SON DAKİKA

Anlı: Bugün de aynısını yapacağım

Yaklaşık 4 yıl aradan sonra tahliye edilen Fırat Anlı, "Arkadaşlarımız özgürleşmeden biz kendimizi özgür hissetmeyeceğiz. Niyetiniz çözmek ise zaten buna uygun adımımız bellidir." dedi. 21 Şubat, 2013 06:39 Güncelleme: 21 Şubat, 2013 06:39 Anlı: Bugün de aynısını yapacağım

Yargılandığı "KCK" ana davasından yaklaşık 4 yılın ardından tahliye olan Kürt siyasetçi Fırat Anlı son gelişmeleri ve tahliye kararını Dicle Haber Ajansı'na (DİHA) değerlendirdi.

Sözkonusu Kürtler olunca tüm alanlarda olduğu gibi kendilerinin de siyasal karar ve ikili hukuk sistemi ile karşılaştıklarını belirten Anlı, "KCK davalarından bahsetmeden önce özel yetkili mahkeme ve yargılamalarda veya şuan yeni kurulan Bölge Ağır Ceza Mahkemelerinin neden varlık sürdürüyor sorusuna cevap vermeden bizim dosyalardan bahsetmek çok zor. İstiklal mahkemelerinden başlayan ve sıkı yönetim, devlet güvenlik mahkemelerinde on binlerce insan yargılandı. Ve bugün de Türkiye'de özel yetkili mahkemeler ile süren ikili bir hukuk sistemi var. Yargılamada da bu böyle oluyor. Tarihte nasıl Tunceli kanunları istiklal mahkemeleri kurulmuşsa bugün de yine özel mahkemeler, özel kanunlar, özel yargılama usulü aynı bakış açısının sonucu olarak biçim değiştirerek sürdüğünü görüyoruz. Onun için bunlar varlığını sürdüğü müddetçe Kürt sorunu bir biçimi ile bu şekilde çözümsüz bırakıldıkça, biz bunlara tanıklık etmeye devam edeceğiz. İnsanlar içeri girecekler, mağdur olacaklar ve bedel ödeyecekler. Bizim tutuklanmamız nasıl hukuki değilse siyasal konjonktürün bir yansıması ise büyük ihtimalle bırakılmamız da siyasal konjonktürle ilgilidir. Çünkü tüm arkadaşlarımızın dosyasındaki durumlar hemen hemen aynıdır. Üç dört yıllık tutukluk süresi de tüm davalar için yeterli bir tutukluluk süresidir" dedi.

'Sadece 10 arkadaşımızın serbest bırakılması kabul edilir bir şey değil'

Sadece 10 kişinin bırakılmasının kabul edilir bir şey olmadığını söyleyen Anlı, "Bu ne hukuka uygundur, ne Türkiye'deki yasalarla uygundur, ne de toplumsal beklentiye uygundur. Özellikle son gelişmelerle birlikte bir beklenti oluşmuştu. Eğer Kürt sorununda hükümetin bir çözüm arayışı varsa bu konuda en ufak bir samimiyet hissiyatı varsa KCK davalarında bu somut olarak ortaya çıkar. Çünkü bizlerin içerde tutulması bir siyasal kararın sonucudur. Bizlerin bırakılması için yeni bir siyasal karara gerek yoktur. Mevcut olarak cezaevinde tutulmamızı gerektiren kararın kaldırılması durumunda zaten hukuken de bizlerin bırakılması gerekiyor. Şuan için bir yorum yapmak güç, yani bizim bırakılmış olmamız siyasal kararın değiştiği anlamına gelmediği gibi hukuken de bir yeni yargılama süreci olduğu anlamına gelmiyor. Ancak özet olarak şu söylenebilinir. 2009 Nisan ayında başlayan operasyonların temelsizliği ortaya çıkmıştır. Açıkçası bir biçimi ile son mahkeme kararı ile birlikte KCK davalarının haksızlığı tespit edilmiştir teşhir edilmiştir. Arkadaşlarımızın içerde tutulmuş olması bu hukuksuzluğun sürdüğü anlamına geliyor sadece. Şu husus çok net. Şuan ki özel yetkili mahkemeler de, süren yargılamada hukuka uyma gibi bir sıkıntıya sokmuyorlar kendilerini. Yani hukuk içinde kalma gibi bir kaygıları yok. Bu operasyonların uygulanmasında ortaya çıktı. 90'lı yıllarda da biz bunları gördük. Son derece keyfi son derece hukuk dışı yöntemler uygulanıyor. Sıkı yönetim mahkemelerinde tanıklık ediyorduk; ama bir denetim mekanizmasına ulaşma imkanımız vardı. Oysa şuan ki hukuksal mekanizmalar açısından bunun denetimi mümkün değil" diye konuştu.

Ortam dinlemeleri, gizli tanık ifadeleri, evlerde bulunan kitapların mahkemede kanıt olarak kullanıldığını kaydeden Anlı, "Bu tam anlamıyla tipik bir totaliter bir rejim uygulamasıdır. Yani burada demokratik bir rejimden ve demokratik bir uygulamadan ve bağımsız bir yargıdan bahsetmek mümkün değil. O açıdan bu davalarının tümünün zaman içerisinde hukuksuzlukların tespiti ile sonuçlanacağını düşünüyorum" diyerek 3-4 yıl süren tutukluluk sürelerinin de ne Türkiye'nin iç hukukuna ne de evrensel hukuka uygun olduğunu söyledi. "KCK" davalarının adil yargılama ilkesine aykırı sürdürüldüğünü ifade eden Anlı, "Bağımsız hakim uygulaması ve tarafsız yargı uygulamasına tamamen aykırı yürütülüyor. Hem insanların savunma hakkı kısıtlanıyor hem de dosyadaki delilerin toplanma ve değerlendirme biçimi ön yargılı son derece taraflıdır" dedi.

'KCK davalarının Balyoz ve Ergenekon davalarına benzetilmesi haksızlıktır'

"KCK" davalarında tutuklananlar olarak Balyoz ve Ergenekon davaları ile kıyaslanarak af tartışmalarına malzeme yapılmak istenilmesinin Kürt siyasetçilerine büyük haksızlık olduğunu dile getiren Anlı, şunları kaydetti: "KCK, Ergenekon ve Balyoz davaları arasında bir benzerlik kurulmaya çalışıyor. Bu büyük bir haksızlıktır. Çünkü KCK davalarında yargılanan arkadaşlarımızın tamamı legal demokratik mücadelede yer almış siyasal partilerde yerel yönetimlerde örgütlerde çalışan insanlardır. Ve yaptıkları faaliyetlerin tamamı legal faaliyetler, meşru faaliyetlerdir. Hiçbir şekilde silah ve şiddet sözkonusu değildir. Ve diğer dosyalarının çoğunda buna benzer hususlar ve çok ciddi iddialar var. Kaldı ki bizimle aynı tutukluk süresi içerisinde olan Ergenekon ve Balyoz davalarında tutuklu kimse kalmamıştır. Yani bizlerin yargılandığı maddeler 5 yıl gibi ceza ön görürken biz 4 yıl tutuklu kalırken onlarla ilgili davalarda 30-40 yıl ceza ön görülen insanlar iki üç yıl içerisinde tahliye edildiler. Bu açıdan toplumda yanılgılı bir durum yaratılmak isteniyor. Ve olası bir çözüm sürecinde KCK davaları, Balyoz ve Ergenekon davalarının bir arada sunulması ile bir af tartışmasına malzeme yapılmak isteniyor. Bu kabul edilecek bir durum değildir."

'Hükümet Kürtlerin projelerinin içini boşaltarak uyguluyor'

Tutuklanan binlerce Kürt siyasetçisinin özgürlüğüne kavuşmadan Kürt sorununun çözülemeyeceğini ve serbest bırakılmış birkaç arkadaş olarak kendilerini özgür hissetmeyeceklerini kaydeden Anlı, sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Kürt sorunu artık devletin tüm birimleri tarafından kabul edilen en önemli sorundur. Ama mesele Kürt sorununun çözümü konusunda ne kadar samimiyiz ne kadar kararlıyız. Ve bunun sonuçlarının ortaya çıkacak tabloyu ne kadar görebiliyoruz. Maalesef bu konuda hala devletin içerisinde bir mutabakat olduğunu söylemek zor. Ya da siyasi iktidarın bu konuda net bir politika izlediğini söylemek zor. Kürt sorununun çözülmesi Türkiye'nin kendi idari ve siyasi siteminin kendi demokratik standartlarını çok farklı bir noktaya getirecektir. Kürtlerin mücadele ederek elde etmiş haklar bir çok kesim tarafından da kullanılacaktır. Örneğin bugün Çerkezler kendi anadillerinde yayın yapabiliyorlar. Bizim mücadelemizle bunlar tek başına elde edildi diye bir iddiamız yok. Onlar da mücadele etti bedel ödedi. Ama bugün motor güç Kürtlerdir. Türkiye'nin kadın sorununa bile baksanız Kürtlerin ortaya koyduğu performans olmazsa Parlamento'da bu kadar yüksek kadın vekilin olacağını düşünmüyorum. Yerel yönetimler açısından baktığımızda bile örneğin demokrasinin yerellere devredilmesinde de en yüksek mücadele ve talep Kürtlerden geliyor. Kürt coğrafyasından geliyor. Ve Hükümet aslında Kürtlerin bu talebini kendi siyasal programı içerisinde dönem dönem bunu uyguluyor; ama içini boşaltarak uyguluyor. Samimiyetle uygulamıyor. İşte hükümet bir açıklama yaptı. Yeni çıkarılan Büyükşehir yasası ile 29 ilde kısmi özerklik olacak. O kentin belediye başkanları tüm ildeki yurttaşların sorunları ve hizmeti ile ilgili olacak. Bunun için mücadeleyi sürdürmek gerekiyor."

'Anadilde savunma mücadelemizin sonucudur'

"Arkadaşlarımız cezaevinde kaldıkça, her gün yeni askeri ve siyasi operasyonlar oldukça biz kendimizi özgür hissetmeyeceğiz" diyen Anlı, "Yani ben dün ne yaptım ise bugün de aynısını yapacağım. Netice itibariyle dün yaptığımız şeyler yanlış şeyler veya pişman olacağımız şeyler değildi. Tam tersine bu ülkenin daha iyi bir yere ulaşması ve yurttaşların daha iyi yaşaması için yaptığımız mücadeleydi. Şimdi anadilde savunma tipik bir örnektir. 3 yıl boyunca bu hakkımız engellendi yasaklandı. Sonra Parlamento Türkiye'de eşine ender rastlanacak bir şekilde bir toplumsal talebi önemli oranda sistemi tıkayan bu talebi bir sivil itaatsizlik eylemini kabul etmek durumunda kaldı. Eksik de olsa bir kanuni düzenleme yaptı. Böyle bakınca umutlu olmak gerekiyor. Yani zaman geçse de bedel ödesen de ağır ve zahmetli bir süreç de olsa sonuçta netice alıyoruz. Ve ben bundan sonra Kürtlerin kısmen de olsa özgürlüğü tatmış kendini yönetme iradesini göstermiş insanların pes etmeyeceğini düşünüyorum. Kürtlerin ortaya koyduğu performans Türkiye'de hiçbir partinin hiçbir siyasal organizasyonun elde edemeyeceği muazzam bir birikim muazzam bir kararlılıkla yürüyor. Örneğin çevre katliamına karşı büyük bir bilinç gelişti. İşte HES'ler, derelere kurulmak istenen barajlara karşı muazzam bir tepki var. Biz yıllar önce Hasankeyf'te yapılacak baraja karşı çıktık diye bu suçlama haline geldi. Şu anda yargılandığımız 'KCK' davalarında Hasankeyf barajına karşı çıkmak örgüt üyeliğinin delili olarak görülüyor. Çevre katliamını yapan büyük şirketleri devlet projelerine karşı yurttaş hareketleri gelişti. Yargı bu hareketlerden etkilenmeye başladı ve sonuçları alındı. O açıdan her şey diyalekttik olarak birbirini etkiler ve birbiri ile etkileşim içerisindedir" dedi.

'KCK operasyonları ile yapılmak istenen başarılı olmadı'

Kürt siyasetinin birikimli ve değerli önemli insanlarının cezaevlerinde olduğunu; ancak "KCK" operasyonları ile başarılmak istenen şeyin başarılmadığını dile getiren Anlı, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kürtlerin son derece değerli birikim ve tecrübe sahibi yetişmiş insanları cezaevindedir. Zaten KCK operasyonlarının en önemli boyutu buydu. Kürtleri örgütsüzleştirmek ve Kürtleri öncüsüz hale getirmek. Hatta mümkünse tasfiye etmektir. Fakat bu başarılamadı. Kürtler boşalan yerleri doldurdu. Yine eğer bu arkadaşlarımız dışarıda olsaydılar çok ve önemli büyük katkıları olurdu sürece. Cezaevindeki arkadaşlarımız yaşamın içerisinde olan arkadaşlardır. Gelişmeleri çok yakından takip ediyorlar. Şu anda Türkiye'deki siyasal konjonktür ve gelişmeleri en iyi tahlil edecekleri biçimde takip eden arkadaşlarımızdır. Dünyayı en iyi takip eden arkadaşlardır. Türkiye'nin şuan siyasal tarihinin kullanmadığı yıllar sonra kullanılacak kavramları araştırıyor ve tartışıyor bu arkadaşlar. Bu büyük bir fırsat ve birikimdir. Sadece Kürtler için değil bütün Türkiye'nin kabuk değiştirmesi ve Türkiye'nin kendi problemlerini çözmesi için. Arkadaşlarımız umutlu. Mücadele etmenin dışında bir yöntemin olmadığının en somut örnekleridir cezaevindeki insanlar."

'Kürt halkı olarak bedel verdik vermeye de devam ediyoruz'

Başbakan Erdoğan'ın sürekli Kürtlere "risk alın" demesini doğru bulmadığını belirten Anlı, Kürtlerin cezaevine konularak o riski aldığını vurguladı. Anlı, "Arkadaşların serbest bırakılması için seferberlik başlatmamız lazım. Bir bedel ödeme ihtiyacı varsa biz bunu ödemeye hazırız. Bu bedeli Kürt halkı olarak verdik ve vermeye hazırız. Bu operasyonları yapanlar, geri çekilen, vazgeçen olmuyor ve bu yöntemlerin sonuç vermeyeceğini gördüler. Bu arkadaşlarımız özgürleşmeden biz kendimizi özgür hissetmeyeceğiz. Niyetiniz çözmek ise zaten buna uygun adımımız bellidir. Cezaevlerinde insanlar yatmaya devam ederse barışın gerçekleşmesi mümkün değildir bunu çok net söylüyorum. Hani cezaevlerinde aile görüşlerinde şunu gördük yani o aileleri kimsenin ikna etme durumu yoktur. Yani sizin evladınız içerde yatarken bu sürecin barış süreci olduğuna, diyalog ve müzakere süreci olduğuna inandıramazsınız. Siz ovada siyaset yapanları içeri atacaksınız ve o süreçte diyeceksiniz ki gerillaların sınır dışına çekilmeleri lazım. Peki, koskoca bir coğrafyayı koskoca bir organizasyon alanını her halükarda boşaltmayı nasıl kabul ettireceksiniz? Yani bunun olasılığı var mıdır? Bunun gerçekleşmesi mümkün müdür? Siz hem dağdakini hem ovadakini terk ettireceksiniz. Peki bu alanı kime bırakacaksınız? Benim görebildiğim kadarı ile Kürtler de çok temkinli, hatta hükümetin geçmiş pratiklerinden kaynaklı bir güvensizlik var. Önce kimi adımlar atılmalı ki yeniden sıfır noktasına ulaşalım. Hükümete karşı biz sıfırın altındayız güven olarak. İmralı Adası'na bir heyetin gitmesi çok önemlidir. Ama bunlar tek başına o güvensizlik uçurumunu ortadan kaldırmıyor. Sürekli Kürtlere faturası çıkartılıyor. Bu gün benim kaygım o dur ki yürütülen diyalog sonuçsuz kalırsa tekrar faturası bizim arkadaşlara kesilecektir. Bu varken Başbakan'ın ikide bir risk almalısınız söylemi var. Bu konunun muhatapları içerde o risk alındı o riskten kaçan yok. Kürtler elini taşın altına koydu, hatta bedeni ve ruhu da taşın altındaydı. Onun için biraz daha vicdanlı olmak lazım. Güven artıcıcı adımlar atmak lazım" ifadesinde bulunu.

'Tutuklanmamız zaten hukuksuzdu'

"KCK" tutuklanmaların pazarlık konusu yapıldığını da ifade eden Anlı, "Bu bir pazarlık olmaz. KCK tutuklamaları hukuksuzdur onun için bu davada yargılanan bütün arkadaşlarımız derhal özgürlüklerine kavuşmalı. Arkadaşlarımızın pazarlık konusu yapılmaları baştan beri bilinçli bir yöntemdi. 3-4 yıl sonra bırakılması da sevinilecek üzerinde davul zurna çalınacak bir durum değil. Önce E Tipi cezaevleriydi işte 80'li yıllarda siyasi tutsaklar kolordunun içinde kalırdı. Daha büyük ve modern cezaevi diye E Tipini yaptılar mücadele devam etti. E tipi yetmedi şimdi de D tipi cezaevleri yapıldı. Ben D tipinin inşaatını biliyorum. Kısmet oldu orda da yattım bazı arkadaşlarımız hem sıkıyönetim cezaevlerinde hem de E ve D tipi cezaevlerinde yattılar. Ben birçoğu ile 90'lı yıllarda yattım vedalaştım ve şimdi bir kez daha vedalaştım. Ama o arkadaşlar hala ordalar, ben çıkarken yüzlerine bakamadım. Hala oradalar. Yeni ve yoğun bir inşaat var işte. T tipleri, kadın cezaevi, çocuk cezaevi, hatta büyük bir kompleks yapılıyor. Başbakan 'Diyarbakır Cezaevi'nin dili olsa da konuşsa' derken E tipinin ruhuna uygun cezaevleri yapıyor işte. Bölgenin tamamında muazzam cezaevi inşaatı var. Kürtler mücadeleyi bir yaşam haline getirdiler, mücadele dışında başka bir şeyi de kabul etmiyorlar. Kürtler alternatif mücadele yöntemi yaratma konusunda çok yaratıcıdırlar" diye konuştu. DİHA

Yorum Ekle