SON DAKİKA

Çözüm bu mudur?

29 Kasım, 2013 08:59 Güncelleme: 29 Kasım, 2013 08:59 Çözüm bu mudur?

DENİZ ZEYREK -Arşivi

TBMM , son zamanlarda sadece sesini duyurmak isteyenlerin değil, yaşadığı sorun nedeniyle çaresizliğe düşenlerin de uğrak yeri oldu. Kimi zaman bahçedeki ağaca çıkan, kimi zaman kendi kafasına silah dayayan insanları görmek artık işten bile değil. Bu manzaraları özellikle salı günleri daha çok görebilirsiniz, çünkü partilerin grup toplantılarına ziyaretçi alınıyor ve 'millet', iradesinin yönetime yansıdığı mekâna rahatlıkla girebiliyor. Birazdan anlatacağım olay da geçen salı günü yaşandı.


Başbakan Tayyip Erdoğan 10 ilin belediye başkanlarını açıklıyordu. Grup salonu kalabalık olduğundan biz bir grup gazeteci kulisteki televizyondan açıklamaları izliyorduk. O sırada bir kadın çığlığı duyduk. Belli ki bir kadın yapmak istediği şeyi yapamamıştı ve engellendikçe avazı çıkana dek bağırıyordu. Zaman zaman kadını engellemeye çalışanların da sesi yükseliyordu. Merak edip sesin geldiği yöne doğru yürüdük. Bu arada kadın dış kulise çıkarılmıştı bile.


Önce bir sandalyeye oturtuldu ve sakinleştirilmeye çalışıldı. Ancak belli ki ekonomik ya da psikolojik bir sıkıntısı vardı ve bu sıkıntısını Başbakan'a iletmeden yapmak istediğinden vazgeçmeyecekti. Etrafında biri kadın 4 koruma vardı ama o kulakları tırmalayan bir ses tonuyla bağırmaya devam ediyordu.


Ne olduysa o anda oldu. Korumaların en yetkilisi gibi duran görevli de bağırmaya başladı ve kadını susturmak için ağzını kapatmaya çalıştı. Kadın direndi. Kollarından kaldırıp 4 beş metre yürüdüler. Kadın kendini yere bıraktı.
İnanmayacaksınız ama bahçedeki milletvekilleri, gazeteciler, ziyaretçiler bir aksiyon filmi izler gibi hep birlikte olayı izliyordu. Aynı, eşini sokakta döven kocaya 'dur kardeşim ne yapıyorsun' d(iy)emeyen vatandaşlar gibi...


Kadını yerde o halde görünce tüylerim diken diken oldu, dayanamadım... Ağzında, yüzünde, saçında(başörtüsünün üstünden) ve kolunda tam 4 el vardı. Duruma müdahale edince de kadına gösterilen tepkinin bir benzerini gördüm. Önce kadın koruma üzerime doğru yürüdü, bağırarak “Ne çekiyorsun be” dedi. Sonra erkek koruma atıldı. Yırtılan gömleğini gösterip, “Bak ne yaptı” diye bağırdı. “Bana neden bağırıyorsunuz” diyecek oldum, aynı ses tonuyla kadının o muameleyi hak ettiği konusunda beni ikna etmeye çalıştılar: “Kaç haftadır bunu yapıyor, bütün yolları denedik, ikna edemedik…”


Etraftaki deneyimli bir TBMM gazetecisi kadının birkaç haftadır sorun çıkardığı yönündeki bilgiyi teyit ediyor ama peşinden de ekliyordu: “Haklı olabilirler ama bu muamele reva mı? Çözüm bu mu?”
Çözüm bu değil tabii ki... Sırf Başbakan o çığlığı duymasın diye yapılanlara imza atanların profesyonelliği ve 'öfke kontrolü' konusunda eksiklikleri olduğunu düşünüyorum. “İkna edemedik, zor kullandık, tartakladık” demekle olmuyor...


Kadını götürdüler... Kim olduğunu ne istediğini anlama fırsatımız olmadı.
Biraz soruşturunca öğrendim. Eşi 28 Şubat mağduruymuş. Hakkını arıyormuş ama mesafe kat edemiyormuş. Eşinin durumunu bir kaç kez AK Partili yetkililere anlatmış ancak bir sonuç elde edememiş. Çareyi, sesini Başbakan'a duyurmakta bulmuş...Birkaç haftadır, grup toplantıları sırasında Meclis'e gelip, aynı davranışları sergiliyormuş.


Duyduğum hikâye doğru mu bilmiyorum. Ancak 1997'de apoletli muktedirlerin neden olduğu bir trajedinin izlerini hâlâ yaşıyorsa ve bunlardan kurtulmak için çaldığı kapıda bu muameleyi görüp mağdur oluyorsa durum üzücü...


Üstelik, olayın yaşandığı günün bir gün öncesi Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'ydü ve devlet, açıklama üzerine açıklama yapıp mücadeledeki kararlılığını sergiliyordu. Ha, bir de kadına sert müdahale edenlerden biri de kadındı.


İlk gün, mağdur kadının hikâyesini tam öğrenemediğim için yazmadım ama o görüntü gözümün önünden gitmedi. Bir insana, bir kadına reva görülen bu muamele karşısında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın deyişiyle 'dilsiz şeytan' olmak zor...

 

Yorum Ekle