Haber: İLHAN KAYA / Arşivi
Kürt sorununun çözümü için atılması gereken en önemli adımlardan biri anadilde eğitim hakkının teminat altına alınmasıdır. Anadilde eğitim hakkının Kürt sorunu ile özdeşleşen bir yanı var. Bu nedenle de işin siyasi yanı, akademik yanından çok daha fazla tartışılıyor.
Einstein Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur diyerek haklı bir tespitte bulunuyor. Kökleşmiş önyargıları yıkmak bazen asırlar alabiliyor. Anadilde eğitim karşıtı söylem, temelde önyargılara ve yanlış algılara dayanıyor. Bu önyargıların başında ise anadilde eğitimin ülkeyi böleceği düşüncesi gelmektedir. Birçoklarına göre, eğer Türkiye 'de anadilde eğitime izin verilirse ülke, 'çat' diye parçalara bölünecek. Bu nedenle yasaklarla ülke bütünlüğü sağlanmaya çalışılıyor.
Eğer Türkiye, en tabii insan haklarından biri olan anadilde eğitim hakkını farklı etnik kökenden gelen vatandaşlarına vermekle bölünecekse, o zaman akıbetinden ciddi kaygı duymamız gerekir. Her şeyi ile örnek aldığı Batı devletleri, çok dilli eğitim sistemlerine geçtiklerinde bölünmediler. Tam aksine, bu hakları teminat altına alarak bölünmekten kurtuldular. Kanada Quebeclilere Fransızca eğitim hakkını tanımasaydı, bütünlüğünü koruyabilir miydi? ABD , yasaklarla başta Latin kökenliler olmak üzere o kadar farklı etnik ve kültürel grubu entegre edebilir miydi? İngilizler İskoçyalılara, İspanyollar Katalanlara anadilde eğitim hakkını vermeselerdi ayrışmayı derinleştirirler miydi yoksa azaltırlar mıydı? Rumenler, Macarlara bu hakları tanımasalar ülke bütünlüğünü sağlayabilirler miydi?
Dünyaya tersinden bakmanın bir anlamı yok. Demokratik ülkeler, çoğulcu yapıları benimsiyor. Baskıyla değil, esneklik ve adaletle ülke bütünlüğünü sağlıyorlar. Çoğulculuğun en temel prensibi farklı aidiyetler arasında herhangi bir hiyerarşi öngörmemektir. Yani eşit ve adil bir sistem tesis etmektir. Böyle bir sistem, çokkültürlü eğitim politikalarını zorunlu kılıyor.
Herkesin kendinden bir şeyler bulduğu demokratik bir sistem beraber yaşamayı kolaylaştırır. Sadece egemen kültürü, tarihi veya dili değil, o ülkenin tüm yurttaşlarının kültürünü, tarihini ve dilini kucaklamak, çoğulcu yapıların gereği. Elbette ki, o ülkenin ortak bir dili olacak. Fakat bu, farklılıkları görmezlikten gelmeyi ve dışlamayı gerektirmiyor. Vatandaşlarını mesut eden bir devlet, ayrışma değil, bütünleşme yaşar. Mutsuz eden, yasaklayan, hiyerarşi hissettiren, aşağılayan devlet ise ayrışma yaşar.
Antidemokratik rejimler çoğulculuğu değil tektipçiliği bir meziyet sayarlar. Bireysel ve toplumsal farklılıkları tehdit olarak görürler. Bu nedenle toplumun baskı altında tutulması elzemdir. Tehdit algısı ile baskı ve ayrımcılığı meşrulaştırırlar.
Türkiye, bir karar vermek zorunda. Ya çoğulcu bir yapıyı benimseyecek ve bütünleşecek ya da tektipçiliğe devam edecek ve ayrışmayı derinleştirecek. Yılların yasakları, güvensizliği ve tektipçiliği, bütünleşmeyi değil, kutuplaşmayı ve ayrışmayı getirdi. Eğer Türkiye, esnek bir yapı oluşturamazsa, farklı toplumsal kesimlerin kendilerini hür ve eşit hissettiği bir yapı tesis edemezse, bölünme tehlikesini büyütür. Çünkü baskı, yasaklar ve ayrımcılık sürdürülebilir durumlar değil.
Diğer bir söylem ise anadilde eğitim verildiği takdirde, anadili Türkçe olmayan çocukların Türkçe öğrenmeyeceği yönündeki savdır. Bunu dile getirenler çokdilli/iki dili eğitim sistemlerini bilmiyorlar. Çünkü modern çokkültürlü eğitim sistemlerinde, egemen dilin öğretilmemesi diye bir durum söz konusu değildir. Egemen dil, sadece bir etnik grubun dili değildir. O ülkenin tüm vatandaşlarının dilidir. O ülke vatandaşı herkes, egemen dili öğrenir.
Dolayısıyla Kürtçe anadilde eğitime geçilince Türkçe eğitim olmayacak demek, meseleyi saptırmaktır. Çokkültürlü eğitimi bir sistem olarak benimseyen ülkeler, iki dilli veya çok dilli eğitimi uygularlar. Bu durumda, Kürtçe, Lazca veya Arapça eğitim alan herkes, aynı zamanda Türkçe eğitim de alacaktır.
İki dilli eğitimde yaygın uygulama, ilköğretimin ilk birkaç yılında (3-4) iki dilde eğitim verilir. Daha sonra anadilde eğitim oranı giderek düşer ve tamamen egemen dilde eğitime geçilir. Yani başlarda birbirine yakın oranlarda olan Türkçe ve Kürtçe eğitim oranları, zaman içinde egemen dil olan Türkçe lehine değişir. Dolayısıyla Türkçe için herhangi bir statü kaybından bahsedemeyiz.
Diğer bir sav ise anadilde eğitim alan çocukların, akademik olarak başarısız olacağı savıdır. Bu, temelsiz bir argümandır.
Çünkü Cummins, Baker ve Honnburger gibi iki dilli eğitim uzmanlarının yaptıkları çalışmalar, iki dilde eğitim alan çocukların, daha yüksek düzeyde akademik başarı gösterdiklerini koymaktadır. Farklı dilleri öğrenen ve farklı kültürel deneyimlere sahip öğrenciler, esnek düşünmeyi öğrenir ve daha yüksek akademik başarı gösterirler.
Son yıllardaki değişimlere rağmen, Türkiye hâlâ eski rejimin korkularından ve reflekslerinden sıyrılmış değil. Kürt meselesi temelde bir demokratikleşme sorunu. Farklılıkları entegre edemeyen ve çoğulcu bir anlayışı geliştiremeyen Türkiye, meseleyi büyüttü ve karmaşık hale getirdi. Farklı kültürlerin ve dillerin PKK 'ya endekslenmesi hem adil değil hem de rencide edici.
Çoğulculuk, çokkültürlülük ve çokdillilik, sadece Kürtlerin sorunu değil ki PKK'ya endekslensin. Anadilde eğitim hakkı temel bir demokratik haktır. Kimseyle müzakereye bile ihtiyacı yoktur. Koşulsuz tanınması gereken bir haktır.
(Doç. Dr., UKAM Başkanı ve Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi)