AKP iktidara geldiği 2002 tarihinden günümüze dek Kürtler için hiçte iyi şeyler düşünmediği ortadadır. Bu konuda binlerce örnek sıralayabiliriz.
Son dönemlerde AKP hükümeti yine Kürtler için iyi olmayan bir politika oluşturma ve geliştirme peşindedir. Her gün bir şeyler söyledi ve her gün bir şeyler yaptı- yapmaya çalıştı. AKP'nin bütün manevralarının 90 yıllık statükocu yaklaşımlardan özde bir fark yoktur. AKP dönüp dolaşıp özgür halk iradesinin kırılmasını anadilde eğitim hakkını bile tanımayan bir makyajı çözüm olarak yutturmak derdine düşmüştür.
Ülke bir türlü asimilasyonlardan kurtulamıyor. Tekleştirme ve kendine benzetme zihniyeti, ateşten bir gömlek gibi halkın yakmaya devam ediyor. Dün Kürt sorunu var diyen Başbakan iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra Kürt sorunu yoktur diyebiliyorsa, Alevi açılım adı altında Alevileri İslam içi-İslam dışı diye bölüyor ve Cemevlerini ibadet mekanı olarak görmüyorsa, kardeşlik söylemi üzerinde katliam ve asimilasyona devam ediyorsa bu siyasi iklimin 12 Eylül darbesinden farkı ne olabilir.
Dün, Anayasaya vatandaşlık bağıyla bağlı her insan Türk'tü. Bugün dindar bir nesil yetiştirmeye çalışılıyor. Dün milliyetçiler, bu gün İslamcılar sopayı halkın sırtından eksik etmiyorlar. Önce demokrasi yaygarasından sonra geldiğimiz nokta, tüm kesimleri korkutuyor. Üniversite gençliği, acımasızca bir şekilde sindiriliyor. Sınır boylarında toplu katliamlar olmaya devam ediyor. Dün milliyetçi bir gençlik yetiştiriliyordu, bu gün dindar bir nesil yetiştirme dayatmasıyla karşı karşıyayız. Dün gencecik çocuklarımız okullardan alınıp Ankara'ya Anıtkabire götürülüyordu. Bu günde çocuklarımız Kâbe'ye umreye götürülüyorlar. Dön diyanete, orduya, YÖK'e Yüksek Yargıya karşı eleştirilerini eksik etmeyen İslamcılar, bu gün bu kurumlara, bizim nitelendirmesini yapıyorlar. Kürt sivil siyasetçi ve akademisyenler içerdeler. Parasız eğitim isteyenler ve diğer üniversite gençliği susturulup içeriye atılıyorlar. Gazeteciler örgüt üyesi ya da örgüt propagandası yapıyor diye içeriye tıkıyorlar. Barış ve demokrasi istemi suç sayılır hale getirildi. Barış ve demokrasi talep eden Kürtler en büyük suçlu ilan ediliyorlar. Yinede tüm bu hukuk dışı uygulamalara demokratik açılım adını koyup, halktan alkış istiyorlar. Ama ülkenin bir açık cezaevine döndüğünü görmek istemiyorlar. Dokuz yıldan beri ortaya atılan demokrasi söylemi, meğer bir oyundan ibaretmiş. Son günlerde AKP ve devlet içindeki çatışmanın şiddetlenmesi gündeme geldi. Cemaatin talimatla her kesi KCK diye içeriye atan AKP devlet adına görüşme yapan MİT'çilerde doğal olarak KCK'lı aranır yaptı. Her kesi KCK yapan iktidar MİT'i bile KCK'lı yapmış. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Türkiye demokratikleşmez. Türkiye demokratikleşmeyince siyaset de kurumların karakteri de değişmez. Komplo ve her türlü oyun siyasi yaşamda, devlet kurumlarında geçerli yöntem olur. Bırakalım siyasi yaşamı, toplum yaşamında bile entrika, hile ve dedikodu hakim olur. Ekonomik alan ise tam olarak birbirinin kuyusunu kazma alanına dönüşür.
Türkiye şimdi tam da böyle bir gerçeği yaşıyor. Siyasal İslam'ın tarih boyu iktidar için neler yapmamışlardır ki AKP, yalanla, dolanla, psikolojik savaşla gerçekleri saklayamaz. Çünkü gerçekler açıktır. Bunu da aklı, gözü ve kulağı olan her kes bilir.
Kürtlere kuyu kazanlar, kazdıkları kuyuya kendileri düşmüşlerdir. Önce aşmaya sonrasında çıkmaya düşen iyi niyetten uzak açılım serüveni hayli kırıp döktükten sonra dönüp AKP'yi vurmuştur.