi olarak görülüyor.
Almanya'daki gelişmeler de vahim.
Yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı, mülteci düşmanlığı yükseliyor.
Bu açıdan, daha 2013'te kurulan Almanya için Alternatif (AfD) partisi bir iktidar dalgası yakalamış durumda.
Frauke Petry liderliğindeki bu parti de, Britanya ve Fransa'dakiler gibi Avrupa Birliği'nden hiç hazzetmiyor.
Milliyetçilik yolunda o kadar aşırı gidiyor ki, Almanya tarihinin yeniden yazılmasını ve bu yeni resmi tarih yazımında Nazizm'in bile daha farklı bir yere oturtulmasını savunuyor.
Bir zamanların liberal Hollanda'sı, Geert Wilders'in aşırı milliyetçi, ırkçı Özgürlük Partisi'yle Avrupa Birliği karşıtı sularda seyrediyor. Anketlerde birinci parti koltuğuna oturmuş olan Wilders, mülteci Faslılar için pislik diyebiliyor, Trump'a benzer bir üslupla İslam'ı durdurun sloganına sarılabiliyor.
Macaristan'da milliyetçilik ve otoriterlik bayrağını Başbakan Victor Orban sallıyor. Ulus-devlet otoritesine meydan okuyanları, sandıktan çıkan 'halk iradesi'ne hukuk, özgürlük diye sınır koymak isteyenleri halk düşmanı ilan ediyor.
Polonya'da da durum iç açıcı değil..
İktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi, hukuk ve demokrasiyi umursamıyor. Başbakan Jaroslaw Kaczynski liderliğindeki bu parti de Avrupa Birliği'ne karşı. Polonya'da 1980'lerin, 1990'ların demokrasi kahramanı Adam Michnik şöyle yakınıyor:
Hükümet, güçler ayrılığını
tanımıyor.
Anayasa Mahkemesi'ni kendi
kontrolüne alıyor.
Yargı üstündeki etkisini arttırıyor.
Savcıları ele geçiriyor.
Anayasa ihlalleri çoğalıyor.
İktidar, kamu medyasından sonra
özel medya kuruluşlarına da el
atıyor.
Kamu kuruluşları, muhalif
medyaya reklam vermiyor (**)
Fransız sosyalist lider Mitterrand'ın güzel deyişiyle, milliyetçilik savaştır, savaş demektir
Şöyle bir sıralayalım alt alta:
ABD'de Trump...
Rusya'da Putin...
Çin'de Şi Cinping...
Almanya'da Petry...
Britanya'da Farage...
Fransa'da Marine Le Pen...
Hollanda'da Wilders...
Macaristan'da Victor Orban...
Polonya'da Kaczynski...
Amerika'dan Avrupa'ya, Rusya'dan Çin'e kadar bütün bu despotlara dünyadan daha çok despot katılabilir.
Hepsi aynı kafada.
Demokrasiye, hukuka, özgürlüğe, insan haklarına karşı 'Despotlar Enternasyonal'i oluşturuyorlar.
Elbette unutmadım.
Bu 'enternasyonal'in içinde Recep Tayyip Erdoğan'ın da mümtaz bir yeri var.
İşte bu 'Despotlar Enternasyonali'ne bakınca, dünyamızın ne kadar karanlık zamanlardan geçtiğini görebiliyorum.
Bu despot kafaların hepsi milliyetçi.
Sonunda bunlar çatışır, savaşır.
Fransız sosyalist lider Mitterrand'ın güzel deyişiyle, milliyetçilik savaştır, savaş demektir çünkü... (***)
Evet, karanlık zamanlarda yaşıyoruz!
* John Lloyd, The Return of History, FTWeekend, 4/5 mart 2017.
** Financial Times, 28 ocak 2017.
*** Roger Cohen, Unmaking of Europe has begun,The New York Times international, 25-26 şubat 2017.