29 Mart 2009'daki yerel seçimlerde uğradığı ağır yenilgiden sonra bölgede adeta tabela partisine dönen fethullahçı yeşil faşizmin güdümündeki AKP iktidarı gözü dönmüş bir biçimde sağa sola saldırmaya başlamıştır. Bunun startını 14 Nisan 2009da KCK adı altında başlattığı siyasi soykırım operasyonu ile vermiştir. Gün be gün KCK adı altında geliştirilen siyasi soykırım operasyonlarının sayılarını artırarak bunu adeta bir rehin alma operasyonuna çevirmiştir.
Gelinen aşamada Milletvekilleri, Belediye Başkanları, İlçe Başkanları ve yöneticileri ve saygın kişilikleriyle tanınan yayıncı yazar Ragıp Zarakolu, Prof. Büşra Ersanlı ve sonunda yapılan eş zamanlı baskınlarla gazeteciler gözaltına alınıp hukuksuz, düzmece bir biçimde hiçbir hukuki dayanakları olmadan tamamen evren ve gizli tanıkların ifadesine dayandırılarak cezaevlerine gönderilmiştir. Bu gün sayıları 6 bini bulan seçilmiş siyasetçi, akademisyen, hukukçu ve gazeteciler cezaevindedir.
AKP hükümeti Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı tam bir savaş açmıştır. Kürt demokratik siyasetini etkisizleştirmek ve Kürt toplumunun tüm demokratik örgütlenmelerini dağıtmak istemektedir. AKP hükümeti her türlü keyfi uygulamayı yapıyor, ondan sonra bunları hukuk içindeki uygulamalarmış gibi gösteriyor. AKP ne zaman ki hukuk içinde mücadele edacağız, her şey hukuk içinde yapılacak dediğinde baskılar ve hukuk dışı uygulamalar artıyor. Hukuk içinde kalacağız söylemi baskı ve zulmün örtüsü olarak kullanılıyor. Toplumsal ezberi bozan, pek nadir karşılaşan bir soykırımla karşı karşıyayız. AKP hükümetinin uygulamaya koyduğu jenosidi izah edecek bir tanımın olduğuna inanmıyorum. AKP, kendisinden olmayan her kesin bertaraf edilmesi gerekir mantalitesiyle kendi imparatorluğunu inşa etmenin telaşındadır. Bu gün hesaplaşacağı için sevinç naraları atılan Kenan Evrenin uygulamalarına rahmet okutacak bir vahşetle karşı karşıyadır Türkiye
O günde bu günde yapılanların zihniyeti aynıdır. Her iki uygulamada Devletin bekası adına kendi iktidarlarını garantiye alma operasyonlarıdır. Otuz yıl öncede siyasetçiler, aydınlar, gazeteciler, çocuklar, kadınlar tutuklanıyordu. Bu günde aynı doğrultuda sorgusuz, sualsiz tutuklamalar yapılıyor. Darbe döneminde de Türkiye cezaevine dönüştürülmüş her gün yeni cezaevlerinin temelleri atılıyordu. Bu günde ülke açık bir cezaevine dönüştürülmüş her gün yeni cezaevleri yapılmaktadır. O dönemde de Kürtler ayrımsız potansiyel tehlike görülüyordu,bu günde potansiyel tehlike olarak görülüyor.
Bu terör açılımın baş mimarının AKP olduğunu herkes bilir artık. Dikkat edilirse, AKP hükümetinin izlediği Kürt politikasının Evren ve Çiller yönetimlerinin izlediği politikalarda pek bir farkı kalmamıştır.
Türkiye'de son üç yılda yoğunlaşan ciddi bir tabiri caizse Kürt avı var. Hükümet, devlet, yargı üçgeninde hazırlanan siyasi operasyonlarla ne kadar aktif ve Kürt sorununda var olan pratiği desteklemeyen politikacı, aktivist varsa cezaevlerine gönderildi. Başka bir yöntem olarak AKP, Kürt toplumunda azalan desteğinin yerini doldurabilmek ve Kürt desteğini bölüp azaltabilmek için liberal ve İslami Kürt hareketleri yaratma taktiğine başvuruyor. AKP kendisinin iyi bir yönetim olduğunu ve ileri demokrasi getirdiğini iddia ediyor. Halbuki Ülkemizde çok kötü şeyler yaşanıyor ve gidişat dehada tehlikeli bir duruma gelmiştir. Elbette bütün bunlarda AKP'nin izlediği politikalar yol açıyor. AKP artık demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünü tamamen bir yara bırakmış durumda. AKP iktidarının yaşadığı ruhsal çöküntünün, çözümsüzlüğünün toplum üzerindeki yansıması olarak görülmesi de yanlış değildir. AKP yürüttüğü siyasi ve askeri operasyonlarla her gün kendisini tüketmektedir. Basına yönelmesi zaten AKP hakikatinin bittiğinin ilanıydı. AKP'nin ideolojik ve siyasi gerçeği iflas etmeseydi Kürt basınına bu kadar yönelmezdi. Bir parti kendini güç yapan siyasi argümanları kaybettiği an zayıflamaya başlar ve güçsüzleşir AKP'de şu anda güçsüz anını yaşamaktadır. Çünkü güç kaynağı olan ideolojik ve siyasi argümanlarını yitirmiştir. Artık AKP ne yapsa da bu yenilgisini engelleyemez. AKP özel-kirli savaş hükümetinin o kadar saldırganlaşmasının altında yatan da bu gerçekliktir. Kaybetmiş olmanın acısı içersinde saldırmaktadır ve bir çaresizliği yaşamaktadır. Kürtlerden meşru hukuki ve insani olmayan bir talepten bulunmak, tutuklamak, tehdit etmek ve ceza ile korkutmak olsa olsa siyasal bir cehaletin göstergesi olabilir. Kürt halkının mücadelesi karşısında zorlandıkça gerçek yüzünü tüm açıklığıyla önüne seren AKP şunu bilsin ki bu politikaların altında kalacaktır.