Sistemler değişti, bilim-teknik gelişti. Şiddet ve çatışmanın yerini diyalog ve müzakere aldı. Tekçi düşünce yerini çoğulculuğa bıraktı. Ancak bu ülkeyi yönetenlerin zihniyeti ve politikaları değişmedi. Her gün ölüm haberleri geliyor. Yürekler yanıyor. Anneler feryat figan ediyor. Ne zaman sonlanacak bu acılar? Ne zaman halklar barış ikliminde eşit özgür olarak bir arada yaşayacaktır. Bu kadar zor mu acıları bitirmek? Sorunları çözmek bu kadar zor mu? Kardeşçe, eşit, özgürce yaşamak. Bu kadar zor mu demokratik aklı kullanmak. Ülkenin geleceğine aydınlatmak?
AKP hükümeti Kürt sorununun çözümü için radikal söylemlerde bulundu. Toplumu umutlandırıp beklenti içinde tuttu. Analar ağlamasın dediler askeri operasyonlara devam edip, yeni ölümlere davetiye çıkardılar. Geçmiş ile yüzleşmeli, karanlıklar aydınlatılmalıdır dediler. Ancak geçmişte yapılan katliamlara yenilerini eklediler. Halkın iradesine saygı duymalı dediler. Kürt siyasetçilerini hapishanelere doldurdular. Kardeşiz dediler, kardeşi olan Kürtlerin kimliğini, dilini yasakladılar. Haklar ve özgürlükleri dillerinden düşürmezler ama Kürtlerin haklarını görmezden geldiler.
Taş atan Kürt çocuklara yaşlarından fazla cezalar verdiler. Kürtlere yönelik linç saldırılarına vatandaş tepkisi diyerek bu saldırıların arkasında durdular. Tüm bunlara rağmen toplumda sorun çözülüyor, sanal barış ortamı yaratarak oyalama, kandırma ve zamana yayma politikalarına devam ediyorlar. Başbakan diyor ki; ben sorunu çözdüm. Sahi Kürt sorununun çözümü için hangi adımlar atıldı da duyulmuyor, görülmüyor.
Askeri ve siyasi operasyonlar mı durdu? Barışın dili mi konuşuluyor? Acılar son mu buldu? Diyalog ve müzakere süreci mi başladı? Düşünce, ifade ve örgütleme özgürlüğü önündeki engeller mi kaldırıldı? Siyasal alan mı demokratikleşti? Seçim barajı mı kaldırıldı? Faili meçhul cinayetler mi aydınlatıldı? Hapishaneler mi boşaltıldı? Tüm kesimleri kapsayan çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasa mı yapıldı?
İşte her şeyi ters yüz eden yalan bir siyasetin tam orta yerinde debelenip duran bir Türkiye gerçekliğini görüyoruz. AKP gerçekleri öylesine çarpıtıyor ki, doğrular o kadar saptırılıyor ki, kirletilmiş ve sonuna kadar yozlaştırılmış yaşam öylesine süslenerek sunuluyor ki, insan hayretler içerisinde kalıyor. Bu kadar yalan ve çarpıtmanın yaşandığı bir ortamda haktan, adalet ve yasalardan söz etmek zaten mümkün değildir. Bu nedenle adaletsizlik ve hukuk dışı olaylar neredeyse yaşamın bir parçası haline geldi.
AKP Türkiye yalanlarla oturup yalanlarla kalkan bir toplum haline getirdi. Kürtler hakkını istediğinde ben Türkiye'yi ameliyat masasına yatırmam diyen birisi Kürtleri ne kadar kabul etmeye hazırdır? Başbakan Kürtleri hiçe sayacağına onurlu bir barış nasıl birlikte sağlayabiliriz konusunda düşünmeli ve Kürtlerin sesine kulak vermelidir. Akan kanın önüne geçmek istiyorsa, militarist ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı söylemi bir tarafa bırakmalıdır.
Gelecek acılarla kurulmaz, gelecek yanlışı görüp düzelterek yanlışın hesabı sorularak kurulur.