SON DAKİKA

Atın çığlığı

25 Ağustos, 2011 10:45 Güncelleme: 25 Ağustos, 2011 10:45 Atın çığlığı

ATIN ÇIĞLIĞI

   Reşit Yaman

 Mart ayıydı.Karlar yeni yeni eriyor ve güneş ısıtmaya başlamıştı.Öğlene doğru ısınan ıslak topraktan buharın yükseldiğini görülebiliyordunuz.Rüzgarda hafifçe sallanan pembecik,sarı ve eflatun o tazecik taç yapraklarıyla,kar çiçekleri de yer yer eriyen karın altından uç verip baharı müjdeliyorlardı.

  Yeni kahvaltı yapmıştık.Çoban gelip bizim kısrağın dün gece gelmediğini söyleyince babamı bir telaş aldı ve bana,

-Hemen kalk git dün nahır nereye gitmişse oralara bak,dedi,yanına tüfeği almayı da unutma.

Ben de telaşlandım çünkü o boz atımızı çok seviyordum.Hemen kalkıp hazırlandım.Yanıma tüfeği ve sadık köpeğimiz Hürço ‘yu da alarak yaylaya doğru yola çıktım.

  Dereler ve çukur yerler hala karla doluydu ama baharda bu kar katılaşır adeta beton gibi olur du.Yer yer katılaşan bu karların üzerinde yürüyordum.Ayaklarım batmıyor aksine yürümesi hoşuma gidiyordu.

  Yaylaya doğru giderken sürekli yükseklere doğru çıkıyor,bayırlar tırmanıyordum.Yukarılara doğru çıkıldıkça da kar artıyordu.Bir saat kadar yürüyerek köyden epey uzaklaştım.Artık  köy görünmez olmuştu ve Mela Dağı’nın eteğine vardım.Dün sığır sürüsü o dağın arkasına gitmiş- ti.Çukur ve otu bol bir otlaktı orası.

  Dağı tırmanıp aşmak yerine eteğini dolanarak arkasına varmak istedim.Buna rağmen yine de bayır tırmanıyordum.Uzunca bir bayırdı.Hem bu sıkıcı ve zor yolculuğu yapıyor ve hem de a-ta ne oldu diye düşünüyordum.

  Binilecek yaşa gelince amcam onu biraz alıştırdıktan sonra ben de ona binmek istemiştim.O gün köyde düğün vardı.Adettendi,at yarışı yapılacak ve birinci gelene gelinin hazırladığı özel bir yastık ile birlikte  iki çift yün çorap ve eşarplar hediye edilecekti.Amaç o hediyeleri almak değil de köyde kimin atı en hızlı ve kim en iyi süvariydi onu ortaya çıkarmaktı..Kızların gözü ne girmek için köyün bütün gençleri bu yarışı kazanmak istiyorlardı.O gün otuza yakın genç olarak atlarımızla köyün  aşağısındaki düzlüğün başına gitmiştik. En az üç dört kilometrelik uzun bir düzlüktü orası ve o yüzden sık sık oranın ne güzel bir hava alanı olabileceğini düşü- nürdüm.

   Köyde her kes gibi benim de sevdiğim bir kız vardı ama bana hiç yüz vermezdi.Biraz da onun gözüne girmek ve belki beni beğenir diye tehlikeyi göze alarak o genç kısrağa benme-

yi göze almıştım.Babam,

-Oğlum o at ham,daha binmeye alışık değil,seni düşürür,demişti ama dinlememiştim

.Aklımda sevdiğim kız Gülçin vardı.O ne diyecek,ne düşünecek...sadece onu düşünüyordum. Kendimi birinci gelmiş ve köyün içinde atını şahlandırarak geçen bir kahraman gibi düşlüyor- dum. Gülçin  hayranlıkla ve sevgiyle  bana giz li gizli bakıyordu.

   Otuz kadar atlı düzlüğün başında sıraya girdik.

-Ben  haydi!diyince yarış başlayacak!...diye bağırdı İsmet amca.

Atım bir türlü yerinde rahat durmuyor ve üzerinde onu zor zapt ediyordum derken yarış baş- ladı.Ok gibi öne fırladı atım.İlk beş yüz metrede yüz metre kadar önde gidiyordum.Kimsenin beni geçmesi mümkün görünmüyordu.Arkamda atları süratlendirmek için atılan kamçıların şa kırtıları,çığlıklar,atların burunlarından çıkan fır fırlar ve nal sesleri bir birlerine karışıyordu.A- tım hiç yorulacağa benzemiyordu.Enerji dolu oluşu ve gençliği ile kimseye önü vermeyeceğe benziyordu. Ben de çok mutluydum.Aklımda Gülçin ve birincilik vardı.

  İlk kilometre bitince ben hala öndeydim.Hatta mesafeyi daha da arttırıyordum.Ta uzaktan kö yü görebiliyordum.Düğün nedeniyle rengarenk giyinmiş kadın, kız,erkek...herkes düzlüğün bitiminde toplanmış gelişimizi izliyorlardı ve ben en az yüz metre öndeydim .

  Düzlüğün bir yerinde sıra sıra bir metre kadar yükseklikte kayalar vardı.Birden bire atım o kayalara yöneldi ve tüm çabalarıma rağmen o kayalardan birinin üzerinden atladı ve ben düş- tüm.Sanki ben düşeyim diye kasıtlı olarak gidip o kayanın üzerinden atlamıştı.Ve o yine de durmayarak aynı hızla köye yönelerek yarışı birinci olarak bitirdi.Tüm köylüler birinci gelen bu süvarisiz genç ata gülmüştü.Ondan sonra çok yarış kazanmıştı o kısrak ama üzerinde ben değil amcam vardı.

  Şimdi bayırı tırmanırken işte o anım aklıma gelmiş ve o atımızı aramaya çıkmıştım.

  Tam bayırı dönüyordum ki birden bire o kısrağın acı acı kişnemesini işittim.Sesi çok uzaktan geliyordu.Köpeğim Hürço da o sesi duyunca önce kulaklarını dikti ve sonra bana dönerek san ki sesi ben de duydum der gibi hafifçe havladı.

-Tamam Hürço,aradığımızı bulduk galiba,dedim.

Hızlandık.Bayırı bitirip dağın arkasına varınca birden ta uzakta,derenin içinde atı gördüm.Et-

rafında dönüp duran iki kurt vardı.

-Bozeeeee!diye bağırdım

Çok sevdiğimiz o atımıza “Boze” diye bir isim takmıştık.

At sesimi duyunca acı acı kişnemeye başladı.Öyle bir kişnemeydi ki bu sanki gel beni kurtar diyordu.O sırada atın neden yerinde sabit kaldığını,koşmadığını merak ederken ön bacakları- nın arasında.tam göğsünün altında bir şeyin kımıldadığını gördüm.

  Boze doğum yapmıştı ve yavrusunu kurtlara kaptırmamak için büyük bir savaş veriyordu.He

men tüfeğin ağzına bir mermi verip tetiğe bastım.Korkunç bir gürlemenin sesi sırayla dağları dolaşarak yankılandı.Ardından kurtları gören Hürço fişek gibi fırladı ve arkasından ben koş- maya başladım.Boze de sanki sevinç çığlıkları atıyor gibi başını göğe dikerek yüksek sesle durmadan kişnemeye devam ediyordu.

  Kurtlar birden patlayan silah ile havlayan Hürço’nun sesiyle ürkmüş yavaş yavaş atın etrafın

da dolanmaktan vazgeçip uzaklaşmaya başlamışlardı.O sırada Hürço yetişip birine vurdu ve ona takla attırdı.Öteki kaçarken Hürço yere düşürdüğünü boğmaya başladı.O kaçan kurda ni- şan alıp ateş ettim ama vuramadım.Yanına varınca Hürço’ya çekil kenara dedim ve kurt yal- nız kalır kalmaz ateş edip öldürdüm .Sonra birlikte atın yanına gittik.

  O manzarayı unutmayacağım

  Boze kurtlara kaptırmamak için yavrusunu iki ön ayaklarının arasına almış ve yaklaşan kurt- ları çifteleriyle uzaklaştırmaya çalışırken belki de dün geceden beri korkunç bir savaş vermişti Bu yüzden orada o korkunç bir savaşın izleri vardı.Atın etrafında kazılarak adeta yuvarlak bir ark meydana gelmişti.Taze toprak kazılmış etrafa savrulmuştu.

  Bizim o kısrak insana pek yaklaşmayan yabani bir huya sahipti ama o gün gözlerimi yaşart tı.Yanına gittiğimizde çok müteşekkir olmuşçasına burnundan fır fır sesler çıkararak bana so- kuldu ve ağzını yüzüme sürmeye başladı..Sonra da Hürço’ya dönerek hafifçe kişnedi.O anı asla unutmayacağım.Atların da köpekler gibi sahiplerine sadık olduklarını biliyordum ama iyilikten anladıklarını ve teşekkür ettiklerini bilmiyordum.

  Küçük yavruyu kucağıma alıp dereden çıkmaya başladık üçümüz.Daha önce beni üzerinden atan ve sevmeme bile hiç izin vermeyen yabani huylu atım hep yanı başımda yürüdü ve o yol boyunca ikide bir hem yavrusunu ve hem de beni burnuyla fır fır ederek,minik minik kişneye- rek nazik dokunuşlarla sevdi durdu.Bu mutluluk köye gelinceye kadar devam etti.İlk defa boz atımla aramızda bir sevgi ve yakınlaşma bağı kurulmuştu.

 

 

13 Aralık.2010,İstanbul

resit_yaman(at)hotmail.com

Reşit YAMAN

Yorum Ekle